|
|
Cevapla ![]() |
Sayfa <1 45678 184> |
Yazar | |
Halil Yaz ![]() Yazar Halil Yaz Yaş: 76 Katılım: 30/Tem/2007 Yer: Turkey Online Durum: Offline Mesajlar: 56 |
![]() ![]() |
Kıvırma Sanatı
Amerika'da bir supermarkette, musteri yarim kivi satin almak istiyor. Tezgahtar bunun mumkun olmadigini soyluyor. Kavga cikiyor.Tezgahtar kosakosa mudure cikiyor: "Efendim, hayvanin biri yarim kivi almak istiyor " der demez -"Amerika'ya niye geldin?" -"Brezilya cazip bir yer degil efendim, orada insanlar ya fahise,ya Mudur ; - Biliyor musun, benim karim da Brezilyali..." - Yaaaaaaaa oyle mi, acaba kariniz hangi takimda futbol oynuyor ? |
|
![]() |
|
Halil Yaz ![]() Yazar Halil Yaz Yaş: 76 Katılım: 30/Tem/2007 Yer: Turkey Online Durum: Offline Mesajlar: 56 |
![]() ![]() |
![]() |
|
Halil Yaz ![]() Yazar Halil Yaz Yaş: 76 Katılım: 30/Tem/2007 Yer: Turkey Online Durum: Offline Mesajlar: 56 |
![]() ![]() |
|
|
![]() |
|
Halil Yaz ![]() Yazar Halil Yaz Yaş: 76 Katılım: 30/Tem/2007 Yer: Turkey Online Durum: Offline Mesajlar: 56 |
![]() ![]() |
BİR KOMANDO SUBAYI' NIN KALEMİNDEN; .....ili kırsalında teröristlerin dur
>ihtarına ateşle karşılık vermesi sonucu çıkan çatışmada.güvenli görevlisi >şehit oldu. Ya da ......ilinde devriye görevini yerine getiren ..aracına >açılan ateş sonucu..güvenlik görevlisi şehit oldu. Ya da ......ili >kırsalında teröristlerce döşenen mayının patlaması sonucu.asker yaralandı.. >Bu nasıl başlar biliyor musunuz? Hava o kadar sıcaktır ki beyninizdeki >sıvının buharlaşıp uçtuğunu düşünürsünüz. Oluştuğu anda kuruyup giden ter >damlacıklarından geriye kalan tuzlar yüzünüzün ve hatta elbisenizin her >yanını kaplamıştır. Avucunuzun içindeki ter, yüzünüzdeki gibi kolay >kurumadığı için elinizdeki tüfeğinizin metal kısmı avucunuzun içinde vıcık, >vıcık oynar. Ter ile ıslanan çeliğin kokusu avucunuzun içine ve elinizi >sürdüğünüz her yere siner. Önünüzde yürüyen adamın, ayağının kuru toprakla >her temas edişinde çıkan toz, ağzınızın kupkuru olmasına ve zor nefes >almanıza sebep olur. Sırt çantanızın askı kayışları yüzünden omuzlarınızı >hissetmezsiniz. Kült ağrıları ancak çantayı sırtınızdan çıkardığınızda fark >edersiniz. Bastığınız her taş parçası, her çalı ve bir ayağınızın >kaplayabildiği her yeryüzü parçasından çıkan sesi duyarsınız. Yürüdüğünüz >yerdeki her Ağustos böceğinin sesini, dallardaki kuşları, yüzünüzün >etrafında ürkütücü devriye uçuşları yapan arıların kanat seslerini, >ağzınıza ve yüzünüze ya da herhangi bir yerinizdeki küçük yaraların üzerine >konmaya çalışan sineklerin vızıltılarını, ayağınızı bastığınız yerden >havalanan yeşil çekirgenin küçücük cüssesine rağmen çıkardığı tok kanat >sesini en ince ayrıntısına kadar duyarsınız. Sonra, kendi teçhizatınızın ve >önünüzdeki arkadaşınızın ve arkanızdaki arkadaşınızın teçhizatlarını >çıkardığı düzensiz seslerin her birini ayrı ayrı duyarsınız. Ve aynı anda >önünüzdeki arkadaşınızın nefes alışlarını duyarsınız, öksürmesini ve >hapşırmasını da duyarsınız. Telsizinizden çıkan seslerin ve cızırtıların >her biri ayrı ayrı katılır bu senfoniye. Ter ve tozun birleşmesinden oluşan >kaygan çamur, postalın içindeki tüm ayağınızı kaplamıştır, çoraplar önce su >toplayıp sonra patlayan yerlere adeta bir deri gibi