eskisehirspor.com Giriş Sayfası
Forum Forum > Diğer > Sohbet / Eğlence / Diğer Konular
  Aktif Konular Aktif Konular
  FAQ FAQ  Forum Arama   Takvim   Kayıt Kayıt  Giriş Giriş

Konu KapalıHalil YAZ" Sondan Okuyunuz"

 Cevapla Cevapla Sayfa  <1 45678 184>
Yazar
Mesaj
  Konu Ara Konu Ara  Konu seçenekleri Konu seçenekleri
Halil Yaz Liste gör
Yazar


Halil Yaz
Yaş: 76
Katılım: 30/Tem/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 56
Direct Link To This Post Tarih: 05/Eyl/2007 saat 12:48
Kıvırma Sanatı

Amerika'da bir supermarkette, musteri yarim kivi satin almak
istiyor.  Tezgahtar bunun mumkun olmadigini soyluyor.
Kavga cikiyor.Tezgahtar kosakosa mudure cikiyor:

"Efendim, hayvanin biri yarim kivi almak istiyor " der demez
soyle bir arkasina donunce ne gorsun:
Musteri arkasından gelmis,ensesinde duruyor...
Tezgahtar hemen musteriyi isaret ediyor:
Bu beyefendi de diger yarisini almak istiyor,efendim..."diyor
Mudur durumu anliyor, adama yarim kiviyi mecburen verip
gonderiyorlar.  Mudur bir saat sonra tezgahtari cagirtiyor:
- Tebrik ederim, cok zeki davrandin, iyi idare ettin.  Nerelisin
sen?

- Brezilyaliyim efendim..."

-"Amerika'ya niye geldin?"

-"Brezilya cazip bir yer degil efendim, orada insanlar ya fahise,ya
da futbolcu..."

Mudur ;

-  Biliyor musun, benim karim da Brezilyali..."

- Yaaaaaaaa oyle mi, acaba kariniz hangi takimda futbol oynuyor ?


-
Yukarı
Halil Yaz Liste gör
Yazar


Halil Yaz
Yaş: 76
Katılım: 30/Tem/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 56
Direct Link To This Post Tarih: 06/Eyl/2007 saat 11:17

 


Yukarı
Halil Yaz Liste gör
Yazar


Halil Yaz
Yaş: 76
Katılım: 30/Tem/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 56
Direct Link To This Post Tarih: 06/Eyl/2007 saat 23:16

