|
Eko-Spor: Süper Lig özelleştirilebilir mi? |
Cevapla | Sayfa <1 567 |
Yazar | |
tatar ilker
Usta Yazar Tatar İlker Yaş: 41 Katılım: 30/Tem/2007 Yer: Istanbul Online Durum: Offline Mesajlar: 2637 |
Alıntı Cevapla Tarih: 27/Eyl/2011 saat 17:56 |
Futbola neden yatırım yapılır?Tuğrul AKŞAR / EKO-SPORtaksar@gmail.com26.09.2011 - 09:18 Ünlü futbol ekonomisti Profesör Stefan Syzsmanski'ye göre: "futbol sonu olmayan bir kara deliktir ve buraya harcanan hiçbir para asla geri dönmez. Bu nedenle, futbol zenginler için pahalı bir oyuncaktır" Bizim Doç. Dr. Kutlu Merih ile olan çalışmalarımızda gördüğümüz ve birlikte yayınladığımız Futbol Ekonomisi kitabımızda da saptadığımız üzere futbol bir kâr maksimizasyonu yapılacak bir yatırım aracı olmadığı gibi, futboldan para kazanmak ta çok mümkün değil. Gerek Prof. Stefan Syzsmanski, gerekse biz futboldan para kazanılamayacağını açıkça belirtsek de, günümüzde yüz milyon dolarlara ulaşan bütçeleri ve milyar dolarlara varan piyasa değerleriyle adeta her biri devasa bir ekonomik örgüt olan futbol kulüplerine son zamanlarda ilgi çok artmaya başladı. Özellikle çok ciddi sermaye birikimi ve servet sahibi olan kişi ya da kurumlar futbol kulüplerinin hisselerini satın alıyor ya da onlara ortak oluyorlar. O halde para kazanılması çok da mümkün olmayan bir alana insanlar/kurumlar neden para yatırıyor? Bu yazımızda bu konu üzerinde durmaya çalışacağız. Bu bağlamda futbol kulüplerine fon girişi nasıl oluyor, öncelikle bu konuyu anlatmamız gerekiyor. Futbol kulüplerine yatırım nasıl yapılıyor? Futbol kulüplerine yatırım günümüzde üç şekilde gerçekleşiyor. Bunlarda ilki ve klasik olanı, İngiltere örneğinde olduğu gibi kulüplerin şirket şeklinde kurulmuş olmaları nedeniyle herhangi bir yatırımcı kulüplerin hisselerinin bir kısmını ya da tamamını kulüpten doğrudan satın alabiliyor. İkinci yöntem, şirket şeklinde organize olmuş ve borsaya açılmış olan kulübün hisseleri ya kulüpten ya da borsadan satın alınarak kulübe ortak olunabiliyor. Üçüncü ve son yöntem, özellikle son birkaç yıldır çok gündemde olan ve tartışılan bazı fonlar sayesinde futbol kulüplerine ortak olmak. Bu yöntemle kulüplere ortak olunabildiği gibi aynı zamanda kulüplere oyuncu temini de mümkün olabiliyor. Gelin biz şimdi endüstriyel futbolun model ligi olan Premier Lig'e bir göz atalım. Premier Lig'de hangi kulübe kim yatırım yapmış ya da diğer ifadeyle kulüplerin sahipleri kimler? Dünyanın en değerli ligine ilgi çok fazla Aşağıdaki tablodan da görülebileceği üzere Avrupa'nın en değerli ligleri olarak karşımıza beş büyük lig çıkıyor. Bu liglerin içinde en değerli lig olarak ta oyuncu bonservis bedelleri üzerinden hesaplanan 3.299.950.000 euroluk değeriyle Premier Lig'i görüyoruz. Premier Lig'i 2.6 milyar euroluk değeriyle İspanyol Primera Division izliyor. Yine aşağıdaki tablodan hareketle beş büyük ligde yer alan toplam 98 takımın bonservis bedelleri üzerinden hesaplanan Lig değerleri 11.224.275.000 euroya ulaşıyor. Ülke Lig Kulüp Sayısı Oyuncu Sayısı Toplam Değer (Bin euro) Kulüp Başına Ort.Değer (Euro) İngiltere Premier League 20 536 3.299.950 164.997.500 İspanya Primera División 20 482 2.613.200 130.660.000 İtalya Serie A 20 584 2.230.800 111.540.000 Almanya 1.Bundesliga 18 507 1.702.875 94.604.167 Fransa Ligue 1 20 546 1.377.450 68.872.500 Premier Lig'i bu kadar değerli kılan en önemli özelliği ise her hafta sonu 170 ülkede yaklaşık 574 milyon insanın bu ligdeki maçları izliyor olmasından kaynaklanıyor. Oynanan futbolun kalitesi, rekabetin yüksekliği ve