yapışmıştır. En çok >yapmak istediğiniz şey ayaklarınızı yıkayıp, çoraplarınızı değiştirmektir. >Ama bu çok büyük bir lükstür o anda. Çünkü... Çünkü hangi çalının dibinde, >hangi kayanın arkasında sizi beklediğini bilmediğiniz ihaneti arayıp >bulmanız ve yok etmeniz gerekmektedir. Bütün masumların hayatı ve huzuru >size emanet diye, öğretmenler bayrak direğine asılmasın diye, kundaktaki >bebekler kurşunlanmasın diye, binlerce yıllık emanete halel gelmesin diye >kahpeliği ve ihaneti yok etmeniz gerekmektedir. Çünkü bunun için bayrağın, >silahın, namusun ve şerefin üzerine yemin etmişsinizdir. Çünkü önemli olan >ayağınız değil, ülkeniz, bayrağınız ve onurunuzdur. İşte bu yüzden lükstür >ayak yıkamak, çorap değiştirmek. İşte bu yüzden senfoniye dönüşmüştür bütün >o düzensiz sesler güruhu. Sonra!.. Sonra birden tüm sesler kesilir, bıçağın >dalı kestiği gibi, makasın kâğıdı, pensenin bir hoparlör kablosunu kestiği >gibi... Bir anda...Kuşların sesleri, arıların ve sineklerin vızıltıları, >çekirgenin kanat sesleri hepsi bir anda biter. Gözlerinizi açtığınızda >önünüzdeki arkadaşınızı değil, gökyüzünü görürsünüz, yere düşmüş olduğunuzu >anlamanız birkaç saniye sürer. Tek hissettiğiniz kesif bir barut ve yanık >et kokusudur, yüzünüzün toprak parçalarıyla kaplandığını fark >edersiniz,temizlemek için çalışmazsınız. Arkadaşlarınızın bağırarak >koşuşturduğunu görür ama kulağınızdaki çınlama ve uğultudan seslerini >duyamazsınız. Sesleri yavaş yavaş duymaya başladığınızda ayağa kalkmaya >çalışırsınız ama başaramazsınız. Yine birkaç saniye sonra arkadaşlarınızın >sesleri arasında 'mayın' kelimesini ayırt eder ve kalkmaya çalıştığınızda >ayağınızdaki yoğun ağrıyı fark edersiniz. Ayağınız yoktur ama yine de >ağrıdığını hissedersiniz. Ne olduğunu anlamak için baktığınızda ise >parçalanmış pantolonunuzun ve kopmuş ayağınızın farkına varırsınız. İşte >her şey o anda başlar. Avazınız çıktığı kadar bağırırsınız. Sonra, >nefesiniz biter. Sonra, yeniden nefes alırsınız ve yeniden bağırmaya >başlarsınız. Sonra yine nefesiniz biter ve yeniden, yeniden ve yine... >Yanınıza ilk gelen arkadaşınız size, 'fazla bir şey yok, sadece küçük bir >yara' gibi telkinlerde bulunur. Ama siz arkadaşınız konuşurken de, >helikopterle hastaneye götürülürken de artık bir ayağınızın olmadığını >biliyorsunuzdur. Hep bir soru çınlar kafanızın içinde 'neden ben, neden >ben, neden ben ?' Hastanede geçen aylar, tedavi ve terapilerde geçen yıllar >sonunda, dizkapağınızın on iki santim altından takılı olan ve her akşam >yatarken veya banyoya girerken çıkarıp kenara koyduğunuz takma bacak artık >bir uzvunuz olmuştur. Ama bunun önemi yoktur çünkü bu fedakârlığınız >sayesinde vatan var olacaktır. Sizin bir bacağınızın ne önemi vardır ki! >Artık koşamayacak olmanızın, yazın herkes gibi havuza, denize giremeyecek >olmanızın da hiç önemi yoktur. Vatan sağ olsun yeter. Sonra birilerinin, >sizin ödediğiniz vergilerle Fransız televizyonlarında, uğruna yarım >kaldığınız vatan hudutlarını hiçe sayan programlara finans sağladığını >okursunuz. Aynı dillerin bundan pişmanlık duymadıklarını söylediklerini de >okursunuz. Pamuk'ları, Dink'leri, okursunuz, Bizans çocuğuyum diyenleri >duyar, Ali Kemallere tanık olursunuz, 'koçlar