eskisehirspor.com Giriş Sayfası
Forum Forum > Diğer > Sohbet / Eğlence / Diğer Konular
  Aktif Konular Aktif Konular
  FAQ FAQ  Forum Arama   Takvim   Kayıt Kayıt  Giriş Giriş

Açık Saha...

 Cevapla Cevapla Sayfa  <1 3637383940 43>
Yazar
Mesaj
  Konu Ara Konu Ara  Konu seçenekleri Konu seçenekleri
Barbaros Liste gör
Usta Yazar


Halil Yaz
Yaş: 77
Katılım: 16/Eyl/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 1582
  Alıntı Barbaros Alıntı  CevaplaCevapla Direct Link To This Post Tarih: 04/Ağu/2011 saat 22:25
Hindistan'dan 4 Kural
 
İlk kural :
 " Karşına çıkan kişiler her kimse, doğru kişilerdir. Bunun anlamı şudur, hayatımızda kimse tesadüfen karşımıza çıkmaz. Karşımıza çıkan,
etrafımızda olan herkesin bir nedeni vardır, ya bizi bir yere götürürler ya da bize bir şey öğretirler.
 
İkinci kural :
 "Yaşanmış olan her ne ise, sadece yaşanabilecek olandır. Hiç bir şey, hem de hiç bir şey yaşadığımız şeyi değiştiremezdi. Yaşadığımızın
içindeki en önemsiz saydığımız ayrıntıyı bile değiştiremeyiz. 'Şöyle yapsaydım, böyle olacaktı' gibi bir cümle yoktur. Hayır, ne yaşandıysa, yaşanması gereken, yaşanabilecek olandır,  dersimizi alalım ve ilerleyelim
diye. Her ne kadar zihnimiz ve egomuz bunu kabul etmek istemese de, hayatımızda karşılaştığımız her olay, mükemmeldir."   
 
Üçüncü kural :
 " İçinde başlangıç yapılan her an, doğru andır. Her şey doğru anda başlar, ne erken ne geç. Hayatımızda yeni bir şeyler olmasına hazırsak,
o da başlamaya hazırdır.
 
Dördüncü kural:
"Bitmiş olan bir şey bitmiştir. Bu kadar basittir.
Hayatımızda bir şey sona ererse, bu bizim gelişimimize hizmet eder. Bu yüzden serbest bırakmak, gitmesine izin vermek ve elde etmiş olduğun bu tecrübeyle ileriye doğru bakmak daha iyidir." 
 
Kendine iyi bak. Tüm kalbinle sev. Sonuna kadar hayatın tadını çıkar. Hayattındaki her gün bir hediyedir,
kıymetini bil.
Yukarı
Barbaros Liste gör
Usta Yazar


Halil Yaz
Yaş: 77
Katılım: 16/Eyl/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 1582
  Alıntı Barbaros Alıntı  CevaplaCevapla Direct Link To This Post Tarih: 06/Ağu/2011 saat 23:44
SİZ  İNSAN  MISINIZ ?
 
    Dz.Kur.Alb. Dursun ÇİÇEK'in eşi Sayın Gülşen ÇİÇEK, Yenişehir ve Ümitköy şube müdürlükleri de dahil 30 yıllık deneyimden sonra HANAK/ ARDAHAN'daki Ziraat Bankası şube müdürlüğüne atandı.
    Bayan ÇİÇEK, 16 aydır tutuklu olan eşini daha kolay ziyaret edebilmek ve daha iyi destek olmak amacıyla İstanbul'a atanmasını istemişti.
    Amirleri durumu değerlendirmiş ve HANAK'ın daha uygun olduğuna karar vermişler.
    Bu atamayı yaparken elbette pek çok unsur göz önüne alınmıştır. Deneyim, şubenin iş yoğunluğu, müşteri kapasitesi, isteklinin doğu-batı görev süresi, ailevi durumu inceden inceye değerlendirilmiştir.
    Eşi Alb. Dursun ÇİÇEK'in "GÜLEN VE AKP'yi BİTİRME PLANI" denen, imzası henüz kanıtlanamayan bir davadan dolayı sanık durumunda olması, SUÇUN BİREYSELLİĞİ evrensel kuralı da anımsanarak bu kararı etkilememiştir.
    Etkilemiş olsa bile, olaya insani açıdan yaklaşılarak, bir memurun görev yerinden ayrılıp cezaevindeki eşini ziyaretinin güçlüğü de istekli lehinde değerlendirilmiştir. Büyük olasılıkla, HANAK'ın, HASDAL'a alfabetik benzerliği nedeniyle daha yakın olduğu düşünülmüştür.
    Alb. ÇİÇEK'in, tarikat ve cemaatlere karşı olduğu, o yönde bir çalışma yaptığı iddiası henüz kanıtlanmamış da olduğundan kaile bile alınmamıştır.
    Bu atamayı yapanlar üzerinde hiç bir siyasi baskı hatta yönlendirme olmamıştır.
    " DOKUNAN YANAR" kuralı ile bu atama bağdaştırılamaz.
    TSK'ya duyulan kin ve nefret ile etkisizleştirme amacının da bu atamayla uzak yakın ilgisi yoktur.
   