yaratılan futbol pastasının büyüklüğü ligi adeta Avrupa'nın ve dünyanın en değerli ligi haline getiriyor. Yine bu ligi en değerli kılan özelliklerden birisi de, en fazla yabancı sermaye girişinin olduğu lig olması. Son sekiz yılda Premier Lig'e giren yabancı sermaye 10 milyar euroya ulaşıyor. Bunda şüphesiz ki, ligde yer alan kulüplerin şirket statüsünde kurulmuş olmasının da rolü büyük. Çünkü, yatırımcı doğrudan kulübü satın alabilme olanağı ve şansına sahip. Aşağıdaki tablodan da görülebileceği üzere Premier Lig'de top koşturan 20 kulübe, her biri değişik sektörden tam 33 farklı kişi ya da kurum ortak olmuş durumda. Premier Lig'de kulüpler ve sahipleri (2011 itibariyle) Premier Lig kulüpleri Kulüp sahibi Sektör
Arsenal Stan Kroenke (66.76%) Kroenke - G.Menkul & Spor Ürünleri Franchise Alisher Usmanov and Usmanov - madencilik, Farhad Moshiri (29.25%) Hill-Wood - Bankacılık Peter Hill-Wood (0.8%) Keswick - Bankacılık Sir Chips Keswick (0.3%) Rangers - Spor Yatırımcısı Rangers F.C. (0.2%) Aston Villa Randy Lerner Bankacılık ve Finans yatırımcılığı Blackburn Rovers Venky's (India) Limited Poultry, İlaç ve Kozmetik Bolton Wanderers Eddie Davies Elektrikli Ev Aletleri Chelsea Roman Abramovich Petrol Everton Bill Kenwright (27%) Kenwright - Tiyatro yapımcılığı Robert Earl (23%) Earl - Casino & Tur Operatörü Jon Woods (21%) Woods - Compüter Oyunları Fulham Mohamed Al-Fayed Perakende Liverpool Fenway Sports Group Fenway Spor Yatırımcılığı LeBron James James - Basketbol ve Spor yatırımcılığı Manchester City Mansour bin Zayed Al Nahyan Petrol ve Endüstri yatırımcısı Manchester United Malcolm Glazer Dondurulmuş Gıda, Spor Kulüpleri yatırımcılığı, G.menkul Newcastle United Mike Ashley Spor Ürünleri Norwich City Delia Smith (Joint 53%) Gıda Sanayi Michael Wynn-Jones (Joint 53%) yayıncı Michael Foulger (15%) Kümes hayvancılığı Queens Park Rangers Lakshmi Mittal (33%) Mittal - Çelik Tony Fernandes (66%) Fernandes - Hava Yolu Taşımacılığı Stoke City Peter Coates Bahis Sunderland Ellis Short Mali yatırımcı Swansea City Mel Nurse G.Menkul Tottenham Hotspur Joe Lewis (85%) Lewis - İhracatçı Michael Ashcroft (4%) Ashcroft - Finans& Telekomünükasyon Wigan Athletic Dave Whelan Perakendecilik Wolverhampton Wanderers Steve Morgan G.Menkul West Bromwich Albion Jeremy Peace Endüstri Kimler neden futbola para yatırıyor? Futbol asla bir kar maksimizasyonu yapılabilecek bir yatırım enstrümanı olmamakla birlikte, ancak dolaylı fayda maksimizasyonu sağlanabilecek bir yatırım alanı olarak karşımıza çıkıyor. Bu konuda yaptığımız çalışmalar da ortaya koymaktadır ki, futbol kulüplerinin ekonomisi rasyonel bir tabana dayanmadığı gibi, kâr maksimizasyonunun en önemli araçlarından maliyet minimizasyonu da bu sektörde çalışmıyor. Futbol ekonomisi, Doç. Dr. Kutlu Merih'in tespitlerinde de olduğu gibi asimetrik, inelastik ve irrasyonel bir yapıya sahip bir ekonomi görünümünde. Futbolun günümüzde ulaştığı popülarite, onun tüm dünyada nüfuz gücünü artırıyor. Özellikle siyasi, iktisadi, mali ve yönetsel yönlerden futbol kulübü sahibi olmak ya da bir futbol kulübünde başkan olarak görev yapıyor olmak çok farklı ve dolaylı avantajlar/faydalar sağlıyor. Bunlar belki birer pozitif öge olarak değerlendirilebilir. Bu faydaların başında özellikle futbol aracılığıyla daha geniş kitlelere ulaşarak satış ve pazarlama etkinliğini artırmak, siyasi çevre edinmek, yeni iş olanaklarına kavuşmak, sosyal bir network oluşturmak ve sosyal duyguların tatminini sağlamak açısından futbol çok doğal ve çok fonksiyonel