eskisehirspor.com Giriş Sayfası
Forum Forum > Diğer > Sohbet / Eğlence / Diğer Konular
  Aktif Konular Aktif Konular
  FAQ FAQ  Forum Arama   Takvim   Kayıt Kayıt  Giriş Giriş

Açık Saha...

 Cevapla Cevapla Sayfa  <1 40414243>
Yazar
Mesaj
  Konu Ara Konu Ara  Konu seçenekleri Konu seçenekleri
Barbaros Liste gör
Usta Yazar


Halil Yaz
Yaş: 77
Katılım: 16/Eyl/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 1582
  Alıntı Barbaros Alıntı  CevaplaCevapla Direct Link To This Post Tarih: 09/Eki/2011 saat 20:56

Amerikalýlara dikkat!!!!!!!!!!!!!


Sunay Akın'ın "Onlar Hep Oradaydı" isimli kitabında yer alan ve günümüzün koşullarına cuk diye oturan bir alıntı...

 

 

1957 yılında Amerika'nın güneyine araştırma yapmak üzere üs kuran Nasa 'yı birgün küçük bir kızılderili çocuk farkeder ve koşa koşa epeyce uzakta bulunan kamplarına gidip Büyükbabasına haber verir.

-Büyükbaba, beyaz adamlar gelmiş, aşağıdaki vadide gördüm... Çok kalabalıklar ve birşeyler yapıyorlar.

Yaşlı kızılderili homurdanmaya başlar, belli ki epeyce sinirlenmiştir.

-Onlarla konuştun mu?

-Hayır, beni görmediler. Ben büyük tepenin üzerinden onları izledim.

-O zaman yarın yanlarına git ve orada ne aradıklarını sor.

Küçük kızılderili ertesi sabah yola koyulur. Üsse varır ve beyaz adamlardan birinin yanına gidip;

-Burada ne yapıyorsunuz? diye sorar

Beyaz adamlardan birkaçı küçük kızılderilinin başını okşarlarlar, ona gülümserler ve;

-Hani geceleri gökyüzünde parlayan birşey var ya, biz buradan onu seyrediyoruz.

-Ay'ımı?! peki ama neden?

Adamlar küçük çocuğun sorusunu yine gülümseyerek yanıtlarlar.

İleride... çok yıllar sonra buradan oraya insanları götürebilmek ve orada yeni bir hayat kurabilmek için... Anladın mı?

Küçük kızılderili şaşkınlığını gizlemeye çalışarak "Anladım" der ve koşa koşa uzaklaşır. Öyle hızlı koşmuştur ki, kampa geldiğinde konuşamaz haldedir. Hemen büyükbabasının yanına gider ve söylenenleri bir bir anlatır. Yaşlı kızılderili torununun anlattıklarını dinledikten sonra iyice sinirlenir, bağırıp çağırmaya başlar.
Ertesi sabah yine torununu yanına çağırır , hayvan derisi üzerine kızgın bir çubukla ve kendi lisanınca yazdığı notu torununa uzatarak der ki;

-Bunu al, beyaz adamlara götür ve onlara de ki; " Bunu büyükbabam gönderdi... Oraya, yani ay a gittiğinizde bunu oradakilere verecekmişsiniz"

Küçük kızılderili kendisine söyleneni aynen yapar. Üs deki beyaz adamlardan birine notu verir, Büyükbabasının söylediklerini de iletir ve yine koşaradım uzaklaşır.

Üs çalışanları, belli bölümleri yakılmış deri parçasına bakıp, bakıp saatlerce gülerler. Ancak aradan bir kaç gün geçtikten sonra, yaşlı kızılderilinin o notla, sözde ayda yaşayanlara nasıl bir mesaj iletmek istedigini merak etmeye başlarlar. Bu merak günden güne öylesine büyür ki, bir tercüman çağırmaya karar verirler. Tercüman geldiğinde herkes bir araya toplanır ve merakla beklemeye başlarlar. Bu arada gülüşmeler hala ara ara devam etmektedir.
Tercüman deri parçasını eline alır, okur ve ağlamaya başlar. Herkes şaşkındır, gülüşmeler yerini iyiden iyiye meraka bırakmıştır. Tercüman yaşlı gözlerini kalabalığa çevirir ve der ki;

-Not aynen şöyle; "Bu adamlara dikkat edin, elinizden topraklarınızı almaya geliyorlar!"