gibi satanları' görürsünüz. . >Türk Bayraklarının yakıldığını, görürsünüz. Başlarına çuvallar geçirilip >aşağılanarak elleri arkalarından bağlanan Türk askerlerini görürsünüz. Bu >aşağılanmaya cevap verecek tankların motor seslerini, helikopterlerin kanat >seslerini, piyadelerin intikam yeminlerini duymayı beklersiniz ama >duyamazsınız. Onun yerine hainlerin cesetlerinin üstüne örtülen çaputlara >'bayrak' diyenleri görürsünüz, 'uçaklarını çek', 'valiyi çek' diyen >başkanları ve karşılarında kekeleyen riyaseti görürsünüz. Yok, yok bu da >yetmez. Askere, polise, öğretmene ateş eden, yol kesip soygun yapan, köy >yakan, okul yıkan, mayın döşeyen teröristlerin sadece 'ben bir şey >yapmadım' demelerinin esas kabul edilip, 'suçsuz' sıfatıyla serbest >bırakıldığını görürsünüz. Susanları, konuşması gerektiği halde susanları >görürsünüz, konuşanlar her konuştuğunda, kekeleyenler her kekelediğinde ve >susanlar her sustuğunda siz yeniden vurulursunuz, yeniden ölürsünüz her >defasında. Gövdenizden o toprağa akan kan, bu defa içinize akar, >inandıklarınıza, uğrunda savaşarak kendi kanınızı akıtmak pahasına tertemiz >tuttuğunuz değerlerinize akar. Sizin kaya arkalarında, çalı diplerinde >aradığınız ihanet gelir aklınıza, o mayınları yerleştiren eller gelir. >Sorgulamaya başlarsınız: 'Biz bu ihaneti doğru yerde mi aradık, kuyruğunda >dolaştığımız yılanın başı, hep gözümüzün önünde miydi yoksa?'diye >sorarsınız kendinize. Onlara verilen maaş'ın sizin vergilerinizden >ödendiğini, içinize sindiremezsiniz, uykularınız kaçar, neden bu vatanı >sizin kadar sevmediklerini düşünürsünüz. Bu vatan onların da vatanı değil >mi? Onlar da, tıpkı benim gibi namusun ve şerefin üstüne yemin etmedi mi? >diye sorarsınız kendi kendinize. Sinirlenirsiniz, üzülürsünüz, on beş >yaşında bir askeri okul öğrencisi iken her adımda söylediğiniz, beyninize >ve yüreğinizenakşettiğiniz sözler gelir aklınıza ': VATAN, SANA CANIM FEDA' >Geri kalan tüm hayatınızın ilk beş dakikası, böyle başlayacak işte ve >hayatınız böyle devam edecektir. Son nefesinize kadar savaşacaksınız >ihanetle, her şeye ve herkese rağmen, bu yolda ölene ya da bu ihaneti >bitirene kadar. Siz diyorum, çünkü bu vatan için bedel ödeyen insanların >neleryaşadığını, neler hissettiğini, size rağmen ve sizin için neler >yaptıklarını, neler yapabileceklerini bilin istiyorum. Okuduğunuz ya da >televizyonda duyduğunuzdan daha fazladır yaşananlar. Yani aslında >gazetelerin iç sayfalarındaki, minicik karelerde okuduğunuz; '...ili >kırsalında teröristlerce döşenen mayının patlaması sonucu, bir güvenlik >görevlisi yaralandı!' haberi aslında o kadar da kısa değildir. Sizin, daha >okuduğunuz gazetenin arka sayfasına geçerken unuttuğunuz, falanca mankenin >otel odası maceralarına, ya da uyuşturucu komasından ölen oğluna 'şehit' >deyip Türk bayrağı örten kadının haberine ayırdığınızdan daha uzun zaman >ayırmadığınız bu küçük haber, birileri için bir ömür boyu sürecek ve asla >unutulmayacaktır. Ve siz unuttuktan sonra da başka birileri, 'ne için?' >dendiğinde 'vatan için' diyecekleri fedakârlıklarını size rağmen yapmaya >devam edeceklerdir. Sizin uyuşmuşluğunuza, duyarsızlığınıza rağmen, sizin >rahatlığınıza, sizin vicdanlarınıza rağmen bu kahramanca fedakârlıklar