Yukarı
Halil Yaz Liste gör
Yazar


Halil Yaz
Yaş: 76
Katılım: 30/Tem/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 56
Direct Link To This Post Tarih: 07/Eyl/2007 saat 20:41
  BİR KOMANDO SUBAYI' NIN KALEMİNDEN; .....ili kırsalında teröristlerin dur
>ihtarına ateşle karşılık vermesi sonucu çıkan çatışmada.güvenli görevlisi
>şehit oldu. Ya da ......ilinde devriye görevini yerine getiren ..aracına
>açılan ateş sonucu..güvenlik görevlisi şehit oldu. Ya da ......ili
>kırsalında teröristlerce döşenen mayının patlaması sonucu.asker yaralandı..
>Bu nasıl başlar biliyor musunuz? Hava o kadar sıcaktır ki beyninizdeki
>sıvının buharlaşıp uçtuğunu düşünürsünüz. Oluştuğu anda kuruyup giden ter
>damlacıklarından geriye kalan tuzlar yüzünüzün ve hatta elbisenizin her
>yanını kaplamıştır. Avucunuzun içindeki ter, yüzünüzdeki gibi kolay
>kurumadığı için elinizdeki tüfeğinizin metal kısmı avucunuzun içinde vıcık,
>vıcık oynar. Ter ile ıslanan çeliğin kokusu avucunuzun içine ve elinizi
>sürdüğünüz her yere siner. Önünüzde yürüyen adamın, ayağının kuru toprakla
>her temas edişinde çıkan toz, ağzınızın kupkuru olmasına ve zor nefes
>almanıza sebep olur. Sırt çantanızın askı kayışları yüzünden omuzlarınızı
>hissetmezsiniz. Kült ağrıları ancak çantayı sırtınızdan çıkardığınızda fark
>edersiniz. Bastığınız her taş parçası, her çalı ve bir ayağınızın
>kaplayabildiği her yeryüzü parçasından çıkan sesi duyarsınız. Yürüdüğünüz
>yerdeki her Ağustos böceğinin sesini, dallardaki kuşları, yüzünüzün
>etrafında ürkütücü devriye uçuşları yapan arıların kanat seslerini,
>ağzınıza ve yüzünüze ya da herhangi bir yerinizdeki küçük yaraların üzerine
>konmaya çalışan sineklerin vızıltılarını, ayağınızı bastığınız yerden
>havalanan yeşil çekirgenin küçücük cüssesine rağmen çıkardığı tok kanat
>sesini en ince ayrıntısına kadar duyarsınız. Sonra, kendi teçhizatınızın ve
>önünüzdeki arkadaşınızın ve arkanızdaki arkadaşınızın teçhizatlarını
>çıkardığı düzensiz seslerin her birini ayrı ayrı duyarsınız. Ve aynı anda
>önünüzdeki arkadaşınızın nefes alışlarını duyarsınız, öksürmesini ve
>hapşırmasını da duyarsınız. Telsizinizden çıkan seslerin ve cızırtıların
>her biri ayrı ayrı katılır bu senfoniye. Ter ve tozun birleşmesinden oluşan
>kaygan çamur, postalın içindeki tüm ayağınızı kaplamıştır, çoraplar önce su
>toplayıp sonra patlayan yerlere adeta bir deri gibi yapışmıştır. En çok
>yapmak istediğiniz şey ayaklarınızı yıkayıp, çoraplarınızı değiştirmektir.
>Ama bu çok büyük bir lükstür o anda. Çünkü... Çünkü hangi çalının dibinde,
>hangi kayanın arkasında sizi beklediğini bilmediğiniz ihaneti arayıp
>bulmanız ve yok etmeniz gerekmektedir. Bütün masumların hayatı ve huzuru
>size emanet diye, öğretmenler bayrak direğine asılmasın diye, kundaktaki
>bebekler kurşunlanmasın diye, binlerce yıllık emanete halel gelmesin diye
>kahpeliği ve ihaneti yok etmeniz gerekmektedir. Çünkü bunun için bayrağın,
>silahın, namusun ve şerefin üzerine yemin etmişsinizdir. Çünkü önemli olan
>ayağınız değil, ülkeniz, bayrağınız ve onurunuzdur. İşte bu yüzden lükstür
>ayak yıkamak, çorap değiştirmek. İşte bu yüzden senfoniye dönüşmüştür bütün
>o düzensiz sesler güruhu. Sonra!.. Sonra birden tüm sesler kesilir, bıçağın
>dalı kestiği gibi, makasın kâğıdı, pensenin bir hoparlör kablosunu kestiği
>gibi... Bir anda...Kuşların sesleri, arıların ve sineklerin vızıltıları,
>çekirgenin kanat sesleri hepsi bir anda biter. Gözlerinizi açtığınızda
>önünüzdeki arkadaşınızı değil, gökyüzünü görürsünüz, yere düşmüş olduğunuzu
>anlamanız birkaç saniye sürer. Tek hissettiğiniz kesif bir barut ve yanık
>et kokusudur, yüzünüzün toprak parçalarıyla kaplandığını fark
>edersiniz,temizlemek için çalışmazsınız. Arkadaşlarınızın bağırarak
>koşuşturduğunu görür ama kulağınızdaki çınlama ve uğultudan seslerini
>duyamazsınız. Sesleri yavaş yavaş duymaya başladığınızda ayağa kalkmaya
>çalışırsınız ama başaramazsınız. Yine birkaç saniye sonra arkadaşlarınızın
>sesleri arasında 'mayın' kelimesini ayırt eder ve kalkmaya çalıştığınızda
>ayağınızdaki yoğun ağrıyı fark edersiniz. Ayağınız yoktur ama yine de
>ağrıdığını hissedersiniz. Ne olduğunu anlamak için baktığınızda ise
>parçalanmış pantolonunuzun ve kopmuş ayağınızın farkına varırsınız. İşte
>her şey o anda başlar. Avazınız çıktığı kadar bağırırsınız. Sonra,
>nefesiniz biter. Sonra, yeniden nefes alırsınız ve yeniden bağırmaya
>başlarsınız. Sonra yine nefesiniz biter ve yeniden, yeniden ve yine...
>Yanınıza ilk gelen arkadaşınız size, 'fazla bir şey yok, sadece küçük bir
>yara' gibi telkinlerde bulunur. Ama siz arkadaşınız konuşurken de,
>helikopterle hastaneye götürülürken de artık bir ayağınızın olmadığını
>biliyorsunuzdur. Hep bir soru çınlar kafanızın içinde 'neden ben, neden
>ben, neden ben ?' Hastanede geçen aylar, tedavi ve terapilerde geçen yıllar
>sonunda, dizkapağınızın on iki santim altından takılı olan ve her akşam
>yatarken veya banyoya girerken çıkarıp kenara koyduğunuz takma bacak artık