Yukarı
Barbaros Liste gör
Usta Yazar


Halil Yaz
Yaş: 77
Katılım: 16/Eyl/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 1582
  Alıntı Barbaros Alıntı  CevaplaCevapla Direct Link To This Post Tarih: 09/Eki/2011 saat 21:37

Kavga

neden İslam coğrafyasında ?

Önünüze bir dünya haritası alıp bakın.

Şu an çatışmaların olduğu bölge;

Müslümanların yaşadığı coğrafyadır.

Libya'dan Pakistan'a kadar

her yerde:

Yoksulluk var;

gerilik var,

cehalet var.

Kan var,

acılar var,

yıkım var;

yoksullaşma var.

krallar var;

şeyhler var;

diktatörler var...

Ayaklarının altında petrol denizi var.

Bir de bakın Batı dünyasına...

Zenginlik var,

en iyi eğitim var...

Barış var,

huzur var...

Savaşların yerini işbirliği almış...

Çünkü;

eğitilmiş halk var...

Eğitilmiş halkın seçtiği sivil yöneticiler var...

Ayaklarının altında kuru toprak var.

- - -

Peki zengin ve mutlu olması gereken

İslam dünyası neden böyle?

Sebep din mi?

-Olamaz...

Çünkü aynı dini kabul etmiş eski devletler;

o zamanlar dünya medeniyetine önderlik edebiliyorlardı.

Öyleyse sakatlık başka yerde...

-- -

Sakat nokta bulunmadan; bu derde çare de bulunamaz.

Elimizde Osmanlı Devleti örneği var.

15. Yüzyıl'da yeni bir çağ açarak dünya tarihine yön veriyor.

Avrupa'dan çok ileride...

Sonrasında işler değişiyor.

Avrupa ileri giderken Osmanlılar çöküşe geçiyor.

MUHTEŞEM YANLIŞ

Yıl 1548...

Başta Muhteşem Süleyman var.

Sultan Süleyman;

Avrupa'yı korkutmuş ama kendi devleti için için kaynıyor.

İstanbul'da bile insanlar huzursuz.

Muhteşem Süleyman topluyor alimlerini soruyor:

-Efendiler;

bu kargaşanın sebebi nedir?

Huzurdaki mollalar,

kadılar, kadıaskerler,

beylerbeyleri, vezirler

ve

veziriazam bir cevap buluyorlar:

-Hünkarımız, bu sıkıntının sebebi;

medreselerde

(o zamanki üniversiteler)

okutulan tıp,

matematik,

coğrafya gibi akılcı ilimlerdir.

Bunları kaldırıp yerine din dersleri korsak;

millet yaramazlıktan vazgeçer.

Bu kararla okullarımızdan akıl kovuluyor.

Bilimsel araştırmalar sona erdiriliyor.

Bunun yerine fıkıh,

hadis,

kelam gibi Kuran dersleri konuluyor.

-

Aynı sıralarda;

Avrupa'daki kiliselerde konuşulan şu idi:

-Bu Türkler bize Allah'ın yolladığı bir ceza kırbacıdır.

Peki bunları nasıl alt edebiliriz?

Papazlar oturup düşündüler...

Tarihleri incelediler.

Gördüler ki

Müslümanları kendilerine üstün kılan

güç din değil;

akıldır.

-Türklere karşı aklımızı kullanalım,

dediler.

Ve böylece akıl ürünü olan bilimi devreye soktular.

Türklerin attığı tıbbı, fenni, coğrafyayı kaptılar.

Böylece;

bizler kuyuya doğru,

Avrupa uzaya doğru yol aldı.

Geldik bugüne...

- - -

Bugün de Batı dünyası;

aklı kullanıyor.

Aklın ürünü de bilimsel sonuçlardır.

O da karşımıza fabrikalar,

barajlar;

lüks konutlar;

iyi okullar;

en ileri iletişim araçları;

en ileri savaş araç-gereçleri olarak çıkıyor.

İslam dünyası bu gelişmeler karşısında

çareyi daha da büzüşmekte buluyor.

Dine sarılarak

kurtulacağını sanıyor.

Bölgedeki krallar,

şeyhler, diktatörler de

'Din elden gidiyor!'

diyerek

halk kitlelerini bu yoldan uyutuyor.

