2010 Yayın İhalesi...

bütün maclari gösterecekse bende alirim digitürk.yoksa neye yarar.iflas eder yoksa digitürk.

yayıncı kuruluşun yöneticileri elbet bu konuda bir nabız yoklaması yapacaklardır; bu kadar para verip de amatörce davranmak olmaz, bu anlamda eskişehirsporun maçlarını yayınlamayan iflas etmeye mahkumdur, aynı şekilde tüm şehir takımlarının maçları yayınlanmalıdır... ben buradan açıkca söylüyorum; es es'in maçlarını yayınlarsanız digitürk alırım, hem alırım hem aldırırım...

yayıncı kuruluşun yöneticileri elbet bu konuda bir nabız yoklaması yapacaklardır; bu kadar para verip de amatörce davranmak olmaz, bu anlamda eskişehirsporun maçlarını yayınlamayan iflas etmeye mahkumdur, aynı şekilde tüm şehir takımlarının maçları yayınlanmalıdır... ben buradan açıkca söylüyorum; es es'in maçlarını yayınlarsanız digitürk alırım, hem alırım hem aldırırım...

yayıncı kuruluşun yöneticileri elbet bu konuda bir nabız yoklaması yapacaklardır; bu kadar para verip de amatörce davranmak olmaz, bu anlamda eskişehirsporun maçlarını yayınlamayan iflas etmeye mahkumdur, aynı şekilde tüm şehir takımlarının maçları yayınlanmalıdır... ben buradan açıkca söylüyorum; es es'in maçlarını yayınlarsanız digitürk alırım, hem alırım hem aldırırım...

Turkcell (?) Süper Lig’in önümüzdeki dört sezon için yayın ihalesi geçtiğimiz günlerde yapıldı. Turkcell’in yanındaki soru işareti önümüzdeki dört sene için ligimizin sponsoru olup olmayacağı konusundaki belirsizlikten kaynaklanmakta. A paketi 321 milyon dolar, B paketi 40 milyon 210 bin dolar C paketi de 13 milyon 500 bin dolar olmak üzere toplam gelir 374 milyon 610 bin dolar bir gelire karşılık geldi. Tabii B paketi içerisinde BankAsya ligi maçları da yer almakta. Oraya ne kadar pay aktarılacağı açıklanmadığı için kesin bir şey söyleyemiyoruz.

Ortalama bir Türkcell süper lig takımının geliri 10 milyon dolar idi. Şimdi bu rakam 25 milyon dolar seviyelerine çıkacak. Bu rakama tribün gelirleri forma ve reklam gelirleri iddaa Türkiye kupası gelirleri de eklenince biraz da başarılı bir takımın yıllık gelirleri 30 milyon dolarları rahatlıkla bulabilecek düzeye geldi. Yıllık 30 milyonluk bir gelir ise profesyonel ellerce yönetilmesi gereken bir rakam.

Ligimizi oluşturan kulüplerimizin aklını başına toplayıp bu gelirleri adam gibi kullanmayı öğrenmesi gerekiyor. Tabi bahsi geçen kulüplerin menşei Türkiye olunca onlardan bu tarz bir yaklaşım beklemek tabii ki hayalcilik olacaktır. Zira geçtiğimiz senelerdeki kulüp bütçeleri olan 15-20 milyon dolarlık gelirler de aslında ortalama bir Avrupa kulübü için oldukça iyi gelirler olmasına rağmen Türkiye’de başkan ve yöneticilerin keyfi borçlanmaları başta olmak üzere oynadıkları pis oyunlar sebebiyle Türk Futbolu bırakın olduğu yerde saymayı sürekli geriye doğru yol kat etti. Borç batağında yüzen kulüpler gelirlerini iki katına çıkartarak bu bataktan çıkamazlar. Onlar yine bütçelerinin 2-3 katı borç batağına gireceklerdir. Bunu önlemenin tek yolu küme düşürülmeye kadar varan ciddi yaptırımları da içeren yeni bir yasanın çıkartılması ve kulüplerin bütçelerinin ve yapabilecekleri harcamaların denetlenmesi olacaktır. Zaten yıllardır konuşulan ama bir türlü uygulanmayan UEFA kriterleri dediğimiz şey de bu uygulamayı kapsamaktadır.

