eskisehirspor.com Giriş Sayfası
Forum Forum > Diğer > Sohbet / Eğlence / Diğer Konular
  Aktif Konular Aktif Konular
  FAQ FAQ  Forum Arama   Takvim   Kayıt Kayıt  Giriş Giriş

Konu KapalıHalil YAZ" Sondan Okuyunuz"

 Cevapla Cevapla Sayfa  <1234 184>
Yazar
Mesaj
  Konu Ara Konu Ara  Konu seçenekleri Konu seçenekleri
Halil Yaz Liste gör
Yazar


Halil Yaz
Yaş: 76
Katılım: 30/Tem/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 56
Direct Link To This Post Tarih: 06/Ağu/2007 saat 15:59
NASA'DAN ŞOK RAPOR
TÜRKİYE 2040'DA ÇÖL OLACAK

06.08.2007 13:05

Türkiye’de son 40 yılda Van Gölü’nün 3 katı, Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü’nün 25 katı oranında sulak alan yok olurken, kara yüzeyinin yüzde 90’ında çeşitli şiddetlerde erozyon görülüyor ve verimli topraklar da hızla kaybediliyor.

AA muhabirinin Doğal Hayatı Koruma Vakfı-Türkiye ve TEMA’dan aldığı bilgilere göre, küresel ısınma ve bilinçsiz tarımsal sulama yüzünden Türkiye’nin sulak alanları ve birbirini tetikleyen sorunlar yüzünden verimli toprakları kaybediliyor.

Türkiye’de kaybedilen sulak alanların boyutu küçümsenmeyecek kadar büyük... Yaklaşık 1 milyon 250 bin hektarlık kuruyan alan, Marmara Denizi’nin yüzölçümüne eşit. Sözkonusu kaybın Van Gölü’nün 3 katı, Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü’nün 25 katı, ülkenin en önemli göllerinden olan Tuz Gölü’nün ise 9 katından fazla olması dikkat çekiyor.
     
BÖYLE GİTMEMELİ...

NASA’nın yaptığı araştırmaya göre, erozyonun şiddetlenerek devam etmesi ve etkili tedbirler alınmaması halinde Türkiye’nin büyük bir bölümü 2040 yılında çöl olacak.

Erozyonla baraj göllerinin dibine yığılan topraklar, barajların doğal ömrünü yüzde 50 oranında azaltabiliyor. Bunun sonucunda yüksek değerde hidrolojik enerji ve kullanma suyu kayıpları meydana geliyor. Örneğin, dünya barajlarına erozyonla getirilip depolanan topraklar, enerji ve kullanma suyu bakımından yılda 6 milyar dolarlık bir zarara neden oluyor. Türkiye’de bunun tipik örneği Keban Barajı’nda görülüyor.

Türkiye’de 15 barajın (Altınapa, Bayındır, Buldan, Çaygören, Selevir, Çubuklu, Demirköprü, Hirfanlı, Karamanlı, Kartalkaya, Kemer, Kesikköprü, Seyhan, Sürgü, Yalvaç) ömürlerinin tahmin edilenden önce dolmuş ya da dolmak üzere olduğu vurgulanıyor. Bunlara ek olarak ülke ve bölge için büyük önem taşıyan Keban, Karakaya ve Atatürk barajlarında da tehlike çanları çalıyor.
     
GERİ KAZANMAK KOLAY OLMUYOR...

Kaybedilen sulak alanlar ve verimli topraklar ekonomik açıdan büyük çapta zarara yol açarken, geri kazanımları kolay olmuyor.

Sulak alanları geri kazanmak, kuruyan gölleri eski haline getirmek için yüzlerce yıl gerekiyor. Örneğin Konya’da yeraltı su seviyesi giderek düşüyor. İçilebilir özellikteki temiz yeraltı suyu ile Tuz Gölü arasında kot farkı 15 metreye kadar indi.

Önceden 50 metrenin üzerindeki farkın 15 metreye kadar inmesi tehlikeyi beraberinde getiriyor. Böyle giderse 5-6 yıl sonra Tuz Gölü’nden yer altı suyuna doğru akış başlayacak ve temiz su tamamen bozulacak. Bu durumda da hayatın biteceği Konya Kapalı Havzası’nda yeraltı suyunun temizlenmesi için 1400 yıl gerekecek.

Aynı şekilde üretilemeyen bir kaynak olan verimli toprağın 1 santimetresi ortalama 500 yılda oluşuyor. Tarım yapılabilmesi için gereken minimum 40 santimetrelik toprağın oluşması ise ortalama 20 bin yılda gerçekleşiyor.