Eğitilmemiş;

dinle uyutulmuş kitleleri yönetmek de kolay ya...

Cehalet at koşturuyor.

- - -

Cahil toplumlar; üretemezler...

Bu yüzden yoksulluk kol geziyor.

Yoksulluk kavganın sebebidir...

Batı dünyası;

yoksulluğu ve cehaleti kullanarak İslam dünyasını kırıp geçiriyor.

Bu işte ne İsa Mesih'in suçu var ne Muhammed'in eksikliği...

Peki kurtuluş nerede?

-Mustafa Kemal'e bakın;

tek kurtuluş kapısının o olduğunu görün.

***************************

Atatürk ne demiş;

Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir..

Yukarı
Barbaros Liste gör
Usta Yazar


Halil Yaz
Yaş: 77
Katılım: 16/Eyl/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 1582
  Alıntı Barbaros Alıntı  CevaplaCevapla Direct Link To This Post Tarih: 11/Eki/2011 saat 00:04

UMUT...

Pers Sultani iki adami olume mahkum etmis.
Sultan'in atini NE kadar sevdigini bilen mahkumlardan bir tanesi
Hayatini bagislarsa bir yil icinde ata ucmayi ogretebilecegini soylemis.
Kendini dunyadaki tek ucan ata binerken hayal Eden Sultan bunu Kabul
Etmis..
Diger mahkum inanmayan gozlerle arkadasina bakmis ve
"Atlarin ucamadigini biliyorsun. Nasil olup DA Boyle delice bir fikirle
Cikabildin ortaya..? Yalnizca kacinilmazi geciktiriyorsun o kadar."
" Pek degil " demis birinci mahkum.
" Kendime dort ozgurluk sansi veriyorum.


Birincisi     :       Sultan bu yil olebilir.
Ikincisi       :       Ben olebilirim.
Ucuncusu   :       At olebilir...
                                          Dorduncusu... " Belki ata ucmayi ogretebilirim.".! "

UMUTLARIMIZIN HIC TUKENMEMESI DILEGIYLE......

Yukarı
onurnefer Liste gör
Usta Yazar


Onur Uğur
Yaş: 27
Katılım: 19/Haz/2011
Yer: Eskişehir
Online Durum: Offline
Mesajlar: 1615
  Alıntı onurnefer Alıntı  CevaplaCevapla Direct Link To This Post Tarih: 11/Eki/2011 saat 12:55
Halil abi çok güzel şeyler paylaşıyorsun devamını bekliyoruz sayende çok şey öğrendim bu konudan...
Yukarı
Barbaros Liste gör
Usta Yazar


Halil Yaz
Yaş: 77
Katılım: 16/Eyl/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 1582
  Alıntı Barbaros Alıntı  CevaplaCevapla Direct Link To This Post Tarih: 22/Eki/2011 saat 15:24
www.hurriyet.com.tr
Günlerdir bekliyorum.Galiba paraları bitti.Şehitlere,silahlı kuvvetlere,polise.Başsağlığı ilanı veren bi tane firma yok!.Menfaat olmadığı için mi?“Ölü yatırım”oldukları için mi? Gâvur askeri midir bunlar kardeşim.Ona buna mevlit okutanlar nerede?http://www.facebook.com/pages/SELAN%C4%B0K/69329521107
Yukarı
Barbaros Liste gör
Usta Yazar


Halil Yaz
Yaş: 77
Katılım: 16/Eyl/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 1582
  Alıntı Barbaros Alıntı  CevaplaCevapla Direct Link To This Post Tarih: 22/Eki/2011 saat 22:07

BİLMEK, DÜŞÜNCE İLE DENEYİMİN SONUCUDUR...

 

 

 

       

"Ben bilirim"cilere ithaf edilir.