    Yukarıda saydıklarıma aykırı düşünen var mı?
    Ya, yukarıda saydıklarımı doğrulayan var mı?
 
    Günlerdir ben de bu atamayı yapanlara ne diyeceğimi düşünüyorum.
    " SİZ İNSAN MISINIZ ?" diye sormaktan başka aklıma bir şey gelmiyor.
 
    OSLO'da 90 kişiyi hunharca öldüren, sonra da dini inancının gücünden bahseden sapık ile bu atamayı yapanların insanlığı arasında ne kadar fark vardır?
    Onlar da benzer bir saplantının esiri değil midir?
 
    MENEMEN'de KUBİLAY'ın kafasını kör testere ile kesenler çok mu farklı idi?
    İnsanları diri diri toprağa gömen HİZBULLAHÇILAR insan mıdır?
    Suçu kesinleşmemiş, ve ERGENEKON'un KASASI diye uydurma bir suçlamayla tutuklanmış, kanser hastası KUDDUSİ OKKIR'ı ölümüne beş gün kalaya kadar cezaevinde tutanlar insan mıdır?
    ERGENEKONCU diye yaftalanan bir insanı kan kusar vaziyette aylarca hastahaneye göndermeyen ve tutukluluğunu sürdürenler insan mıdır?
    Düşüp beyin travması geçiren E.Org.Şener ERUYGUR'u ve 70'ine merdiven dayamış E.Org. Hurşit TOLON'u askeri hastahaneye sevk ettiler diye "Bu işte GATA KULLİ VAR!"diyenler ne kadar insandır? Hele bir de bu çamuru atan sağlık sorununu bahane edip ülkesine dönmekten ve yargılanmaktan korkan biri ise.
    Belleğini yitiren Şener Paşa'nın, eşi tarafından, topluma alıştırılmak amacıyla, eve dönüş yolunda bir pastahaneye götürülüşünü; "Bu ne biçim hasta, kafelerde geziyor!" diye yargıya ihbarda bulunan basın mensupları insanlıktan nasibini almış mıdır?
    13 şehidin acısını paylaşmadan, olay daha sımsıcakken, " Şehit verilmesinde komuta kusuru var" diye yaygara kopararak acılı insanların ve ulusun duygularını sömürenler ne kadar vatandaş, ne kadar basın mensubu, ne kadar insandır?
    50 yıl önce tutuklulara ( Nazım Hikmet gibi azılı komünist diye suçlanan birine bile) daktilo verilirken, bu devirde; kağıt, kalem,kitap ve bilgisayarı kısıtlayanlar nasıl insanlardır?
    "Eşine siyasi propaganda yapıyor" diye, bir insanın eşi ile görüşmesini engellerken, 40 bin kişinin katili olarak mahkum olmuş eşkıyaya her türlü olanağı sağlayanlar dürüst insan mıdır?
    Hayatının baharındaki genç teğmenin telefonuna örgüt elemanının telefon kayıtlarını yükleyip üç yılı hayatından çaldıktan sonra "SEHVEN" olmuş diye kenara çekilenler ve onları cezasız bırakanlar ne kadar insandır?
    Bir subay için en ağır suçlama olan CASUSLUK suçunu genç teğmene yıkarken "EVİNDE BULUNMUŞTUR" denen hard diski " YANLIŞLIK YAPILMIŞ" diye geri çeken, suçsuz teğmeni 9 ay hürriyetinden ve onurundan eden ONURSUZLAR insan mıdır?
    İsteyerek, inancı gereği, istemeyerek emirle veya  birilerine yaranmak ve dünyalık elde etmek için ya da  her ne sebeple olursa olsun haksız hukuksuz; insanların onuru, gururu, kişiliği ve geleceği ile oynayanlar, hepinize birden tekrar soruyorum SİZ İNSAN MISINIZ?
 
    Naci BEŞTEPE
Yukarı
Barbaros Liste gör
Usta Yazar


Halil Yaz
Yaş: 77
Katılım: 16/Eyl/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 1582
  Alıntı Barbaros Alıntı  CevaplaCevapla Direct Link To This Post Tarih: 06/Ağu/2011 saat 23:48

Bir Devlet Ve Silâhlı Kuvvetleri İçeriden Nasıl Parçalanır?