1 ton buğday elde edilmesi için bin ton, 1 porsiyon bonfilenin yenecek halde sunulabilmesi için (hayvanın büyümesi, beslenmesi vb.) 9 bin 800 litre, 1 pilicin yenebilir hale gelmesi için 1200 litre, 1 kilo ekmek için 400-1200 litre suya gereksinimin duyulduğu günümüzde kaybedilen ülke suyu ve toprağı için harekete geçmenin önemine işaret ediliyor.. Yıllardır sulak alanların kuruduğu ülkede bilinçlenmenin, büyük kentlerde su kesintilerine gidilmesiyle başladığını belirten WWF-Türkiye ve Tema Vakfı yetkilileri, "40 yılda 1,25 milyon hektar alanı kaybettik. Halen kayıplar sürüyor. Kişi başına düşen su azaldı, topraklarımız verimini kaybetti. Artık ülkede daha ciddi önlemlerin alınması gerekiyor" dedi.

Milliyet / Zafer Akpınar

Yukarı
26_26_26 Liste gör
Usta Yazar


A.Yurtsever
Yaş: 61
Katılım: 31/Tem/2007
Yer: Eskişehir mrk.
Online Durum: Offline
Mesajlar: 5583
Direct Link To This Post Tarih: 06/Ağu/2007 saat 23:49
Nasa geç haber verdi yada vermedi.Göller,barajlar kurumaya başladı bile Exclamation
2040'da yaşayacak nesil,bizden hesap soracak Nuke 
Her nekadar sebep ve sorumlu olsakta, doymak bilmeyen bizim neslin köpekleri olan (ABD,GB,F,D,...)  sayesinde...
Söz Eskişehir'le başlarsa,EsEs'le biter




Yukarı
bhusoy Liste gör
Yazar


Burak UNUTULMAZSOY
Yaş: 39
Katılım: 06/Ağu/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 232
Direct Link To This Post Tarih: 07/Ağu/2007 saat 00:09
Her ne kadar inanmasam da, umuyorum ki halkımız bu konuda daha uygar davranarak, çağın ve şartların gerektiği gibi yaşamayı öğrenir... Eğer bu işe ticari açıdan rant elde etme gözüyle bakarsak, değil 30 yıl sonra çok daha kısa süre sonra susuz kalırız !!! Bakınız örneği gözler önünde şöyle ki; bidon satışları arttı ve dolayısıyla fiyatları da fırladı, tankerlerle depo depo yer altı suları aşırılıyor ve faiş fiyatlara ulaşan rakamlara satılıyor. Korkarım ki, çok kısa zaman sonra suyun litresi benzini katlayacak böyle giderse!!!
"O GÜN GELECEK!"
Yukarı
26_26_26 Liste gör
Usta Yazar


A.Yurtsever
Yaş: 61
Katılım: 31/Tem/2007
Yer: Eskişehir mrk.
Online Durum: Offline
Mesajlar: 5583
Direct Link To This Post Tarih: 07/Ağu/2007 saat 00:40
Alıntı yapılan bhusoy

Her ne kadar inanmasam da, umuyorum ki halkımız bu konuda daha uygar davranarak, çağın ve şartların gerektiği gibi yaşamayı öğrenir... Eğer bu işe ticari açıdan rant elde etme gözüyle bakarsak, değil 30 yıl sonra çok daha kısa süre sonra susuz kalırız !!! Bakınız örneği gözler önünde şöyle ki; bidon satışları arttı ve dolayısıyla fiyatları da fırladı, tankerlerle depo depo yer altı suları aşırılıyor ve faiş fiyatlara ulaşan rakamlara satılıyor. Korkarım ki, çok kısa zaman sonra suyun litresi benzini katlayacak böyle giderse!!!
Şimdiden susuzuz zaten, Eskişehir'de  sıkıntımız yok ama yansıyacaktır mutlaka......
 