ve >bu ilk beş dakikalar yaşanmaya devam edecektir. Asla unutmayınız başınızın >üstündeki egemenlik örtüsünün payandası kopan bacaklar, bedeli ise size >rağmen bu vatan için akan kanlar, feda edilen canlar, sıcak yuvalarını, >babalarının yüzlerini unutan küçücük çocuklarını düşünmeden vakfedilen >hayatlardır. Ne kadarını anlayabilirsiniz veya anlamak sizin umurunuzda mı >bilmiyorum, ama birileri bunları yaşadı, birileri hala yaşıyor ve emin olun >yaşlı dünya döndükçe, Türk vatanı ve Türk Bayrağı için birileri daha tüm >bunları yaşayacak. Gördüğünüz gibi size bir hayli uzak bir yaşam biçimi bu. >Masalarda oturup 'aydınca' sohbetler etmeye hiç benzemiyor değil mi? Bir an >için bile olsa kendinizi onların yerine koyasınız diye 'siz' diyerek >yazdım, sizin onlardan biri olamayacağınızı biliyorum. 'Siz' kim misiniz? >Siz kendinizi çok iyi biliyorsunuz! Biz de, biz de sizi çok iyi biliyoruz. >'Siz' de bilin ki biz asla unutmayacağız. 'VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN >OLSUN' |
|
![]() |
|
Halil Yaz ![]() Yazar Halil Yaz Yaş: 76 Katılım: 30/Tem/2007 Yer: Turkey Online Durum: Offline Mesajlar: 56 |
![]() ![]() |
Temel, Amerikanin durduk yerde Irak`a saldirmasindan rahatsiz olmustur. Bir yolunu bulup baskan Bush`a telefon eder:"Alooo! Ben, Temel olarak size savas acayrum haberunuz olsun!"
Bush, gulerek yanitlar:"Hehehe...kac kisilik bir ordun var ki?" Temel dusunur:"Hmmm...kayinpirader Idrus, halaogli Tursun, kaavedeki arkadaslar..." ve yanit verir: "9 kisidur daa!" Bush icinden kis kis guler ve ciddi olmaya calisarak:"Temel bey, sizin 9 kisilik ordunuza karsilik Amerikan ordusu tam 2 milyon askerden olusmaktadir!" der. "Hmmm..." der Temel: "Sizu pir sure sonra arayacagum."Aradan birkac gun gecer ve Temel, Bush`u yeniden arar:"Baskan, savas ilanimuz gecerlidur. Bir miktar ekipman hazirladuk size karsi!" Bush, ilgiyle sorar: "Neymis bunlar?" "Hacan, bizim Tursun`un tiraktoru, benim cakaralmaz tufek bi de kavedeki arkadaslardan birinin bicerdoveri..."Bush guler:"Iyi ama benim tam 150 bin tankim, 30 bin ucagim ve 10 bin askeri gemim var! Haaa, ayrica bu arada askerlerimizin sayisi da 3 milyon oldu!" Temel yeni gelisme karsisinda biraz sikilmistir: "Tamam, bir muddet sonra sizu yeniden arayacagum."Birkac hafta sonra Temel, Bush`u yeniden arar: "Baskan, savas ilanumuzu ceri alayrum." Bush merakla sorar: "Neden?" Temel, moralsiz bicimde yanitlar: -Cenevre anlasmasinu incelemisuzdur. 3 milyon savas esirini barinduracak yerimiz yoktur! |
|
![]() |
|
Halil Yaz ![]() Yazar Halil Yaz Yaş: 76 Katılım: 30/Tem/2007 Yer: Turkey Online Durum: Offline Mesajlar: 56 |
![]() ![]() |
Bugünkü gazetelerdeki başlıklar aşağı-yukarı aynıydı:
"Babaya son bakış..." Cenaze töreni alanında, şehit babasının tabutun önündeki fotoğrafına öyle bakıyordu küçük Efe. O fotoğrafın arkasındaki "sandığın" içine; babası ile birlikte tüm mutluluğunun, tüm çocukluk kahkahalarının, tüm güzel günlerinin konulup, sonra bir bayrağa sarılıp gömüldüğünün henüz farkında değildi. Tıpkı bu ülkedeki milyonlarca yetişkinin; onurlu bir Türkiye'nin gömüldüğünün farkında olmayışları gibi. Bu büyük bir oyundur. 