 
         Öğrenme psikolojisinde en akıllı yol, söylenilmek istenileni, gene kendi hasmına söyletebilmek- yedirebilmektir... Ancak bunu yaparken de amaçlanan, görüşü, hasmın kendi görüşü haline getirmek hünerini gösterebilmektir... Kısaca sonuca ulaşıldığında, hasım neyi yediğinin farkına bile varmamalıdır...
   Hikâyeye göre, bir Alman, bir İtalyan, bir Fransız ve bir İngiliz aralarında köpeğe hardal yedirmek konusunda iddiaya tutuşurlar.
         Alman önceliği alır, hardalı topak yapar ve köpeğin ensesinden tutarak zorla ağzına tıkar... Hayvanın ağzı yandığı için hardalı yemez ve çıkarır...
         İtalyan hemen atılır, öyle olmaz der ve hardalı makarna şeklinde ufak parçalar halinde bölerek, köpeğe yedirmeğe çalışırsa da, hayvanın ağzı gene yandığından o da başaramaz...
         Fransız da, konuya kendi açısından yaklaşarak, hardalı önce sulandırıp, sos olarak köpeğe yedirmek için uğraşırsa da, bu uygulama ile de bir sonuç alamaz...
         Sıra İngilize geldiğinde, İngiliz, önce köpeği okşayarak yanına çeker, sırtını sıvazlar, sonra, hardalı topak yaparak hayvanın poposuna yapıştırır. Köpek ardı yandıkça başlar hardalı yani arkasını yalamaya, kısaca, canı yandıkça yalar, yandıkça yalar ve sonuçta yalaya yalaya hardalı bitirir...... .
         Akıllı ülkeler, hedef ülkeleri istedikleri çizgide tutabilmek için onlara hardalı öyle yedirirler ki, o ülkeler neyi yediklerinin (?) farkına vardıklarında iş işten çoktan geçmiş olur!
                             

CUMHURİYETİNE SAHİP ÇIK

 

Halkını cehalet ve sefalete teslim eden yöneticiler yok olmaya, cehalet ve sefalete sürükleyen yöneticileri seçen halk ise köle olmaya mahkûmdur...

Mustafa Kemal ATATÜRK

Yukarı
Barbaros Liste gör
Usta Yazar


Halil Yaz
Yaş: 77
Katılım: 16/Eyl/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 1582
  Alıntı Barbaros Alıntı  CevaplaCevapla Direct Link To This Post Tarih: 22/Eki/2011 saat 22:19
''En vazgeçilmez düşüncelerimiz, en yanlış olanlarıdır.''
Yukarı
Barbaros Liste gör
Usta Yazar


Halil Yaz
Yaş: 77
Katılım: 16/Eyl/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 1582
  Alıntı Barbaros Alıntı  CevaplaCevapla Direct Link To This Post Tarih: 24/Eki/2011 saat 22:47
Asteğmen Aydın Özdalga’dan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’e "açık mek...tup" şeklinde talimat!
VE ASTEĞMEN PAŞAYA EMRETTİ! Asteğmen Aydın Özdalga’dan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’e "açık mektup" şeklinde talimat!

Sevgili Paşam,

Lafı fazla uzatmayacağım.

Türkiye’nin güneydoğu bölgesi bugün itibari ile, düşmanların saldırısı altındadır. Bu iş Ankara’nın göbeğinde karargah binasında oturarak olmaz.

Unutmayın, Atatürk Kurtuluş Savaşını Ankara’da oturarak değil, Kocatepe’de ordusunun başında durarak kazandı:

Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,eğildi, durdu.

Bıraksalar ince,uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak

Kocatepe'den Afyon Ovası'na düşmanın üzerine atlayacaktı...

Hemen üstünüzdeki karargah kıyafetini çıkartın ve manevra kıyafetinizi giyin. Daha sonra da karargahın önündeki Genelkurmay Forsunu indirin ve çantanıza koyun.

Genelkurmay Karagahındaki tüm kurmay kadronuzu da, manevra kıyafetini giydirerek, hep birlikte uçağa binerek, Diyarbakır’a uçun.

Diyarbakır’a varınca da Genelkurmay Forsunu 7. Kolordu Karargahındaki direğe çekin ve sadece tek bir cümlelik açıklama yapın:

“ Misak-ı Milli sınırları içinde tek bir düşman kalmayana kadar, buradayım “

TSK’nın varolan tüm asker ve ateş gücünü güneydoğu’ya yığın.Yetmezse yedekleri, hatta benim gibi, artık askerlik çağı dışına çıkmış kişileri de silah altına alın. Ben koşa koşa gelirim.

Bu mücadele için hangi olanaklara ihtiyaçınız varsa isteyin. Hükümet istediklerinizi vermezse, bu millet % 50 oy verdiği hükümetten hesap sormasını da bilir.