Söz Eskişehir'le başlarsa,EsEs'le biter




Yukarı
scarface_hkna Liste gör
Usta Yazar


hakan
Yaş: 35
Katılım: 31/Tem/2007
Yer: esk
Online Durum: Offline
Mesajlar: 3301
Direct Link To This Post Tarih: 07/Ağu/2007 saat 00:44
2040 a kadar türkiye diye bişey kalsında çöl olsun o da yeter !!!
Takımların karakterlerini yöneticiler ve futbolcular değil,taraftarlar belirler.
Yukarı
26_26_26 Liste gör
Usta Yazar


A.Yurtsever
Yaş: 61
Katılım: 31/Tem/2007
Yer: Eskişehir mrk.
Online Durum: Offline
Mesajlar: 5583
Direct Link To This Post Tarih: 07/Ağu/2007 saat 01:01
Alıntı yapılan scarface_hkna

2040 a kadar türkiye diye bişey kalsında çöl olsun o da yeter !!!
Su Savaşlarında ezilmezsek,ezdirmezsek kendimizi Türkiye her zaman var olacaktır, Dünyada.
Söz Eskişehir'le başlarsa,EsEs'le biter




Yukarı
Halil Yaz Liste gör
Yazar


Halil Yaz
Yaş: 76
Katılım: 30/Tem/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 56
Direct Link To This Post Tarih: 09/Ağu/2007 saat 11:05
Hacettepe hasta kabullerini durdurdu
Hacettepe Hastaneleri’nin tümünde hasta kabulleri neden durduruldu?

09.08.2007 09:58

Ankara’daki su kesintileri hastaneleri de vurdu. Hacettepe Hastaneleri’nin tümünde hasta kabulleri durdurulurken yatan hastaların da taburcu işlemlerinin hızla yapıldığı belirtildi.

Uygulamanın su gelene kadar devam edeceği öğrenildi.

Hastane’de yatan hastaların bazılarının bir süreliğine “izinli gösterildiği bazılarının ise kesin taburcularının yapıldığı öğrenildi.

Çok acil durumlar dışında ameliyatların da durdurulduğu Hacettepe Hastanesi’ndeki uygulamanın ne kadar süreceği ise bilinmiyor.

Hastanesi’nin, 2000 litre olan su deposunun da yüzde 75 oranında boşaldığı ve şu an itibariyle depoda 500 litre su kaldığı kaydedildi.

Hacettepe İhsan Doğramacı Çocuk Hastanesi’nde de hasta kabulleri durdurulurken, acil hastaların mağdur olmamaları için Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi’ne yönlendirildiği bildirildi.

ANKA
Bu işin bir sorumlusu olmalı , ama ortada bu iş benim sorumluluğumda diyecek kişi kuruluş ortada yok,bilinen sorumluya oy verenlerden çıt yok .

Yukarı
Halil Yaz Liste gör
Yazar


Halil Yaz
Yaş: 76
Katılım: 30/Tem/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 56
Direct Link To This Post Tarih: 09/Ağu/2007 saat 11:35
ASMA YAPRAĞI
 