>bir uzvunuz olmuştur. Ama bunun önemi yoktur çünkü bu fedakârlığınız
>sayesinde vatan var olacaktır. Sizin bir bacağınızın ne önemi vardır ki!
>Artık koşamayacak olmanızın, yazın herkes gibi havuza, denize giremeyecek
>olmanızın da hiç önemi yoktur. Vatan sağ olsun yeter. Sonra birilerinin,
>sizin ödediğiniz vergilerle Fransız televizyonlarında, uğruna yarım
>kaldığınız vatan hudutlarını hiçe sayan programlara finans sağladığını
>okursunuz. Aynı dillerin bundan pişmanlık duymadıklarını söylediklerini de
>okursunuz. Pamuk'ları, Dink'leri, okursunuz, Bizans çocuğuyum diyenleri
>duyar, Ali Kemallere tanık olursunuz, 'koçlar gibi satanları' görürsünüz. .
>Türk Bayraklarının yakıldığını, görürsünüz. Başlarına çuvallar geçirilip
>aşağılanarak elleri arkalarından bağlanan Türk askerlerini görürsünüz. Bu
>aşağılanmaya cevap verecek tankların motor seslerini, helikopterlerin kanat
>seslerini, piyadelerin intikam yeminlerini duymayı beklersiniz ama
>duyamazsınız. Onun yerine hainlerin cesetlerinin üstüne örtülen çaputlara
>'bayrak' diyenleri görürsünüz, 'uçaklarını çek', 'valiyi çek' diyen
>başkanları ve karşılarında kekeleyen riyaseti görürsünüz. Yok, yok bu da
>yetmez. Askere, polise, öğretmene ateş eden, yol kesip soygun yapan, köy
>yakan, okul yıkan, mayın döşeyen teröristlerin sadece 'ben bir şey
>yapmadım' demelerinin esas kabul edilip, 'suçsuz' sıfatıyla serbest
>bırakıldığını görürsünüz. Susanları, konuşması gerektiği halde susanları
>görürsünüz, konuşanlar her konuştuğunda, kekeleyenler her kekelediğinde ve
>susanlar her sustuğunda siz yeniden vurulursunuz, yeniden ölürsünüz her
>defasında. Gövdenizden o toprağa akan kan, bu defa içinize akar,
>inandıklarınıza, uğrunda savaşarak kendi kanınızı akıtmak pahasına tertemiz
>tuttuğunuz değerlerinize akar. Sizin kaya arkalarında, çalı diplerinde
>aradığınız ihanet gelir aklınıza, o mayınları yerleştiren eller gelir.
>Sorgulamaya başlarsınız: 'Biz bu ihaneti doğru yerde mi aradık, kuyruğunda
>dolaştığımız yılanın başı, hep gözümüzün önünde miydi yoksa?'diye
>sorarsınız kendinize. Onlara verilen maaş'ın sizin vergilerinizden
>ödendiğini, içinize sindiremezsiniz, uykularınız kaçar, neden bu vatanı
>sizin kadar sevmediklerini düşünürsünüz. Bu vatan onların da vatanı değil
>mi? Onlar da, tıpkı benim gibi namusun ve şerefin üstüne yemin etmedi mi?
>diye sorarsınız kendi kendinize. Sinirlenirsiniz, üzülürsünüz, on beş
>yaşında bir askeri okul öğrencisi iken her adımda söylediğiniz, beyninize
>ve yüreğinizenakşettiğiniz sözler gelir aklınıza ': VATAN, SANA CANIM FEDA'
>Geri kalan tüm hayatınızın ilk beş dakikası, böyle başlayacak işte ve
>hayatınız böyle devam edecektir. Son nefesinize kadar savaşacaksınız
>ihanetle, her şeye ve herkese rağmen, bu yolda ölene ya da bu ihaneti
>bitirene kadar. Siz diyorum, çünkü bu vatan için bedel ödeyen insanların
>neleryaşadığını, neler hissettiğini, size rağmen ve sizin için neler
>yaptıklarını, neler yapabileceklerini bilin istiyorum. Okuduğunuz ya da
>televizyonda duyduğunuzdan daha fazladır yaşananlar. Yani aslında
>gazetelerin iç sayfalarındaki, minicik karelerde okuduğunuz; '...ili
>kırsalında teröristlerce döşenen mayının patlaması sonucu, bir güvenlik
>görevlisi yaralandı!' haberi aslında o kadar da kısa değildir. Sizin, daha
>okuduğunuz gazetenin arka sayfasına geçerken unuttuğunuz, falanca mankenin
>otel odası maceralarına, ya da uyuşturucu komasından ölen oğluna 'şehit'
>deyip Türk bayrağı örten kadının haberine ayırdığınızdan daha uzun zaman
>ayırmadığınız bu küçük haber, birileri için bir ömür boyu sürecek ve asla
>unutulmayacaktır. Ve siz unuttuktan sonra da başka birileri, 'ne için?'
>dendiğinde 'vatan için' diyecekleri fedakârlıklarını size rağmen yapmaya
>devam edeceklerdir. Sizin uyuşmuşluğunuza, duyarsızlığınıza rağmen, sizin
>rahatlığınıza, sizin vicdanlarınıza rağmen bu kahramanca fedakârlıklar ve
>bu ilk beş dakikalar yaşanmaya devam edecektir. Asla unutmayınız başınızın
>üstündeki egemenlik örtüsünün payandası kopan bacaklar, bedeli ise size
>rağmen bu vatan için akan kanlar, feda edilen canlar, sıcak yuvalarını,
>babalarının yüzlerini unutan küçücük çocuklarını düşünmeden vakfedilen
>hayatlardır. Ne kadarını anlayabilirsiniz veya anlamak sizin umurunuzda mı
>bilmiyorum, ama birileri bunları yaşadı, birileri hala yaşıyor ve emin olun
>yaşlı dünya döndükçe, Türk vatanı ve Türk Bayrağı için birileri daha tüm
>bunları yaşayacak. Gördüğünüz gibi size bir hayli uzak bir yaşam biçimi bu.
>Masalarda oturup 'aydınca' sohbetler etmeye hiç benzemiyor değil mi? Bir an
>için bile olsa kendinizi onların yerine koyasınız diye 'siz' diyerek
>yazdım, sizin onlardan biri olamayacağınızı biliyorum. 'Siz' kim misiniz?
>Siz kendinizi çok iyi biliyorsunuz! Biz de, biz de sizi çok iyi biliyoruz.
>'Siz' de bilin ki biz asla unutmayacağız. 'VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN
>OLSUN'
Yukarı
Halil Yaz Liste gör
Yazar