bir yatırım alanı olarak değerlendirilebilir. Ancak olayın bir başka boyutu daha var ki, bu nokta son zamanlarda çok önemli hale geldi. Bu tam anlamıyla futbolun güzel yanını kullanarak kişisel çıkarların maksimize edilmesine olanak sağlıyor. OECD'nin Temmuz 2009'da yayınladığı ve benim birkaç kez bu sütunlarda gündeme getirdiğim "Money Laundering through the Football Sector - July 2009" (Futbol Sektörü Aracılığıyla Para Aklamak) isimli raporda da sıkça vurgulandığı üzere, ne yazık ki futbol bugün aynı zamanda yoğun olarak bu işlere alet ediliyor. Özellikle transferler aracılığıyla çok önemli miktarlarda kayıt dışı para bu sayede sisteme sokuluyor. Yine, futbol sayesinde çok önemli tutarlara ulaşan boyutlarda vergi kaçırma söz konusu olabiliyor. Yine kulübü borçlandırmak suretiyle kendi firmalarına finansman olanağı sağlamak bu yöntemlerin başında geliyor. (Bu konudaki en çarpıcı örnek 2005 yılına kadar her sene kâr eden Manchester United kulübünün Amerikalı iş adamı Malcolm Glazer tarafından satın alındıktan sonra kulübün borç batağına saplanması gösterilebilir. Manchester United hatırlanacağı üzere kısa vadeli borçlardan kurtulabilmek amacıyla 2010 yılında 600 milyon sterlinlik uzun vadeli tahvil ihracını gerçekleştirmişti. Ancak bu kulübü rahatlatmaya yetmemiş olmalı ki, şimdi de Malcolm Glazer kulübün belirli miktardaki hissesini önümüzdeki aylarda Singapur borsasında (yaklaşık 1 milyar dolarlık ) halka arz edecek. Bütün bunları da negatif yönler olarak değerlendiriyorum. En zengin futbol kulüp sahipleri Sıra İsmi Kulübü Serveti (milyar dolar) 1 Oleg Deripaska Kubani (Rusya) 28 2 Roman Abramovich Chelsea (İngiltere) 23.5 3 Lakshmi Mittal Queens Park Rangers (İngiltere) 20.5 4 Amancio Ortega Deportivo (İspanya) 20.2 5 Paul Allen Seattle Sounders (Amerika) 17 6 Francois Pinault Renn (Fransa) 16.9 7 Silvio Berlusconi Milan AC. (italya) 9.4 8 Alisher Usmanov Arsenal FC. Ortağı (İngiltere) 9.3 9 Philip Anshutz L.A.Galaxy 8 10 John Fredriksen Valeranga(Norveç) 8 http://www.dunya.com/tuğrul-akşar_109_0_yazar.html |
|
Feel the Difference, Feel the Excellence
|
|
tatar ilker
Usta Yazar Tatar İlker Yaş: 41 Katılım: 30/Tem/2007 Yer: Istanbul Online Durum: Offline Mesajlar: 2637 |
Alıntı Cevapla Tarih: 05/Eki/2011 saat 16:56 |
Futbol ruhunu televizyona mı sattı?Tuğrul AKŞAR / EKO-SPORtaksar@gmail.com03.10.2011 - 09:22
Şike soruşturmasıyla geciken Spot Toto Süper Lig, yayıncı kuruluşun da talebiyle bir ilke tanık oldu ve sıkıştırılmış bir dört hafta yaşadı. Daha doğrusu, dört haftayı İngiliz usulü yaparak iki haftaya sıkıştırdık. Buna bağlı olarak takımlarımız 11 günde dörder maç yaptılar. Artan maç trafiği bir yandan taraftarın kafasını karıştırırken, diğer taraftan bu tempoya alışkın olmayan futbolcularımızda da sakatlıkların artmasına neden oldu. Bu yoğunluğu yıllardır yaşayan Premier Lig'de, işte bu konuda geçen hafta BBC, Kırmızı Şeytanların tam 25 yıldır hocalığını yapan Sir Alex Ferguson ile bir söyleşi yaptı. Bu söyleşide Manchester United Teknik Direktörü Ferguson, yayıncı kuruluşların İngiliz futbolu üzerinde çok fazla nüfuz sahibi olduğundan yakındı. Şeytanla el sıkıştığınızda bunun bedelini de ödersiniz! BBC'ye verdiği mülakatta yayıncı kuruluşun gücünden şikâyetçi olan Ferguson özetle; "Televizyonların bu gücünün futbola sağladığı büyük miktardaki paradan kaynaklandığını" vurguladı. "Futbolun ruhunu televizyon şeytanına sattığını" iddia eden Ferguson, "televizyon tanrılaştırıldı, bizler de bedelini ödüyoruz" dedi. Ferguson, BBC'ye yaptığı