Ülkenin batısındaki küçük bir mahallenin bir sokağının neredeyse tamamı ressamlardan oluşmaktaydı. Bu mahallede, üç katlı bodur bir tuğla yığınının tepesinde iki kız arkadaşın stüdyoları bulunmaktaydı .
Alt katlarında ise yaşlı bir ressam otururdu. Günlerden bir gün kız arkadaşlardan biri zatürree hastalığına yakalandı. Genç kız günden güne eriyordu.
Bir gün, arkadaşı resim yaparken O da yatağında pencereden dışarı bakıyor ve sayıyordu... geriye doğru sayıyordu. "On iki" dedi, biraz sonra da "on bir"; arkasından "on", sonra "dokuz"; daha sonra, hemen birbiri ardına "sekiz" ve "yedi".
Arkadaşı merakla dışarı baktı. Sayılacak ne vardı acaba?
Görünürde sadece kasvetli, bomboş bir avlu ile altı yedi metre ötedeki tuğla evin çıplak duvarı vardı. Budaklı köklerinden çürümüs, yaşlı mı yaşlı bir asma, tuğla duvarın yari boyuna kadar tırmanmıştı.
Dönüp arkadaşına "Neyin var?" diye sordu.
Hasta kız fısıltı halinde "altı" dedi. "Artık hızla düşüyorlar. Üç gün önce neredeyse yüz tane vardı. Saymaktan başıma ağrı giriyordu. Ama şimdi kolaylaştı. Işte biri daha gitti. Topu topu beş tane kaldı şimdi."
"Beş tane ne?" diye sordu arkadaşı. "Yapraklar, asmanın yaprakları. Sonuncusu da düşünce, ben de mutlaka gideceğim. Hissediyorum bunu. " Arkadaşı ona saçmalamamasını söyleyip içmesi için çorba götürdü.
Fakat O; "Işte bir tanesi daha gidiyor. Hayır çorba filan istemiyorum. Bununla geriye dört tane kaldı. Hava kararmadan sonuncusunun da düştüğünü görmek istiyorum. Ondan sonra ben de gideceğim." diyerek cevap verdi.
Genç kız uykuya daldığında arkadaşı da alt kattaki yaşlı ressamı ziyarete gitti. Bu sırada yaprak olayını da anlattı yaşlı adama.
Yukarı çıktığında arkadaşı uyuyordu. Ertesi sabah hasta kız hemen arkadaşına perdeyi açmasını söyledi. Ama hayret! Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen upuzun gece boyunca aralıksız yağan yağmur ve şiddetle esen rüzgardan sonra, bir asma yaprağı hala yerinde duruyordu. Sapına yakın tarafları hala koyu yeşil kalmakla birlikte, testere ağzı gibi tırtıllı kenarlarına ölümün ve çürümenin sari rengi gelmiş olan yaprak, yerden altı yedi metre yükseklikteki bir dala yiğitçe asılmış duruyordu.
"Bu sonuncusu" dedi hasta kız. "Geceleyin mutlaka düşer diye düşünmüştüm. Rüzgarı duydum. Bu gün düşecektir, o düştüğü an ben de öleceğim."
Ağır ağır geçen gün sona erdiğinde onlar alacakaranlıkta bile, asma yaprağının duvarın önünde sapına tutunmakta olduğunu görebiliyorlardı .
Derken şiddetli yağmur tekrar başladı. Hava yeteri kadar aydınlanır aydınlanmaz, genç kız hemen perdenin açılmasını istedi. Asma yaprağı hala yerindeydi. Genç kız, yattığı yerden uzun uzun yaprağı seyretti.
Sonra arkadaşına seslendi. "Münasebetsizlik ettim. Benim ne kötü bir insan olduğumu göstermek istercesine, bir kuvvet o son yaprağı orada tuttu. Ölümü istemek günahtır. Simdi biraz bana çorba verebilirsin. " dedi.
Akşamüstü gelen doktor ayrılırken; "Şimdi alt kattaki bir hastaya bakmam gerekiyor. Yaşlı bir ressammış sanırım. O da zatürree. Yaşlı adamcağız çok ağır bir durumda, kurtulma umudu yok ama daha rahat eder diye bugün hastaneye kaldırılıyor," dedi.
Ertesi gün doktor: "Tehlikeyi atlattınız, siz kazandınız." dedi. O gün öğleden sonra arkadaşı artık iyileşmiş olan arkadaşına alt kattaki yaşlı adamı anlattı.
Yaşlı adam iki gün hastanede yattıktan sonra ölmüş. Hastalandığı günün sabahı kapıcı onu aşağıda, odasında sancıdan kıvranırken bulmuş. Pabuçları, elbisesi baştan aşağı sırılsıklam, her yani buz gibi bir haldeymiş.
Öyle korkunç bir gecede nereye çıktığına akil sır erdirememişti kimse. Sonra, hala yanık duran bir gemici feneri, yerinden sürüklene sürüklene çıkarılmış bir portatif merdiven, bir de üstünde birbirine karışmış sarı, yeşil boyalarla bir palet ve sağa sola saçılmış bir kaç fırça bulmuşlar.
O zaman o son yaprağın sırrı da çözülmüş. Rüzgar estiği zaman bile yerinden oynamayan yaprak, yaşlı ressamın şaheseriydi. Yaşlı adam, son yaprağın düştüğü gece oraya bir yaprak resmi yapıp yapıştırmıştı.
William Sydney Porter (O. Henry)
 
Yukarı
ESESerdartugsuz Liste gör
Deneyimli Yazar


SERDAR TÜĞSÜZ
Yaş: 46
Katılım: 31/Tem/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 460
Direct Link To This Post Tarih: 10/Ağu/2007 saat 16:09