Halil Yaz
Yaş: 76
Katılım: 30/Tem/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 56
Direct Link To This Post Tarih: 07/Eyl/2007 saat 20:46
Temel, Amerikanin durduk yerde Irak`a saldirmasindan rahatsiz olmustur. Bir yolunu bulup baskan Bush`a telefon eder:"Alooo! Ben, Temel olarak size savas acayrum haberunuz olsun!"
Bush, gulerek yanitlar:"Hehehe...kac kisilik bir ordun var ki?"
Temel dusunur:"Hmmm...kayinpirader Idrus, halaogli Tursun, kaavedeki arkadaslar..." ve yanit verir: "9 kisidur daa!"
Bush icinden kis kis guler ve ciddi olmaya calisarak:"Temel bey, sizin 9 kisilik ordunuza karsilik Amerikan ordusu tam 2 milyon askerden olusmaktadir!" der.
"Hmmm..." der Temel:
"Sizu pir sure sonra arayacagum."Aradan birkac gun gecer ve Temel, Bush`u yeniden arar:"Baskan, savas ilanimuz gecerlidur. Bir miktar ekipman hazirladuk size karsi!"
Bush, ilgiyle sorar:
"Neymis bunlar?" "Hacan, bizim Tursun`un tiraktoru, benim cakaralmaz tufek bi de kavedeki arkadaslardan birinin bicerdoveri..."Bush guler:"Iyi ama benim tam 150 bin tankim, 30 bin ucagim ve 10 bin askeri gemim var! Haaa, ayrica bu arada askerlerimizin sayisi da 3 milyon oldu!"
Temel yeni gelisme karsisinda biraz sikilmistir:
"Tamam, bir muddet sonra sizu yeniden arayacagum."Birkac hafta sonra Temel, Bush`u yeniden arar:
"Baskan, savas ilanumuzu ceri alayrum."
Bush merakla sorar:
"Neden?"
Temel, moralsiz bicimde yanitlar:
-Cenevre anlasmasinu incelemisuzdur. 3 milyon savas esirini barinduracak yerimiz yoktur!