Digiturk, Türk Telekom’un hükümet tarafından katalizör olarak kullanıldığı ihale ile yüzde yüzün üzerinde zam yapmak durumunda kaldığı ödemenin faturasını ister istemez son kullanıcıya yani bizlere yansıtacaktır. Bu kaçınılmaz sonun yanı sıra Digitürk’ün artık kulüplerden bu ciddi bütçelerini akıllı bir şekilde kullanmalarını istemek gibi bir hakkı da vardır. Digitürk bu ligi yurt dışına pazarlayamadığı sürece ligimizdeki bu içi boş değer artışının yansıması bizlere olacaktır. O sebeple başta federasyon olmak üzere türk sporunda söz sahibi olan herkesi kulüplerin bu gelirleri akıllıca kullanmalarına yönelik kanun hazırlamaya davet ediyorum. Belirlenecek kriterler, uymayanlara uygulanacak ciddi yaptırımlar olmadığı sürece futbolumuzun kendini toparlaması gelirler iki değil on katına çıksa da maalesef mümkün olmayacaktır.

Şimdi gelelim mevzuunun bizi, yani Eskişehirspor’u ilgilendiren kısmına. Ligi ilk on içerisinden bitiren, Türkiye Kupasında gruplardan çıkmayı başaran, bir Eskişehirspor’un yıllık gelirleri 30 milyon doların üzerinde olacaktır. Bu rakam on yıllık bir planlama ile dünya standartlarında tesislere, altyapıya, stadyuma sahip olmaya dahası tüm bunları yaparken de bir taraftan istikrarlı bir sportif başarıya yeterli olacak bir rakamdır. Kaldı ki kulübümüzün camia ve taraftar olarak istikrardan yana tavır alan bir yapısı da mevcuttur. Bunu başarmak üstün yöneticilik ve dahiyane fikirler de gerektirmemektedir. Bu gelirlerle azıcık excell kullanmasını bilen ve temel bir iktisat bilgisi olan (Temel iktisat bilgisi derken gelirlerin kullanımına ilişkin çok temel bir bilgiden bahsediyorum. Ayda iki bin TL geliri olan bir ailenin gül gibi geçinmesi kadar temel bir iktisadi bilgiden…) herkes on yıl içerisinde kulübü bu noktaya getirebilir. Kaldı ki kulübü yöneten yöneticilerin üstün yöneticilik yetenekleri, dünya standartlarında bir vizyonu ve dahiyane fikirleri varsa bu on sene içerisinde ünü ülke sınırlarını aşmış bir kulüp de olabiliriz. Ancak mevcut yönetimin ve başkanın vizyonu ile ya da yaklaşımı ile on yıl içerisinde kazayla alt lige düşmemiz durumunda bir daha telafi olamaz bir ekonomik yara alıp yıllarca borç batağında ve altliglerde dolaşan bir takım olabiliriz ki bunlar yaşamadığımız şeyler değil.

Sayın başkanımız Halil Ünal ve tüm yönetim kurulumuzu kulübün önümüzdeki seneden itibaren artacak bu gelirlerle kulübümüzü kalkındırmak ve rahatlamak şöyle dursun, daha büyük bir borç batağına sürükleyeceğine dair kuşkularım var. Aslında kuşkularım var çok iyimser bir ifade yöntemi oldu. 2 senedir yıllık geliri 15 milyon doların üzerinde olan bir kulübü düzlüğe çıkartmak şöyle dursun borç miktarlarını da arttıran anlayışın bu gelir artışında ortaya çıkaracak sonuç daha fazla borçlandırma olacaktır. Kaldı ki geçen sene eskisehirspor.com adresi üzerinden yapılan çağrı ile açıkladıkları gelir-gider tablosu bile yöneticilerimizin bu konudaki yaklaşımlarının ne düzeyde olduğunun bir göstergesi olmuştur.