ÜÇ SARI GÜL…

 
Süpermarkete alışveriş için girmemiştim aslında.. 37 yıllık kocamı kaybedeli bir hafta olmuştu ve bu dükkanda onunla ne tatlı anılarımız vardı.. Ben alışveriş yaparken ortadan kaybolurdu. Nereye gittiğini bilirdim.. Elinde üç tane sari gülle dönerdi hep.. Rudy sari gülleri çok sevdiğimi bilirdi. İçim hem sevgi hem hüzünle doluydu..
Birkaç şey alıp sepete attım.. Tek kişi için alışveriş, iki kişiye alırkenden daha çok düşündürüyor insani, nedense.. Et reyonun önünde bifteklere bakıp, Rudy'nin bunlara nasıl bayıldığını hatırlarken bir genç kadın geldi yanıma.. İnce
uzun, güzel bir sarışındı.. Bir kocaman pirzola paketi aldı, sepetine attı.. Sonra durdu, düşündü, pirzolaları sepetten çıkarıp, tekrar rafa koydu.. Ona tebessüm ederek baktığımı fark etti ayni anda..
"Kocam pirzolayı çok sever, ama bu fiyatla da alamam ki..
Bilemiyorum.." Dokunsalar ağlayacağım.. Mavi gözlerinin ta içine baktım.
"Kocam sekiz gün önce öldü" dedim, sesimin titremesini kontrole çalışarak..
"Alin bu pirzolaları ve birlikte olduğunuz her anin hazzını yaşayın.."
Başıyla evetledi.. Pirzolaları tekrar sepetine koydu ve yürüdü.. Ben de süt, peynir reyonuna doğru gittim. Simdi artık hangi büyüklükte süt almalıyım, diye düşünürken, bana doğru gelen yeşil elbiseye dikkat ettim. Oydu.. Sarisin kadın.. Yüzünde o güne dek rastlamadığım kadar güzel ve anlamlı bir tebessüm vardı.. Göz göze geldik..
"Bunları size aldım" dedi.. "Kasaya vardığınızda, parasının ödendiğini göreceklerdir.." Uzandı, yanaklarımdan öptü ve.. Ve sepetime, uzun saplı üç sari gül bıraktı..
Ona ne yaptığını, bu güllerin benim için ne mana ifade ettiğini söylemek istedim, ama mümkün mü?..Hıçkırıklara boğulur ve göz yaşlarım görmemi hızla engellerken, uzaklaştığını hayal meyal seçtim.. Sepetimdeki sari güllere baktım.. Hem de üç taneydiler.. Nerden biliyordu?.. Birden anladım.. Bilmiyordu ki.. Dükkanda yalnız değildim..
Gözlerimde yaslarla yukarı doğru baktım.. "Rudy.." dedim.. "Rudy, beni unutmadın, beni hala bırakmadın değil mi?.." Rudy, gene benimle gelmişti alışverişe.. Bu sarisin kadın onun perisiydi..

"Ağlamak güzeldir.. Süzülürken yaslar gözünden, Sakin utanma.." Aynen öyle.. Geliyorsa içinizden aldırmayın.. En iyi ağlamayı en çok sevenler bilir!.

 

"HERŞEY TEK BÜYÜK ESKİŞEHİRSPOR İÇİN"
Yukarı
ssedat26 Liste gör
Yeni Yazar


sedat sevingen
Yaş: 39
Katılım: 01/Ağu/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 25
Direct Link To This Post Tarih: 10/Ağu/2007 saat 19:21
Alıntı yapılan Halil Yaz