Yukarı
Halil Yaz Liste gör
Yazar


Halil Yaz
Yaş: 76
Katılım: 30/Tem/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 56
Direct Link To This Post Tarih: 07/Eyl/2007 saat 20:57
Bugünkü gazetelerdeki başlıklar aşağı-yukarı aynıydı:
"Babaya son bakış..."
Cenaze töreni alanında, şehit babasının tabutun önündeki fotoğrafına öyle
bakıyordu küçük Efe.
O fotoğrafın arkasındaki "sandığın" içine; babası ile birlikte tüm
mutluluğunun, tüm çocukluk kahkahalarının, tüm güzel günlerinin konulup,
sonra bir bayrağa sarılıp gömüldüğünün henüz farkında değildi.
Tıpkı bu ülkedeki milyonlarca yetişkinin; onurlu bir Türkiye'nin
gömüldüğünün farkında olmayışları gibi.
Bu büyük bir oyundur.
1950'den sonra devamlı iktidarda olan "tek partinin", ABD'ye mahkûmiyetinin
bedelidir bu:
Orada bir Kürt devleti....
Lami-cimi yok.
Tayyip Erdoğan'ın Celal Talabani'yi iki hafta önce kucaklaması, Özal'ın
Celal Talabani'ye Çankaya'da sarılmasının devamıdır.
Bunlar ABD'nin lafından çıkamazlar.
Erdoğan'ın Kürtlere "nota" vermesi ne peki?
Tiyatro...
"Gücü, tepkisi, bağımsızlığı, kimliği, saygınlığı, itibarı olan başbakan"ı
oynuyor.
O kadar...
İktidar olmak için önce ABD'ye koşan, iktidarında Amerikalılara danışmanını
gönderip "Deliğe süpüreceğinize kullanın" diyen bir Başbakan ABD'nin istemi
dışında kıpırdayamaz.
Bunu hepimiz biliriz.
Tam tersine; Kürt devletinin yollarını, kışlalarını, hükümet binalarını,
okullarını, ordu lojmanlarını yapan kim?
İktidarın müteahhitleri...
"Nota" verilmişmiş...
"Babaya son bakış"a bakıp daldım.
Küçük Efe; en değerli, en muhtaç olduğu, en sevdiği, en çok özleyeceği
şeyini verdi.
Ama bizler...
Bizler; tüm bu kirli oyunları bildiğimiz halde, çıkarlarımızdan, avantaları
paylaşmaktan, kirli oyunları alkışlayıp yolunu bulmaktan ödün vermiyoruz.
Farkındayız, sadece utanma duygularımızı yitirdik.
Yukarı
Halil Yaz Liste gör
Yazar


Halil Yaz
Yaş: 76
Katılım: 30/Tem/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 56
Direct Link To This Post Tarih: 08/Eyl/2007 saat 16:55
download filan yok internetiniz hizliysa tiklayin izleyin...
350 sinema filmi var...
meraklisina iyi seyirler.
http://www.tamindir.org
Yukarı
Halil Yaz Liste gör
Yazar


Halil Yaz
Yaş: 76
Katılım: 30/Tem/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 56
Direct Link To This Post Tarih: 09/Eyl/2007 saat 21:55

Kahve tadı...