açıklamada, "lig fikstürünü, tamamen yayın hakkına sahip kuruluşların kontrol ettiğini, çarşamba gecesi Avrupa'da, cumartesi günü öğle saatlerinde de İngiltere'de maç yapmalarının kendilerini tuhaf duruma düşürdüğünü" belirtti. "Bu kuruluşların, istedikleri takımı istedikleri saatte oynattıklarını" ifade eden Ferguson, televizyonları şeytana benzetmekten de geri kalmadı ve ekledi: "Şeytanla el sıkıştığınızda bunun bedelini de ödersiniz" dedi. Ünlü İskoç teknik adam ayrıca, "Premier Lig'in yayın haklarının dünya üzerinde 200 kadar ülkeye satıldığı gözönüne alındığında, kulüplere ödenen paranın yeterli olmadığını" da sözlerine ekleyerek "durumdan hiç memnun olmadığını" dile getirdi. Ferguson televizyondan şikayet ederken, diğer taraftan Futbol Federasyonu eski Başkanı Brian Barwick de, "futbolun televizyona aşırı şekilde bağımlı hale geldiği fikrine katıldığını" belirtirken, "televizyon gelirlerinin aynı zamanda Manchester United'ın Ferguson yönetiminde kaydettiği başarıda önemli bir rol oynadığını; televizyon yayınlarından en fazla kazanç sağlayan kulübün de Manchester United olduğuna" dikkat çekti. Aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere, Premier Lig'in yayın hakları, 2013 sezon sonuna kadar üç yıllığına yaklaşık 2 milyar euro'ya BskyB ve ESPN tarafından satın alınmıştı. Her hafta Premier Lig maçları 200 milyon ülkede yayınlanıyor ve 470 milyon insan tarafından izleniyor. Ferguson'un elde ettiği yayın gelirini yeterli bulmadığı Manchester United, geçen sezon Premier Lig'in yayın hakları karşılığında 60.4 milyon sterlin almıştı. İngiliz kulübünün son Deloitte Para Ligi raporuna göre ise, tüm platformlardaki maçlarından elde ettiği toplam yayın geliri 128 milyon euro'yu (104.8 milyon sterlin) buluyor. Yayın gelirleri son dönemde İspanya Ligi'nde de tartışma konusu oldu. Real Madrid ve Barcelona gibi devler La Liga'dan yıllık 140 milyon euro gibi rakamlar elde ederken, Sevilla'nın geliri ise ancak 40 milyon euro'yu buluyor. Yayın gelirleri, statlarından fazla para kazanamayan İtalyanların da en önemli kazancı. Milan'ın yıllık TV geliri 141.1, Inter'in ise 137.9 milyon euro. Fransa'da ise Lyon yıllık 78.4 milyon euro'yu kasasına koyuyor. Naklen yayın gelirinde rekor Fransızlarda! Aşağıdaki tablodan da görülebileceği üzere, en fazla naklen yayın geliri elde eden Lig, Fransız Lig 1. Lig 1'de naklen yayın hakkı toplam 2.004 milyon euro'ya satılırken, Lig 1'i 1.996 milyon euro'yla İngiliz Premier Lig takip ediyor. Diğer beş büyük ligden Alman Bundesliga 1.182 milyon euro, İtalyan Serie-A ise 1.016 milyon euro yayın geliri elde ediyor. İspanyol La Liga ise, havuz uygulaması bulunmadığı için naklen yayın gelirleri kulüpler tarafından pazarlıkla ayrı ayrı satılıyor. Bu lig'de Real Madrid ve Barcelona'nın maçları dışındaki kulüplerin maçlarını yayınlamak üzere La Sexta 120 milyon euro ödüyor. Real Madrid ve Barcelona kendileri yayın haklarını ayrıca satıyorlar. Barcelona'nın yıllık yayın geliri 178.1 milyon euro, Real Madrid'in ki ise 158.7 milyon euro civarında… Beş büyük ligdeki toplam gelir içinde yayın gelirlerinin payının en yüksek olduğu lig olarak yüzde 60 ile İtalyan Serie-A geliyor. İtalyanları %55 ile Fransız Lig 1 takip ediyor. Diğer ligler ise aşağıdaki tabloda görülüyor. Beş büyük ligdeki naklen yayın gelirleri Gelir Milyon euro içindeki Lig Ülke Sezon Yayıncı kuruluş Toplam Yıllık payı (%) Premier Lig İngiltere 2010-13 sezonları Bskytv+ESPN 1996 666 49 İtalyan Serie A İtalya 2010-12 RTL Sport Mediaset 1016 508 60 La Liga İspanya 