Düşmanla mücadele, karargahlarda ya da karakollarda oturup, ara sıra bölgede devriye gezerek olmaz. Olursa da, işte böyle olur ve mehmetcik sürekli pusuya düşer.

Nasıl ki düşman küçük gruplar halinde dağlarda gezerek yaşıyorsa, mehmetcik de öyle yapmalı, dağlarda yaşamalı. Bir temas anında en yakın birlikten – ki mesafe 1.000 metreyi geçmez – ve hava unsurları desteği gelir.

Toplasan 2.000 düşmana karşı, onlar gibi dağlarda yaşayan 20.000 asker yeter de artar bile. Sivrisinekle, tank ve topla mücadele edilmez. Bugün gördük, düşman mayın döşeyip zırhlı araçları havaya uçurabiliyor.

Askerlik hakkında bildiklerim Tuzla Piyade Okulunda aldığım 4 aylık eğitim, okuduğum kitaplar ve izlediğim belgesellerle sınırlı. Bir de 30 yıldır kahrolarak izlediğim başarısız terör mücadelesi ile gözlemlerim var.

Bu nedenle, 40 yıllık bir piyade subayı olarak, yazdıklarıma belki de güleceksiniz. Ama unutmayın ki, 30 yıldır bitiremediğimiz düşman ne harp okulu mezunu, ne de harp akademisi mezunu. Düşman çok basit bir taktikle; “ Dağda yaşa, küçük gruplar halinde gez, büyük eylem öncesi birleş ve vur - kaç “ taktiği ile bize kan kusturuyor.

Tabi terör ile mücadelede daha iyi bir stratejiniz varsa, onu uygulayın.. Ama bugünkü stratejide daha fazla ısrar etmeyin. Varolan strateji iflas etmiştir.

Ve bir tavsiye... F-16’lar gece Kandil’i vurmuş ! Eğer amaç pilotlara atış eğitimi vermek ise, bir diyeceğim yok. Yok amaç düşmanı yok etmekse, heyhayt... Daha jetler gelmeden düşman mağaralara girer, belki bir kaç düşman ölür, hepsi bu.

Düşman çölde çadırda yaşasa jetle vurmak doğru olurdu ama, düşman dağda ve mağarada yaşıyor. Harcanan paraya yazık.Kandil’in çözümü ancak havadan indirilen ve karadan Kuzey Irak’a giren birliklerin kıskac harekatı ile olur. Tıpkı 1974’deki Kıbrıs Barış Harekatında olduğu gibi...

Bir de lütfen bu yıl 30 Ağustos Zafer Bayramı resepsiyonu falan vermeyin. Gün, resepsiyon günü değil, mücadele günü.

Hayırlısıyla düşmanı güneydoğu’dan silip, Ankara’ya döndüğünüzde, Zafer Bayramını hep birlikte coşkıuyla kutlarız.

Saygılarımla.

Aydın Özdalga
179. Dönem Piyade Asteğmen
Yukarı
Barbaros Liste gör
Usta Yazar


Halil Yaz
Yaş: 77
Katılım: 16/Eyl/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 1582
  Alıntı Barbaros Alıntı  CevaplaCevapla Direct Link To This Post Tarih: 27/Eki/2011 saat 12:10
Emanete ihanet etmeyin..
Halinizden şikayet etmeyin..
Büyüğünüze emretmeyin..
Boş şeylerde ısrar etmeyin..
Cahillerle sohbet etmeyin..
... Nefesinizi boşa tüketmeyin..
İnsanları bekletmeyin..
Etrafınızı kirletmeyin.
Hayatınızı mahvetmeyin..
Kimseye minnet etmeyin.
Kimseye küfretmeyin..
Kötülüğe meyil etmeyin..
Malınızı boşa sarf etmeyin..
Sırrınızı açık etmeyin..
Her şeyi merak etmeyin..
Suçunuzu inkar etmeyin..
Şerefinizi kaybetmeyin..
Vatanınızı terk etmeyin..
İyiliğe niyet edin..
Büyüklere hürmet edin..
Sıkıntıya sabredin.
Aza kanaat edin..
Sözünüzde sebat edin..
Bildiğinizle amel edin..
Hatanızı kabul edin..
Yaramaz ise def edin..
Varken tasarruf edin..
Alimlerle sohbet edin..
Nefsinizle inat edin..
Sofranıza davet edin..
Zararlıysa men edin..
Seviyorsanız ifade edin..
Kalpleri fethedin..
Misafire ikram edin..
Muhtaca yardım edin..
Bilseniz de istişare edin..
Tehlikeye dikkat edin..
Hakkı teslim edin..
Unutacaksanız kaydedin..
Esirgemeyin lütfedin..
Gariplere merhamet edin..
Kazanmaya gayret edin..
Çalışanı takdir edin..
Başarıyı tebrik edin..
Mazereti kabul edin..
Her an tevekkül edin..
Hastaları ziyaret edin..
Çocuğunuzu terbiye edin..
Herkese tebessüm edin..
Güvenseniz de kontrol edin..
İnanmayana ispat edin..
Fakirleri gözetin..
Hayır için sarf edin..
BİRBİRİNİZE DUA EDİN.
Yukarı
Barbaros Liste gör
Usta Yazar