Bir zamanlar, her seyden sürekli sikayet eden; her gün hayatinin ne kadar
berbat oldugundan yakinan bir kiz vardi.

Hayat, ona göre, çok kötüydü ve sürekli savasmaktan, mücadele etmekten
yorulmustu.

Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çikiyordu karsisina. Yine
kizin bu yakinmalari karsisinda, meslegi asçilik olan babasi ona bir hayat
dersi vermeye niyetlendi.

Bir gün onu mutfaga götürdü. Üç ayri cezveyi suyla doldurdu ve atesin
üzerine koydu.

Cezvelerdeki sular kaynamaya baslayinca, bir cezveye bir patates, digerine
bir yumurta, sonuncusuna da kahve çekirdeklerini koydu.. Daha sonra kizina
tek kelime etmeden, beklemeye basladi.

Kizi da hiçbir sey anlamadi, bu faaliyeti seyrediyor ve sonunda
karsilasacagi seyi görmeyi bekliyordu. Ama o kadar sabirsizdi ki, sizlanmaya
ve daha ne kadar bekleyeceklerini sormaya basladi.

Babasi onun bu israrli sorularina cevap vermedi.

Yirmi dakika sonra, adam, cezvelerin altindaki atesi kapatti.

Birinci cezveden patatesi çikardi ve bir tabaga koydu.

Ikincisinden yumurtayi çikardi, onu da bir tabaga koydu.

Daha sonra son cezvedeki kahveyi bir fincana bosaltti. Kizina dönerek sordu:

- Ne görüyorsun ?

- Patates, yumurta ve kahve ? diye alayli bir cevap verdi kizi.

- Daha yakindan bak bir de dedi baba, patatese dokun.

Kiz denileni yapti ve patatesin yumusamis oldugunu söyledi.

Ayni sekilde, yumurtayi da incele. Kiz, kabugunu soydugu yumurtanin
katilastigini gördü.

Sonunda kizinin kahveden bir yudum almasini söyledi.

Söylenileni yapan kizin yüzüne, kahvenin nefis tadiyla bir
gülümseme yayildi.

Ama yine de bütün bunlardan bir sey anlamamisti:

Bütün bunlar ne anlama geliyor baba ?

Babasi, patatesin de, yumurtanin da, kahve çekirdeklerinin de ayni sikintiyi
yasadiklarini, yani kaynar suyun içinde kaldiklarini anlatti. Ama her biri
bu sikinti karsisinda farkli tepkiler vermislerdi.

Patates daha önce sert, güçlü ve tavizsiz görünürken, kaynar suyun içine
girince yumusamis ve güçten düsmüstü.

Yumurta ise çok kirilgandi; disindaki ince kabugun içindeki siviyi
koruyordu. Ama kaynar suda kalinca, yumurtanin içi sertlesmis katilasmisti.

Ancak, kahve çekirdekleri bambaskaydi. Kaynar suyun içinde kalinca,
kendileri degistigi gibi suyu da degistirmislerdi ve ortaya tamamen
yeni bir sey çikmisti.

- Sen hangisisin? diye sordu kizina. Bir sikinti kapini çaldiginda nasil
tepki vereceksin? Patates gibi yumusayip ezilecek misin? Yumurta gibi
kalbini mi katilastiracaksin ? Yoksa, kahve çekirdekleri gibi, basina gelen
her olayin duygularini olgunlastirmasina ve hayatina ayri bir tat katmasina
izin mi vereceksin ?

HEPINIZE KAHVE TADINDA BIR YASAM DILEGIYLE ..Clap

Yukarı
Halil Yaz Liste gör
Yazar


Halil Yaz
Yaş: 76
Katılım: 30/Tem/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 56
Direct Link To This Post Tarih: 10/Eyl/2007 saat 12:42
Yaşanmış olaylardir...