2009-12 La Sexta 120 40 41 Bundesliga Almanya 2009-12 Skytv-ARD 1182 394 31 Lig 1 Fransa 2008-11 Canal +, Orange sport 2004 668 55 En yüksek yayın geliri Barcelona'da… Avrupa'nın en zengin takımlarından birisi olan Barcelona'nın toplam yayın geliri 178.1 milyon euroya ulaşırken, bu tutar Barcelona'nın gelirlerinin %44'ünü oluşturuyor. Barcelona'yı bir başka İspanyol devi Real Madrid 158.7 milyon euroyla takip ediyor. Deloitte'un Para Ligi'ne giren kulüpler içinde en fazla yayın geliri elde eden 10 kulüp aşağıda görülüyor. Bu tabloya göre, toplam gelirleri içinde en fazla paya sahip yayın geliri ise %69 ile Juventus. Avrupa'nın en yüksek naklen yayın gelirine sahip 10 kulüp Milyon Toplam gelir euro İçindeki payı Sıra Kulüp (%) 2 Barcelona 178.1 44 1 Real Madrid 158.7 36 7 Milan 141.1 60 9 Inter 137.9 62 10 Juventus 135.2 69 3 Manchester United 128.0 37 5 Arsenal 105.7 38 6 Chelsea 105.0 41 8 Liverpool 97.1 43 4 Bayern Munih 83.4 26 Her şeyi televizyon yönetiyor UEFA eski Genel Sekreteri Gerhard Aigner'e göre "Her şeyi televizyon yönetiyor". Gerçekten de özellikle 1990'lı yılların başından itibaren giderek yaygınlaşan dijital platformlar sayesinde futbol tam anlamıyla televizyonun esiri olmuş durumda. Televizyonun futbol üzerinde tam bir hâkimiyeti bulunuyor. Bu hâkimiyet, yayın gelirleri yükseldikçe adeta bir tahakküme dönüşüyor ve futbol takımları televizyonun yönlendirimi ve çıkarları doğrultusunda hareket etmek zorunda kalıyor. Bugün futbol maçlarının oynandığı statlar, adeta birer televizyon stüdyosuna dönüşmüş durumda. Oyuncular da birer televizyon yıldızı… 1986 Dünya Kupası öğle sıcaklarında oynandı! 86 Meksika Dünya Kupası'nda, Valdano, Maradona ve diğer öbür oyuncular maçları öğleyin, güneşin kavurucu sıcakları altında oynadılar. Meksika'da vakit öğleyken, Avrupa'da geceydi ve Avrupa televizyonları için en uygun zaman bu saatlerdi. Yayın hakkının satışı, oyunun kalitesi ve futbolcunun sağlığından daha mı önemliydi? Futbolcuların görevi koşmaktı, konuşmak değildi ve FIFA Başkanı Havalange devreye girerek tartışmaya şu sözüyle kesti; "Çenelerini kapatıp oynamaya baksınlar". Sonuç Bugün futbol ve televizyon simbiyoz bir yaşam içindeler. Ne televizyon futbolsuz, ne de futbol televizyonsuz yapamaz konuma geldiler. Futbolun endüstriyel bir karaktere bürünmesi ona farklı bir misyon yükledi. Bu da futbol aracılığıyla diğer ürünlerin tüm dünyada pazarlama ve satışının gerçekleştirilmesi. Bu ürünlerin satışı ise televizyonun medya ve reklam gücüne dayanıyor. Televizyon sattıkça futbola daha fazla para aktarıyor. Bu anlamda yayın gelirleri ticarileşen futbolun dinamosunu oluşturuyor. Bu dinamonun enerji üretimi ise naklen yayın gelirleriyle mümkün oluyor. Bu durum kulüplerde nispi anlamda bir parasal bolluğa yol açarken, diğer taraftan kulüpler naklen yayın bedelleri nedeniyle televizyona muhtaç duruma geliyor, aralarında bir kovalent bağı oluşuyor. Göbeğinden televizyona bağımlı bu yaşam, kulüplerce eğer yeterli daha başka futbol geliri yaratılamazsa futbolu vesayeti altına alıyor. Bu ise futbolun sağlığını ve geleceğini tehdit eden en önemli unsur haline geliyor. Bu nedenle TV gelirlerinin payı, toplam gelirler içinde giderek artıyor. http://www.dunya.com/futbol-ruhunu-televizyona-mı-sattı-tuğrul-akşar_109_133905_yazar.html? |
|
Feel the Difference, Feel the Excellence
|
|
esesozgur
Usta Yazar ozgur Yaş: 41 Katılım: 17/Eyl/2007 Yer: Lİ Online Durum: Offline Mesajlar: 2773 |
Alıntı Cevapla Tarih: 05/Eki/2011 saat 19:05 |
Bu daha İyi Günlerimiz...