Halil Yaz
Yaş: 77
Katılım: 16/Eyl/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 1582
  Alıntı Barbaros Alıntı  CevaplaCevapla Direct Link To This Post Tarih: 25/Kas/2011 saat 00:16
AŞİRETİNİ,  İNANÇ  SİSTEMİNİ  SÖYLE !
 
 
    TBMM kürsüsünden, 70 milyonun gözü önünde, alaycı ve yılışık bir yüz ifadesi ile sesleniyor;
    " Tuncelilisin işte bunu söyle, neden kaçıyorsun? Aşiretini, mensup olduğun inanç sistemini söyle, niye kaçınıyorsun"
    Söyleyen ülkenin başbakanı.
    Söylenen ana muhalefet partisi lideri.
 
    Gerilere gittim, bu sözler üzerine.
    İlk görev yerim GÖLE'de, daha teğmen rütbesinde ve bölük komutanıyım.
    Güneydoğulu askerlerimden biri de ŞAKİ.
    Soyadını anımsamıyorum. Adı ilginç olduğundan hiç unutmadım.
    Şaki, 10-15 kelimelik Türkçe dağarcığına sahip. Konuşulanı anlar ama konuşamaz.
    Bir ayağı ciddi biçimde aksak. Koşamıyor. Birliğe ayak uyduramıyor. İki kez hastaneye sevk ettirdim. Bana göre askerlik yapamazdı. Ancak nedense hastane SAĞLAM raporu verdi ikisinde de.
    ŞAKİ tam bir disiplin örneği.
    Emri ver gerisine karışma. Nöbette bir numara. "Buraya beni bile sokmayacaksın" desem ve sonra girmeye çalışsam, gözünü kırpmaz, beni bile vurur.
    En kritik nöbet yerine ŞAKİ'yi seçerdim.
    Beni hiç yanıltmadı.
    Her vatan evladı gibi kucaklayıp, öperek uğurladım, teskere aldığında.
    Kökeni, inancı hiç aklıma gelmedi.
    Hiç unutmadığım askerlerimden biri olarak kaldı belleğimde.
 
    İlk diş tedavimi Burdur'da oldum.
    Tabip yedek subay, Ermeni kökenli idi. Koltuğuna otururken hiç çekinmedim.
    Diğer asteğmenlerden hiç farkı yoktu benim ve arkadaşlarım için.
 
    Askeri Lise komutanı iken, askerlerimin bağlı olduğu komutan arkadaşım, habercimi Hristiyanlara ait bir dini bayramda izine göndermek için onayımı istedi.
    Habercimin azınlıklardan olduğunu o zaman öğrendim.
    "Neden bu asker benim habercim?" demeyi aklımın ucundan geçirmedim.
    TSK üniforması giymişti. Vatan hizmetine gelmişti.
    Bu bilgi yeter de artardı.
 
    Devre arkadaşım  E.Kur.Alb., bir TV'ye çıkıp "Beni Kürt ve Alevi olduğum için terfi ettirmediler" diyince şaşırıp kaldım.
    Harbiye'den pek tanımıyordum ama Harp Akademisi'ni birlikte okuduk. Bingöllü olduğu dışında hiç bir kişisel bilgisi beni ilgilendirmemişti. Diğer arkadaşlarımızla aynı mesafede ve samimiyette idik. Başkalarından da  kendisine karşı farklı bir tutum görmedim.
 