1- Kari-koca gece evlerine donduklerinde koridorda bir adamla
karsilasirlar. Bir anlik saskinliktan sonra yabanci adam bayana donerek
"Madem bu geceyi kocanla gecirecektin,niye beni cagirdin?" diye
hisimla sorar ve kizginligini belirten bazi hareketlerle evden bir anda
cikar. Tabi kari-koca bu olaya bir anlam veremez baslangicta fakat
erkek, karisina bu olaydan oturu bir hayli kizar ve hatta onu
bosayacagini soyler.

Aradan bir kac gun gectikten sonra Karakol'a cagirilan kari-koca,
yakalanan suclu ile yuzlestirilir ve olayin aslinda bir hirsizlik oldugu
anlasilir.


2- Yine kari-koca evlerine donduklerinde evin icinde bir yabanci
gorurler, bu kisi gayet sik bir takim elbise giymis ve elinde telsiz
olan birisidir. Karsilasma aninda yabanci, evsahiplerine "Evinize
hirsiz girdigi yolunda komsulariniz tarafindan ihbar aldik, ben sivil
polisim, evi kontrol etmeye geldim" der ve devam eder, "Beyefendi
asagida sokagin kosesinde ekip otomuz var, vakit kaybetmeden siz ekip
otosuna gidip sikayet dilekcesi doldurun." der ve erkek hizla asagiya
iner.

Yabanci "Hanimefendi siz de ziynet esyasi veya paraniz varsa onlari
kontrol edin" der, bayan hemen altinlarinin bulundugu yere gider ve
sevincle "neyse hala yerinde duruyorlar" demesiyle; yabanci bayanin
kafasina agir bir seyle vurur. Yabanci da bayanin cikardigi yerden
altin, para, v.s.leri alip hemen kacar. Koca ekip otosunu bulamayip
evine geldiginde karisinin baygin, altinlarin da calinmis oldugunu
gorur..


COK ONEMLIxxxxxx


Ozellikle bayan arkadaslar dikkat ........


Insanlar taksiye bindigi zaman cantasini hemen yanina koyar ya...Bunu
bilen uyanik taksiciler soyle bir olay gerceklestiriyorlar. Bahsettigim
bayan yorgun argin bir taksiye biniyor ve cantasini sag yanina
koyuyor.Bir nefesleniim falan derken sofore gidecekleri istikameti
soyluyor ve cantasindan selpak almak uzere sag yanina donuyor ki canta
yok!! Once bir araniyor bakiyor yere,saga-sola canta yok!!

Taksiciye soyluyor "cantam ile bindim fakat cantam simdi yok cek kenara"

diye.Taksici gayet piskin "ne biliim teyze ben senin
cantani.unutmussundur , bir yerde.inmek mi istiyorsun" diyor.Ama kadin
uyanik."Hayir" diyor devam et."Herhalde unuttum biryerde.Inecegim
yerde ben sana evden parani oderim".

Yol uzerinde bir karakolun onunden gecerken,isiklarda duruyorlar.(Kadin
taksiyi o istikametten goturuyor!)Tam karakolun onunde aciyor kadin
kapiyi memuru cagiriyor.

Taksiyi kenara cektirip bir cirpida anlatiyor olayi.Meger polisler bu tur
olaylari biliyormus.

Polis memuru taksiciye hemen "bagaji ac" diyor. Bagaji bir aciyorlar ki
bagajda bir adam!!!!Binen musterinin sag ve soltarafina bagajdan
dogru,cok ozenle yapilmis,farkedilmeyen delikler aciyorlar ve hooop
cekiyorlar cantayi bagaja!! Canta cok buyukse cekemiyorsa icine dalip
cuzdani telefonu falan aliyorlar!


TAKSIDE BAGAJLARA dikkat!


mutlaka bu notu cevrenizle paylasin. susmayin..