Türkiye'de ise bu durum Anadolu klüplerini vurdu.
Zaten stada seyirci çekmek için zorlanan Anadolu klüpleri Digitürk'ün almış olduğu TFF nin adeta boyun eğdiği karar doğrultusunda bütün maçları yayınlamaya başladı.
Bütün maçlar yayınlanmaya başladığında Çoğu Anadolu klübünün stadlarının bakımsız ve yetersiz olması taraftarın güzel vakit geçiemek için gittiği stadta adeta eziyet çekmesi, klüplerin bilet fiyatlarını İstanbul klüplerine özenerek yüksek tutması,maçlarda stadlarda yaşanan olayların olumsuzluğu gibi nedenler göz önüne alındığında böyle bir imkan varken taraftarlar maçları evlerinde televizyonda izlemeyi tercih etmesi kadar doğal birşey yoktur herhalde..
Oysa ki taraftarlar defalarca dile getirdi bu kararlar alınırken seyirci maçlara gelmez yapmayın etmeyin dediler ama dinleyen kim yöneticilerin o kadar gözü dönmüştü ki alacakları paralar yüzünden bu seslere kulak bile asmadılar.
TFF yi zaten hiç hesaba katmıyorum, dediğim gibi onlar zaten adeta kölesi olmuşlar yayıncı kuruluşun.Maçların fikstürlerini ve saatlerini ben TFF nin belirlediğine inanmıyorum.Baksanıza bir de play off sistemi çıkardılar başımıza doğru dürüst liglerinde futbol takımı olmayan liglerde uygulanan bir sistem.Uygulayan ülkelerden bazıları San marino,G.kıbrıs,İsrail,belçika vs.Tff neden bir Fransa,İngiltere,İspanya,Almanya ligini örnek almıyorda Yukarıda saydığım ligleri örnek gösteriyor.Sizce kendi isteğimi yoksa Yayıncı kuruluşun mu?Yoksa şike olaylarını sindirmek için mi?
Yayıncı kuruluşa gelince onların zaten hiç umurlarında bile değil taraftarın maça gelip gelmemesi ben satacağım decoder'e bakarım diyerek vermiş olduğu parayı çıkarmaya çalışıyor.
Bir de bunun üstüne şike olaylarının patlak vermesi, TFF' nin ve klüplerin cesaret edemeyip adeta şikeye arka çıkması,ceza verilmesi kararını alamaması,şike yapanı değilde şikeden bahsedeni cezalandırması, çoğu taraftaların maçlara artık futbol rekabeti değilde tiyatro gözüyle bakmasına neden olmuştur.Şampiyonun sahada değilde masa başında belirlendiği bir maça kim gitmek ister ki..
Bu yıl Ligimize bakıldığı zaman tribüleri en çok dolan takım Fenerbahçe'dir.Bu da bana suçluluk psikolojisi yüzünden olduğunu aklıma getiriyor.
Son olarak yazının başında belirtiğim gibi bu daha iyi günlerimiz diyorum.Kış ayları geldiğinde ve üstünede takımınız başarısız ise stadlardaki taraftar sayısı günden güne düşecektir.
Syg.
|
|
Hayatta 2 şeye güvenirim;biri aynaya baktığımda gördüğüme diğeri yukarı baktığımda göremediğime..
Sagopa |
|
tatar ilker
Usta Yazar Tatar İlker Yaş: 41 Katılım: 30/Tem/2007 Yer: Istanbul Online Durum: Offline Mesajlar: 2637 |
Alıntı Cevapla Tarih: 14/Oca/2013 saat 10:07 |
TUĞRUL AKŞAR / EKO-SPORSüper Lig özelleştirilebilir mi? 14 Ocak 2013 Pazartesi 08:06 Süper Lig'in bugünkü koşullarda özelleştirilebilmesi için mutlaka çok ciddi
çalışmalar yapılmalı ve doğru modellemeler oluşturulmalıdır. Kulüplerin genel
uzlaşmasına bağlı ve futbolun uzun vadede yararına olacak bir yapılanma içinde
stratejiler oluşturulmalıdır. Aceleye getirilmemelidir.