1950'den sonra devamlı iktidarda olan "tek partinin", ABD'ye mahkûmiyetinin bedelidir bu: Orada bir Kürt devleti.... Lami-cimi yok. Tayyip Erdoğan'ın Celal Talabani'yi iki hafta önce kucaklaması, Özal'ın Celal Talabani'ye Çankaya'da sarılmasının devamıdır. Bunlar ABD'nin lafından çıkamazlar. Erdoğan'ın Kürtlere "nota" vermesi ne peki? Tiyatro... "Gücü, tepkisi, bağımsızlığı, kimliği, saygınlığı, itibarı olan başbakan"ı oynuyor. O kadar... İktidar olmak için önce ABD'ye koşan, iktidarında Amerikalılara danışmanını gönderip "Deliğe süpüreceğinize kullanın" diyen bir Başbakan ABD'nin istemi dışında kıpırdayamaz. Bunu hepimiz biliriz. Tam tersine; Kürt devletinin yollarını, kışlalarını, hükümet binalarını, okullarını, ordu lojmanlarını yapan kim? İktidarın müteahhitleri... "Nota" verilmişmiş... "Babaya son bakış"a bakıp daldım. Küçük Efe; en değerli, en muhtaç olduğu, en sevdiği, en çok özleyeceği şeyini verdi. Ama bizler... Bizler; tüm bu kirli oyunları bildiğimiz halde, çıkarlarımızdan, avantaları paylaşmaktan, kirli oyunları alkışlayıp yolunu bulmaktan ödün vermiyoruz. Farkındayız, sadece utanma duygularımızı yitirdik. |
|
![]() |
|
Halil Yaz ![]() Yazar Halil Yaz Yaş: 76 Katılım: 30/Tem/2007 Yer: Turkey Online Durum: Offline Mesajlar: 56 |
![]() ![]() |
download filan yok internetiniz hizliysa tiklayin izleyin...
350 sinema filmi var... meraklisina iyi seyirler. http://www.tamindir.org |
|
![]() |
|
Halil Yaz ![]() Yazar Halil Yaz Yaş: 76 Katılım: 30/Tem/2007 Yer: Turkey Online Durum: Offline Mesajlar: 56 |
![]() ![]() |
Bir zamanlar, her seyden sürekli sikayet eden; her gün hayatinin ne kadar Hayat, ona göre, çok kötüydü ve sürekli savasmaktan, mücadele etmekten Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çikiyordu karsisina. Yine Bir gün onu mutfaga götürdü. Üç ayri cezveyi suyla doldurdu ve atesin Cezvelerdeki sular kaynamaya baslayinca, bir cezveye bir patates, digerine Kizi da hiçbir sey anlamadi, bu faaliyeti seyrediyor ve sonunda Babasi onun bu israrli sorularina cevap vermedi. Yirmi dakika sonra, adam, cezvelerin altindaki atesi kapatti. Birinci cezveden patatesi çikardi ve bir tabaga koydu. Ikincisinden yumurtayi çikardi, onu da bir tabaga koydu. Daha sonra son cezvedeki kahveyi bir fincana bosaltti. Kizina dönerek sordu: - Ne görüyorsun ? - Patates, yumurta ve kahve ? diye alayli bir cevap verdi kizi. - Daha yakindan bak bir de dedi baba, patatese dokun. Kiz denileni yapti ve patatesin yumusamis oldugunu söyledi. Ayni sekilde, yumurtayi da incele. Kiz, kabugunu soydugu yumurtanin Sonunda kizinin kahveden bir yudum almasini söyledi. Söylenileni yapan kizin yüzüne, kahvenin nefis tadiyla bir Ama yine de bütün bunlardan bir sey anlamamisti: Bütün bunlar ne anlama geliyor baba ? Babasi, patatesin de, yumurtanin da, kahve çekirdeklerinin de ayni sikintiyi Patates daha önce sert, güçlü ve tavizsiz görünürken, kaynar suyun içine Yumurta ise çok kirilgandi; disindaki ince kabugun içindeki siviyi Ancak, kahve çekirdekleri bambaskaydi. Kaynar suyun içinde kalinca, - Sen hangisisin? diye sordu kizina. Bir sikinti kapini çaldiginda nasil HEPINIZE KAHVE TADINDA BIR YASAM DILEGIYLE .. |
|
![]() |
|
Halil Yaz ![]() Yazar Halil Yaz Yaş: 76 Katılım: 30/Tem/2007 Yer: Turkey Online Durum: Offline Mesajlar: 56 |
![]() ![]() |
Yaşanmış olaylardir...