ASMA YAPRAĞI
 
Ülkenin batısındaki küçük bir mahallenin bir sokağının neredeyse tamamı ressamlardan oluşmaktaydı. Bu mahallede, üç katlı bodur bir tuğla yığınının tepesinde iki kız arkadaşın stüdyoları bulunmaktaydı .
Alt katlarında ise yaşlı bir ressam otururdu. Günlerden bir gün kız arkadaşlardan biri zatürree hastalığına yakalandı. Genç kız günden güne eriyordu.
Bir gün, arkadaşı resim yaparken O da yatağında pencereden dışarı bakıyor ve sayıyordu... geriye doğru sayıyordu. "On iki" dedi, biraz sonra da "on bir"; arkasından "on", sonra "dokuz"; daha sonra, hemen birbiri ardına "sekiz" ve "yedi".
Arkadaşı merakla dışarı baktı. Sayılacak ne vardı acaba?
Görünürde sadece kasvetli, bomboş bir avlu ile altı yedi metre ötedeki tuğla evin çıplak duvarı vardı. Budaklı köklerinden çürümüs, yaşlı mı yaşlı bir asma, tuğla duvarın yari boyuna kadar tırmanmıştı.
Dönüp arkadaşına "Neyin var?" diye sordu.
Hasta kız fısıltı halinde "altı" dedi. "Artık hızla düşüyorlar. Üç gün önce neredeyse yüz tane vardı. Saymaktan başıma ağrı giriyordu. Ama şimdi kolaylaştı. Işte biri daha gitti. Topu topu beş tane kaldı şimdi."
"Beş tane ne?" diye sordu arkadaşı. "Yapraklar, asmanın yaprakları. Sonuncusu da düşünce, ben de mutlaka gideceğim. Hissediyorum bunu. " Arkadaşı ona saçmalamamasını söyleyip içmesi için çorba götürdü.
Fakat O; "Işte bir tanesi daha gidiyor. Hayır çorba filan istemiyorum. Bununla geriye dört tane kaldı. Hava kararmadan sonuncusunun da düştüğünü görmek istiyorum. Ondan sonra ben de gideceğim." diyerek cevap verdi.
Genç kız uykuya daldığında arkadaşı da alt kattaki yaşlı ressamı ziyarete gitti. Bu sırada yaprak olayını da anlattı yaşlı adama.
Yukarı çıktığında arkadaşı uyuyordu. Ertesi sabah hasta kız hemen arkadaşına perdeyi açmasını söyledi. Ama hayret! Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen upuzun gece boyunca aralıksız yağan yağmur ve şiddetle esen rüzgardan sonra, bir asma yaprağı hala yerinde duruyordu. Sapına yakın tarafları hala koyu yeşil kalmakla birlikte, testere ağzı gibi tırtıllı kenarlarına ölümün ve çürümenin sari rengi gelmiş olan yaprak, yerden altı yedi metre yükseklikteki bir dala yiğitçe asılmış duruyordu.
"Bu sonuncusu" dedi hasta kız. "Geceleyin mutlaka düşer diye düşünmüştüm. Rüzgarı duydum. Bu gün düşecektir, o düştüğü an ben de öleceğim."
Ağır ağır geçen gün sona erdiğinde onlar alacakaranlıkta bile, asma yaprağının duvarın önünde sapına tutunmakta olduğunu görebiliyorlardı .
Derken şiddetli yağmur tekrar başladı. Hava yeteri kadar aydınlanır aydınlanmaz, genç kız hemen perdenin açılmasını istedi. Asma yaprağı hala yerindeydi. Genç kız, yattığı yerden uzun uzun yaprağı seyretti.
Sonra arkadaşına seslendi. "Münasebetsizlik ettim. Benim ne kötü bir insan olduğumu göstermek istercesine, bir kuvvet o son yaprağı orada tuttu. Ölümü istemek günahtır. Simdi biraz bana çorba verebilirsin. " dedi.
Akşamüstü gelen doktor ayrılırken; "Şimdi alt kattaki bir hastaya bakmam gerekiyor. Yaşlı bir ressammış sanırım. O da zatürree. Yaşlı adamcağız çok ağır bir durumda, kurtulma umudu yok ama daha rahat eder diye bugün hastaneye kaldırılıyor," dedi.
Ertesi gün doktor: "Tehlikeyi atlattınız, siz kazandınız." dedi. O gün öğleden sonra arkadaşı artık iyileşmiş olan arkadaşına alt kattaki yaşlı adamı anlattı.
Yaşlı adam iki gün hastanede yattıktan sonra ölmüş. Hastalandığı günün sabahı kapıcı onu aşağıda, odasında sancıdan kıvranırken bulmuş. Pabuçları, elbisesi baştan aşağı sırılsıklam, her yani buz gibi bir haldeymiş.
Öyle korkunç bir gecede nereye çıktığına akil sır erdirememişti kimse. Sonra, hala yanık duran bir gemici feneri, yerinden sürüklene sürüklene çıkarılmış bir portatif merdiven, bir de üstünde birbirine karışmış sarı, yeşil boyalarla bir palet ve sağa sola saçılmış bir kaç fırça bulmuşlar.
O zaman o son yaprağın sırrı da çözülmüş. Rüzgar estiği zaman bile yerinden oynamayan yaprak, yaşlı ressamın şaheseriydi. Yaşlı adam, son yaprağın düştüğü gece oraya bir yaprak resmi yapıp yapıştırmıştı.
William Sydney Porter (O. Henry)
 
 
Çok güzel bir yazı eline sağlık.
Biz ESKİŞEHİRSPOR'luyuz
TaTaR...
Yukarı
 Cevapla Cevapla Sayfa  <1234 184>


Forum Kısayol Forum İzinleri Liste gör

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums® version 9.50
Copyright ©2001-2008 Web Wiz

Bu sayfa 0,375 saniyede hazırlanmıştır