Son zamanlarda Süper Lig'in özelleştirilmesine ilişkin
bazı tartışmalar gündeme geldi. Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, Avrupa'da
özelleştirilmiş bir futbol ligi bulunmuyor. Tam olarak benzemese bile Kuzey
Amerikan sportif organizasyonlarından Ulusal Basketbol Ligi (NBA), Ulusal Futbol
Ligi'nde (NFL) olduğu gibi sahipliğin bulunduğu sportif organizasyonlarını
(ligleri) görüyoruz. Bu liglerde de tüzel kişi mülkiyet yerine, bireysel veya
çok ortaklı mülkiyet yapısını görüyoruz. Ancak gerek bu organizasyonel yapı,
gerekse bu liglerde rekabetin farklı örgütlenmiş olması (bu liglerde düşme ve
yükselme bulunmuyor) ve ücret tavanı gibi uygulamalar nedeniyle, tamamen Avrupa
futbolundan farklı özellik ve örgütlenmeye sahip olan Kuzey Avrupa tipi sportif
örgütlenme modeli, Avrupa futboluna uygun görünmüyor.
Ancak, bu liglerde bile lig organizasyonunun özelleştirildiğini
göremiyoruz.
Mülkiyet yapısının değişmesi demek
Özelleştirme kamusal mülkiyetin özel mülkiyete geçmesi anlamına geliyor.
Yani, mülkiyetin yapısı değişiyor. Bu özelleştirilecek şirketin hisselerinin ya
blok olarak ya da halka arz ile satılmasını ifade ediyor. Böylesi bir durumda
özelleştirilecek şirkete ya da kuruma bir talep yaratmak gerekiyor. Talebin özel
mülkiyet tarafından gelmesi esas olduğuna göre, özelleştirilecek şirketin
mutlaka karlı olması gerekiyor ki, satılacak kuruma bir talep oluşsun.
Yıllık ciddi maliyetleri bulunan, toplamda finansal açık veren, kar etmeyen
ve finansal olumsuzlukları bulunan bir futbol ligine/ bir kuruma alıcı bulmak
çok da mümkün görünmüyor. Bu bağlamda dile getirecek olursak, salt geçen sene
Digitürk'ün tüm Süper Lig kulüplerine ödediği naklen yayın bedeli 574 milyon
TL'ye (yaklaşık 430 milyon dolar) ulaşıyor. Ve toplamda geçen sene Süper Lig
önemli bir miktarda zarara da imza atmış durumda.
Bu açıdan bakıldığında, Süper Lig'in özelleştirilmesi teorik olarak mümkün
olmakla birlikte, kurulacak Süper Lig AŞ'nin hissesini herhangi bir özel şirket
ya da kuruma veya mali yatırımcı satmak pratikte çok da mümkün görünmüyor.
Süper Lig bugünkü değerini hak ediyor mu?
Satılacak ürünün/malın/ligin değeri, pazar değeri bir şekilde oluşur ancak,
oluşacak bu değer, Süper Lig'in bugün yarattığı parasal değere ulaşır mı, burası
da tartışmalı görünüyor. Çünkü Süper Lig'i satın alacak kurumun ödediği parayı
çıkartabilmesi için lig maçlarını bir şekilde dışarıda ve içeride satıyor
olması, orta veya uzun vadede ödediği parayı bu yatırımdan geri alıyor
olabilmesi gerekiyor.
Reytingi olmayan, kalitesi düşük, rekabetçi dengesi büyükleri korumaya
yönelik, kendi iç dinamikleriyle gelir yaratamayan, devlet subvansiyonuyla
ayakta duran, dışarıda pazarı olmayan, içeride pazarı devlet destekli
oluşturulan bir ligi kim neden satın alsın ki?
Olumsuzluğa neden olabilir mi?
Kulüplerimizin, sonuçta futbolumuzun gelirlerini artırabilmek amacıyla
oluşturulması hedeflenen kulüp üst yapılanması konumundaki Süper Lig AŞ'yi,
özelleştirme kapsamında, devlet satışa çıkarttığında bazı olumsuz olasılıklarla
da karşılaşma ihtimalimiz bulunuyor.
1) Özelleştirme ile elde olunan tutarların milyar dolarlar mertebesine
ulaşabileceğine pek olasılık veremiyorum. Olası bir özelleştirme de Süper Lig
kulüplerine bugünden daha az bir gelir yaratılırsa, bu durum kulüplerimizi
olumsuz etkileyebilecektir.