1- Kari-koca gece evlerine donduklerinde koridorda bir adamla karsilasirlar. Bir anlik saskinliktan sonra yabanci adam bayana donerek "Madem bu geceyi kocanla gecirecektin,niye beni cagirdin?" diye hisimla sorar ve kizginligini belirten bazi hareketlerle evden bir anda cikar. Tabi kari-koca bu olaya bir anlam veremez baslangicta fakat erkek, karisina bu olaydan oturu bir hayli kizar ve hatta onu bosayacagini soyler. Aradan bir kac gun gectikten sonra Karakol'a cagirilan kari-koca, yakalanan suclu ile yuzlestirilir ve olayin aslinda bir hirsizlik oldugu anlasilir. 2- Yine kari-koca evlerine donduklerinde evin icinde bir yabanci gorurler, bu kisi gayet sik bir takim elbise giymis ve elinde telsiz olan birisidir. Karsilasma aninda yabanci, evsahiplerine "Evinize hirsiz girdigi yolunda komsulariniz tarafindan ihbar aldik, ben sivil polisim, evi kontrol etmeye geldim" der ve devam eder, "Beyefendi asagida sokagin kosesinde ekip otomuz var, vakit kaybetmeden siz ekip otosuna gidip sikayet dilekcesi doldurun." der ve erkek hizla asagiya iner. Yabanci "Hanimefendi siz de ziynet esyasi veya paraniz varsa onlari kontrol edin" der, bayan hemen altinlarinin bulundugu yere gider ve sevincle "neyse hala yerinde duruyorlar" demesiyle; yabanci bayanin kafasina agir bir seyle vurur. Yabanci da bayanin cikardigi yerden altin, para, v.s.leri alip hemen kacar. Koca ekip otosunu bulamayip evine geldiginde karisinin baygin, altinlarin da calinmis oldugunu gorur.. COK ONEMLIxxxxxx Ozellikle bayan arkadaslar dikkat ........ Insanlar taksiye bindigi zaman cantasini hemen yanina koyar ya...Bunu bilen uyanik taksiciler soyle bir olay gerceklestiriyorlar. Bahsettigim bayan yorgun argin bir taksiye biniyor ve cantasini sag yanina koyuyor.Bir nefesleniim falan derken sofore gidecekleri istikameti soyluyor ve cantasindan selpak almak uzere sag yanina donuyor ki canta yok!! Once bir araniyor bakiyor yere,saga-sola canta yok!! Taksiciye soyluyor "cantam ile bindim fakat cantam simdi yok cek kenara" diye.Taksici gayet piskin "ne biliim teyze ben senin cantani.unutmussundur , bir yerde.inmek mi istiyorsun" diyor.Ama kadin uyanik."Hayir" diyor devam et."Herhalde unuttum biryerde.Inecegim yerde ben sana evden parani oderim". Yol uzerinde bir karakolun onunden gecerken,isiklarda duruyorlar.(Kadin taksiyi o istikametten goturuyor!)Tam karakolun onunde aciyor kadin kapiyi memuru cagiriyor. Taksiyi kenara cektirip bir cirpida anlatiyor olayi.Meger polisler bu tur olaylari biliyormus. Polis memuru taksiciye hemen "bagaji ac" diyor. Bagaji bir aciyorlar ki bagajda bir adam!!!!Binen musterinin sag ve soltarafina bagajdan dogru,cok ozenle yapilmis,farkedilmeyen delikler aciyorlar ve hooop cekiyorlar cantayi bagaja!! Canta cok buyukse cekemiyorsa icine dalip cuzdani telefonu falan aliyorlar! TAKSIDE BAGAJLARA dikkat! mutlaka bu notu cevrenizle paylasin. susmayin.. |
|
![]() |
|
Barbaros ![]() Usta Yazar Halil Yaz Yaş: 76 Katılım: 16/Eyl/2007 Yer: Turkey Online Durum: Offline Mesajlar: 1582 |
![]() ![]() |