    Yukarıdakiler bireysel birkaç örnek.
    Anlatmak istediğim şu; 35 yıllık subaylık hayatımda hiç kimsenin kökeni ve inancı ile ilgilenmedim.
    Tek bir kişiye bu konuda tek bir soru sormadım.
    Kimseye de kendi inancımı açıklamadım.
    İnananları alet eden ve kamusal alanda yasa ile yasaklanan sıkmabaşa/türbana ise  hiç taviz vermedim.
    Çünkü ben Türk ulsunun ordusunun subayı idim. Askerlik hak ve görevini yerine getiren her Türk vatandaşına eşit davranmam gerekirdi.
    Öyle yaptığıma inanıyorum.
 
    Şimdi dönelim başa.
    Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanının sözlerine bakın.
    70 milyonun başbakanı değil mi RTE ?
    Dini, mezhebi, inancı, kökeni ne olursa olsun herkes eşit yurttaşı değil mi?
    Laik bir ülkede kimse dini inancını açıklamaya davet edilebilir mi?
    Ulus devletin vatandaşının kökeni karıştırılabilir mi?
    Kılıçdaroğlu'nun; Kürt, Ermeni, Zaza, Alevi veya Zerdüşt olması kimi ilgilendirir?
    Bunu açıklaması veya öğrenilmesi neyi değiştirir?
    Bu ırkçı, dinci, bölücü bir yaklaşım değil midir?
 
    Başbakan sık sık bu hataya düşmektedir.
    İkide bir Türkiye'de kaç ayrı kökenden insanın yaşadığını dile getirerek güya herkese sahip çıktığını vurgulamaktadır.
    Oysa yapılan bölücülükten,  ayrımcılıktan başka bir şey değildir.
    Önemli ve doğru olan; farklılıkları değil ortaklıkları vurgulayarak insanları yaklaştırmak ve bağları güçlendirmektir.
    Laik ve sosyal bir hukuk devleti olmanın gereği de budur.
 
    Başbakan, bir  kimseyi kökeni ve inancından dolayı siyaseten zor duruma düşürmeye çalışırken dönüp aynaya bakmalıdır önce.
    Bir kez bile "TÜRK" olduğunu söylememiştir.
    Kendi geçmişini yazan kişiyi hapishane köşelerinde süründürmektedir.
    Tarikat ve cemaatlerle iç içedir.
    Partisinde ağalıktan, tarikattan, cemaatten olmayan kaç kişi vardır?
    On yıla yaklaşan iktidarı süresince, insanlarımızı sömüren feodal yapıya son vermek üzere ne girişimde bulunmuştur ?
    Danışmanları kimlerdir?
    Beşir ATALAY'a, Hüseyin ÇELİK'e, Mehmet METİNER'e, Ömer ÇELİK'e ve diğerlerine inancını, kökenini sormuş mudur?
 
    DERSİM İsyanı ile ilgili olarak Başbakan'ın açıkladığı belgelerin hiç birisi yeni ve sır değildir.
    Yeni bir şey açıklıyormuş gibi yapması da kendisinin konuyu bilmemesinden kaynaklanmaktadır.
    Açıklaması da taraflı ve çarpıtıcıdır.
    Olayların başlangıcına, devlete karşı yapılanlara; vergi verme ve askere gitmeyi kabul etmemeye, basılan devlet kurumlarına, şehit edilen insanlara değinmemiştir.
    Necip Fazıl hocasının kitabı da resmi belge kabul edilemez. Resmi belgeler arasına sıkıştırarak hile yolun gitmiştir.
 
    Herkese önerimiz; geçmişe değil geleceğe, bölmeye değil birleştirmeye, kavgaya değil dostluğa kardeşliğe çalışılmasıdır.
    İnsanlık bunu gerektirir.
    Bütün dinler de bu amaçla için var edilmiştir.
    Hala anlamayanlar olsa da gerçek budur...
 
   Naci  BEŞTEPE
Yukarı
 Cevapla Cevapla Sayfa  <1 40414243>


Forum Kısayol Forum İzinleri Liste gör

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums® version 9.50
Copyright ©2001-2008 Web Wiz

Bu sayfa 0,438 saniyede hazırlanmıştır