Yukarı
Barbaros Liste gör
Usta Yazar


Halil Yaz
Yaş: 76
Katılım: 16/Eyl/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 1582
Direct Link To This Post Tarih: 16/Eyl/2007 saat 12:39
Taşın Hikayesi
>>
>>Genç bir Yönetici, yeni Jaguarı içinde kurulmuş, biraz da hızlıca,
>>bir
>>mahalleden geçiyordu. Park etmiş arabaların arasından yola fırlayan
>>bir
>>çocuk olabilir düşüncesiyle dikkatini daha çok yol kenarına
>>vermişti. Bir
>>şeyin yola fırladığını görünce hemen fren yaptı ama aracı durana
>>kadar
>>geçen mesafede yola çocuk fırlamadı. Bunun yerine, yepyeni
>>arabasının yan
>>kapısına büyükçe bir taş çarptı. Adam hızlıca frene yüklendi ve
>>taşın
>>fırlatıldığı boşluğa doğru geri geri gitti.
>>
>>Sinirlenmiş olan genç adam arabasından fırladı ve taşı atan çocuğu
>>kaptığı
>>gibi yakında park etmiş olan bir arabanın gövdesine sıkıştırdı.
>>Bunu
>>yaparken de bağırıyordu : Sen ne yaptığını sanıyorsun serseri? Bu
>>yaptığın
>>ne demek oluyor? O gördüğün yepyeni ve pahalı bir araba ve attığın
>>o taşın
>>mahvettiği yeri düzelttirmek için kaportacıya bir sürü para ödemek
>>zorunda
>>kalacağım. Neden yaptın bunu ?
>>
>>'Küçük çocuk üzgün ve suçlu bir tavır içindeydi. 'Lütfen, amca,
>>lütfen
>>kızmayın. Ben çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim, bilemedim.
>>Taşı attım
>>çünkü işaret etmeme rağmen diğer arabalar durmadı. Çocuk,
>>gözlerinden
>>süzülen yaşları elinin tersiyle silerek park etmiş bir aracın
>>arkasına
>>işaret etti. 'abim orada. Yokuştan aşağı yuvarlandı ve tekerlekli
>>sandalyesinden düştü ve ben onu kaldıramıyorum.'
>>
>>Çocuğun şimdi hıçkırıklardan omuzları sarsılıyordu ve şaşkın adama
>>sordu :
>>'Onu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturtmama yardım edebilir
>>misiniz?
>>Sanırım abim yaralandı ve benim için çok ağır.
>>Ne diyeceğini bilemez halde, genç yönetici boğazındaki düğümden
>>yutkunarak
>>kurtulmaya çalıştı. Yerde yatan sakat çocuğu kaldırıp tekerlekli
>>sandalyesine oturttu, cebinden temiz ve ütülü mendilini çıkartıp,
>>çeşitli
>>yerlerinde oluşmuş ve kanayan yara ve sıyrıkları dikkatlice silmeye
>>çalıştı.
>>
>>Bir şeyler söyleyemeyecek kadar duygulanmış olan genç adam,
>>abisinin
>>tekerlekli sandalyesini iterek yavaş yavaş uzaklaşan çocuğun
>>ardından
>>bakakaldı. Jaguar marka arabasına geri dönüşü yavaş yavaş oldu ve
>>yol ona
>>çok uzun geldi.
>>Arabanın yan kapısında taşın bıraktığı iz çok derin ve net görülür
>>şekildeydi ama adam orayı hiçbir zaman tamir ettirmedi. Oradaki
>>izi, şu
>>mesajı hiç unutmamak için sakladı:
>>Hiçbir zaman yaşamın içinden, seni durdurmak ve dikkatini çekmek
>>için
>>birilerinin taş atmasına mecbur kalacağı kadar hızlı geçme.
>>Yaratıcı ruhumuza fısıldar ve kalbimizle konuşur. Bazen, onu
>>dinlemek için
>>vaktimiz olmuyorsa, bize taş fırlatmak zorunda kalır.
>>
>>Fısıltıyı dinle... veya taşı bekle.
>>Seçim senin.
>>

Yukarı
 Cevapla Cevapla Sayfa  <1 45678 184>


Forum Kısayol Forum İzinleri Liste gör

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums® version 9.50
Copyright ©2001-2008 Web Wiz

Bu sayfa 0,531 saniyede hazırlanmıştır