Taşın Hikayesi
>> >>Genç bir Yönetici, yeni Jaguarı içinde kurulmuş, biraz da hızlıca, >>bir >>mahalleden geçiyordu. Park etmiş arabaların arasından yola fırlayan >>bir >>çocuk olabilir düşüncesiyle dikkatini daha çok yol kenarına >>vermişti. Bir >>şeyin yola fırladığını görünce hemen fren yaptı ama aracı durana >>kadar >>geçen mesafede yola çocuk fırlamadı. Bunun yerine, yepyeni >>arabasının yan >>kapısına büyükçe bir taş çarptı. Adam hızlıca frene yüklendi ve >>taşın >>fırlatıldığı boşluğa doğru geri geri gitti. >> >>Sinirlenmiş olan genç adam arabasından fırladı ve taşı atan çocuğu >>kaptığı >>gibi yakında park etmiş olan bir arabanın gövdesine sıkıştırdı. >>Bunu >>yaparken de bağırıyordu : Sen ne yaptığını sanıyorsun serseri? Bu >>yaptığın >>ne demek oluyor? O gördüğün yepyeni ve pahalı bir araba ve attığın >>o taşın >>mahvettiği yeri düzelttirmek için kaportacıya bir sürü para ödemek >>zorunda >>kalacağım. Neden yaptın bunu ? >> >>'Küçük çocuk üzgün ve suçlu bir tavır içindeydi. 'Lütfen, amca, >>lütfen >>kızmayın. Ben çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim, bilemedim. >>Taşı attım >>çünkü işaret etmeme rağmen diğer arabalar durmadı. Çocuk, >>gözlerinden >>süzülen yaşları elinin tersiyle silerek park etmiş bir aracın >>arkasına >>işaret etti. 'abim orada. Yokuştan aşağı yuvarlandı ve tekerlekli >>sandalyesinden düştü ve ben onu kaldıramıyorum.' >> >>Çocuğun şimdi hıçkırıklardan omuzları sarsılıyordu ve şaşkın adama >>sordu : >>'Onu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturtmama yardım edebilir >>misiniz? >>Sanırım abim yaralandı ve benim için çok ağır. >>Ne diyeceğini bilemez halde, genç yönetici boğazındaki düğümden >>yutkunarak >>kurtulmaya çalıştı. Yerde yatan sakat çocuğu kaldırıp tekerlekli >>sandalyesine oturttu, cebinden temiz ve ütülü mendilini çıkartıp, >>çeşitli >>yerlerinde oluşmuş ve kanayan yara ve sıyrıkları dikkatlice silmeye >>çalıştı. >> >>Bir şeyler söyleyemeyecek kadar duygulanmış olan genç adam, >>abisinin >>tekerlekli sandalyesini iterek yavaş yavaş uzaklaşan çocuğun >>ardından >>bakakaldı. Jaguar marka arabasına geri dönüşü yavaş yavaş oldu ve >>yol ona >>çok uzun geldi. >>Arabanın yan kapısında taşın bıraktığı iz çok derin ve net görülür >>şekildeydi ama adam orayı hiçbir zaman tamir ettirmedi. Oradaki >>izi, şu >>mesajı hiç unutmamak için sakladı: >>Hiçbir zaman yaşamın içinden, seni durdurmak ve dikkatini çekmek >>için >>birilerinin taş atmasına mecbur kalacağı kadar hızlı geçme. >>Yaratıcı ruhumuza fısıldar ve kalbimizle konuşur. Bazen, onu >>dinlemek için >>vaktimiz olmuyorsa, bize taş fırlatmak zorunda kalır. >> >>Fısıltıyı dinle... veya taşı bekle. >>Seçim senin. >> |
|
![]() |
Cevapla ![]() |
Sayfa <1 45678 184> |
|
Forum Kısayol | Forum İzinleri ![]() You cannot post new topics in this forum You cannot reply to topics in this forum You cannot delete your posts in this forum You cannot edit your posts in this forum You cannot create polls in this forum You cannot vote in polls in this forum |