2) Kuzey Amerika tipi sportif örgütlenme örneğinde çok sık yaşanan bir
sorunla da karşı karşıya kalabiliriz. Bu örnekte de görüldüğü üzere,
özelleştirilen Lig'de mülkiyeti elinde bulunduran sahip ile Süper Lig kulüpleri
arasında olası bir finansal uzlaşmazlıkta Süper Lig A.Ş. sahibi lokavt ilan
ederse veya Süper Lig kulüpleri greve giderse neler olacak?
3) Süper Lig AŞ'nin sahibi olacak kişi/kurum kulüplere istikrarlı bir
şekilde gelecek yıllara ilişkin istikrarlı ve kalıcı gelir yaratabilecek ve bunu
kulüplere dağıtabilecek mi?
4) Böylesi bir yapılanma içinde Süper Lig AŞ sahibine ekstra bir avantaj
devlet tarafından sağlanacak mı?
Şirketleşme çözüm mü?
Bu oluşum sürecinde kulüplerin şirketleştirilmesi bir çözüm olabilir, ancak
iktisadi, mali ve sportif başarının garantisi olamaz. Çünkü bugün şirket
şeklinde organize olup ta iflas edip küme düşen, tarih sahnesinden çekilmiş
birçok örneğe tanık oluyoruz. Şirketleşmek kulüpleri daha fazla borca itiyor.
Şirketleşen kulüpler otomatikman şirketler hukuku ve ticaret kanuna tabi
oluyorlar ve vergisel konularda sorumlulukları alabildiğine artıyor. Dernek
statüsündeki akçeli ve yasal bütün avantajlarını yitiriyorlar. Şirketleşen
kulüpler doğal olarak üçüncü kişi ya da kurumlara finansal yükümlülüklerini
yerine getiremediklerinde iflas ettirilebiliyorlar. Oysa dernek statüsünde ibra
müessesi genel kurul üyelerinin ve yönetimin inisiyatifinde. Şirketlerde ise
böylesi bir avantaj bulunmuyor. Bu nedenle şirketleşmek isteyen kulüplerin, bu
isteklerini bir kez daha gözden geçirmelerinde yarar var. Ancak, bugünkü dernek
yapılanmasıyla da yola devam edemeyiz. Çalıştırılmayan ibra müessesesi,
başkanlık sultasıyla idare edilen iktisadi, finansal ve yönetsel yapı, devlet
sübvansiyonuna bağlı mali yapılarla dernek olarak başarıya ulaşma şansımız
bulunmuyor.
Sonuç
Ülkemizde Süper Lig'in yeniden yapılandırılması tarihsel bir zorunluluk
olarak önümüzde duruyor. Süper Lig kesinlikle fonksiyonel ve yönetsel olarak
güçler ayrılığı ilkesine göre yeniden organize olmalı. Bu kapsamda
kulüplerimizin mutlaka şirketleşmeleri gerekmemekle birlikte, kurumsal yönetimin
tüm kulüplerimiz için bir zorunluluk haline getirilmesi ve kulüplerimizin
başkanlık sultasından kurtarılması gerekiyor.
Süper Lig'in bugünkü koşullarda özelleştirilebilmesi için mutlaka çok ciddi
çalışmalar yapılmalı ve doğru modellemeler oluşturulmalıdır. Konu enine boyuna
tartışılarak, kulüplerin genel uzlaşmasına bağlı ve futbolun uzun vadede
yararına olacak bir yapılanma içinde stratejiler oluşturulmalıdır. Böylesi bir
konuya yönelmek, aceleye getirilmemelidir. Her şeyden kulüplerimizin sağlıklı
geleceklerini düşünmek durumundayız. Bu sebeple, önümüzdeki birkaç yıl içinde
öncelikle tüm kulüplerimizde kurumsal yönetim ve yönetişimin egemen örgüt modeli
haline getirilerek; şeffaf, hesap verebilir, denetlenebilir, paydaşlarına karşı
sorumluluklarını yerine getirebilen bir yapıya kavuşturulması gerekiyor. Türk
futbolunun kurtuluşu, kulüplerimizin yönetsel yetersizliklerinin giderilmesine,
sağlıklı bir mali ve iktisadi yapıya süreç içinde ulaşılmasına bağlıdır. Aksi
halde, bugünkü koşullarda Süper Lig AŞ oluşturulsa bile, adı olan, ama kendisi
olmayan bir lig olacaktır. |
|
Feel the Difference, Feel the Excellence
|
|
Cevapla | Sayfa <1 567 |
|
Forum Kısayol | Forum İzinleri You cannot post new topics in this forum You cannot reply to topics in this forum You cannot delete your posts in this forum You cannot edit your posts in this forum You cannot create polls in this forum You cannot vote in polls in this forum |