Yıllık 30 milyon dolarlık bir gelir, kurumsal bir kulüpte akıllı ve vizyon sahibi yöneticilerce planlanırsa eğer, ligi istikrarlı bir şekilde başaltı sıralarında tamamlayan, UEFA Avrupa ligi gediklisi ve gruplardan çıkma potansiyeli olan bir takım yaratmak mümkün.  Avrupa kupalarında boy gösteren, oynadığı futbolu zevkle izlediğimiz birçok takımın yıllık gelirlerinin 30 milyon doların altında olduğunu düşündüğümüzde bu o kadar da zor bir hedef olmasa gerek. Kaldı ki zaten mevcut bütçemizle bile doğru transfer politikası ile bunu yapmamız mümkün idi. Tabii bu iyi bir altyapı ve yurt içinde ve dışında kuvvetli bir oyuncu takip sistemi ile mümkün olabilecek bir hedefti. Bizim takımımızın ise bırakın bir oyuncu takip sistemini bir transfer komitesi bile olmaması ise oldukça düşündürücü. En iyi ihtimalle menajerlerin elinde oyuncak olmak en kötü ihtimalle kulüp yetkililerinin rant sağladığı düşünülebilecek bir transfer politikasına sahibiz. Oysa ki dünya da ve Türkiye de düzenli olarak oyuncu takip eden, bunlar hakkında düzenli raporlar sunan popüler deyimle scout sistemi olan bir kulüp olsak hem mevcut bütçemiz ile daha güçlü bir takım kurabilir hem de değer kazanan futbolcularımızın satışı ile yıllık gelirlerimizi yükseltebilirdik. Bu sezon el saka, nadareviç, vucko, youla, ivesa kadromuzdaki yabancı oyuncular. Yabancı kontenjanımızı bile dolduramamış bir kulübüz. Oysaki dünya da bir yerlerde 100 bin dolara transfer edilebilecek uyum sağlarsa katkısı çok büyük olacak yüzlerce futbolcu var. Dünyayı geçtim Bozüyükspor’dan bir pilot takım bile yaratamadık. Bu sene Beşiktaş’a transfer olan ve şu anda Beşiktaş A2 takımında oynayan Onur, Eskişehirspor’un futbolcusu olarak Bozüyük’te kiralık oynuyor olsaydı ne kaybederdik? Neler kazanabileceğimizi zaman gösterecek. Rıza Çalımbay takımın başında olmaya devam ederse 2 sene sonra devre arasında Beşiktaş’tan Onur’u 6 aylığına kiralama derdiğine düşüldüğünde eskisehirspor.com’un forum sayfalarını dolduracak yazıları şimdiden okuyor gibiyim…

Örneğin Youla’nın durumu bile teknik heyetimizin ve yönetimimizin başarısız bir yaklaşımının eseridir. Youla’nın gönderilmesi yaşananlardan sonra son derce doğru ve yerinde bir karar olmasına karşın yaşananlardan sonra yönetimimizin ve Rıza Çalımbay’ın takındığı tavır, bu ligde her zaman alıcısı bulunacak bir ürününün değerini iyice düşürmüştür. Rıza Çalımbay’ın UEFA Prolisans seminerinde meslektaşlarına yaptığı psikolojik baskıların sonucu bugün birçok kulübün Youla için yarışa girmesi gerekirken tek talibi Denizlispor gibi görünüyor. Umarım kadromuzdaki en değerli oyuncumuzun transferinden kulübümüz az da olsa para kazanmayı başarır.

Yapılan anlaşmaların detaylarını bilmeden ara transfer döneminde kadromuza katılan dört futbolcunun da mevcut şartlar altında alınabilecek en doğru oyuncular olduğunu düşünsem de, bunun bir yönetim başarısından ziyade teknik kadromuzun istikrarı ve biz taraftarların başarısı olduğunu düşünüyorum. Ben Fahri olsam ben Sezer olsam ben de Türkiye’de İstanbul takımlarında oynayamıyor isem Eskişehirspor da ya da Bursaspor da oynamak isterim.

Gelirlerimizdeki bu artışı sportif başarı ile pekiştirilerek borcu olmayan, oyuncularına ve personeline ödemelerini zamanında yapan, örnek altyapı tesislerine sahip, dünyanın her yerinde sürekli olarak oyuncu taraması yapan, sadece Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray’a değil tüm dünyaya futbolcu pazarlayan, hem mağazalarında hem internet üzerinden ürün satışları gerçekleştiren bir kulüp olmak bu yönetimin hedefi olmalıdır. İşin en komik yanı aylarca istifaya çağırdığımız Fenerbahçeli Gültekin Güvensoy’un mevcut yönetimde bu anlayışa en yakın üye olmasıdır.

Kulüp yöneticiliği ve başkanlığı artık cebi para dolu patronların tekelinden çıkmak üzeredir. Mevcut Eskişehirspor başkanına ve yönetim kuruluna sesleniyorum; yeter ki kulübümüzü altından kalkılamayacak bir borç batağına sürüklemeyin, geri kalan her şeyi biz gerekirse kendi aramızdan çıkartacağımız bir yönetim ile bile hallederiz. İş böyle bir yöne gitmekte….