Aşağıdaki çok değerli ve uyarıcı mahiyette önem arz eden yazı, bir çoğumuzun bir tarihte e-posta adresine geldi, okuduk istifade ettik sonra değerli dostlarımız ile paylaştık. Bu gün bu yazının bir kez daha paylaşılmasında fayda gördüğüm için izninizle yeniden takdirlerinize sunuyorum.

Genel Kurmay Başkanı Işık Koşaner ve kuvvet komutanlarının istifası, TSK üzerinde ve Türk milleti üzerinde oynanan oyunlar ve planlar! İşbirlikcilerin emperyal güçler ile Türk devletini ve milletini çökertme bölme planlarının birer ikişer hayata geçirilmesi oynanan oyunların görülmesi açısından aşağıdaki yazı önem arz ediyor.

Bir devleti, tereyağdan kıl çeker gibi zahmetsizce bölüp parçalamak istiyorsanız, öncelikle o devletin silahlı kuvvetlerini içeriden bölüp parçalayacaksınız. Bunun için:

1. Silahlı kuvvetler içine din ve mezhep ayrılıkları sokacaksınız.

2. Etnik nifak sokacaksınız.

3. Ordunun belkemiğini oluşturan subay ve astsubaylar arasına nifak sokacaksınız.

4. Komutanlara olan güveni, onları dinsiz olmakla veya Yahudi olmakla itham ederek sarsacaksınız.

5. Silahlı kuvvetler aleyhine yoğun bir medya kampanyası yürüteceksiniz (psikolojik harp)

6. Terör olaylarını onların başarısı, ordunun başarısızlığı olarak lanse edeceksiniz.

7. Güvenlik operasyonlarını, yasadışı veya orantısız güç kullanmakla karalayacaksınız.

8. Özgürlük ve demokrasi perdesine sığınarak, güvenlik güçlerinin elini kolunu bağlayacak yasalar çıkartacaksınız.

9. Mafya veya çıkar amaçlı suç örgütü olayları ile teröristlerin yaptıkları eylemleri, derin devlete ve dolayısıyla güvenlik güçlerine yükleyeceksiniz.

10. Tetikçi savcı ve hâkimlerinizi maşa gibi kullanarak, terörle mücadele eden ordu mensuplarını terör örgütü üyesi olmakla itham edeceksiniz.

11. Siyasi ve kişisel çıkarlarını z için; gaflet, delalet ve hatta hıyanet içindeki siyasilerinizle, ordunun yıpratılmasına göz yumacak ve hatta katkıda bulunacaksınız.

12. Devletin ve ordunun, tarikatlar ile aşiretler tarafından parsellenmesi için her türlü zemini hazırlayacaksınız.

13. Gerektiğinde ordu ile çatışacak şekilde polisi güçlendirecek ve ağır silahlarla takviye edeceksiniz. Ayrıca, çeşitli isimler altında özel güvenlik güçleri oluşturacaksınız.

 

YUGOSLAVYA, IRAK, AFGAN VE LÜBNAN ORDULARI İŞTE BÖYLE PARÇALANDI.

Ordu tamamen bölünüp parçalandıktan sonra, sıra ülkenin ve milletin bölünüp parçalanmasına gelecektir. Bunun için:

1. Çeşitli yollarla, ülkede terö rü azdıracaksın.

2. Terörün siyasi kanadı vasıtasıyla yapılacak provokasyonlarla, mağdur ve mazlum propagandası yaparak dünya kamuoyunu oluşturacaksın.

3. Dünya devletleri ve kamuoyu tarafından, Teröristlerin özgürlük savaşçıları olarak algılanmasını sağlayacaksın.

4. Sivil itaatsizlik ve toplu kalkışma provalarıyla, ülkeyi iç savaş ortamına dönüştüreceksin.

5. Birleşmiş Milletler kararıyla, ülkeye barış gücü veya NATO gücü gönderilmesini sağlayacaksın. Sözde yabancı sivil toplum kuruluşlarıyla bölgeyi işgal edecek ve kendi düzenlerini kuracaksın.

YUGOSLAVYA, IRAK, AFGAN VE LÜBNAN İLE DAHA BİRÇOK ÜLKE, İŞTE BÖYLE PARÇALANDI.

Şimdi “ Bir devletin ve ord unun, içeriden nasıl bölünüp parçalanacağını gösteren şablonu” aklımızda tutarak, Türkiye’de oynanan oyunlara göz atacak olursak, şöyle bir tabloyla karşılaşırız:

1. Bir Amerikalı. Adı Graham FULLER. Amerikan RAND düşünce kuruluşunun daimi politik danışmanı, ABD Merkezi Haber alma Teşkilatı'nın (CIA) eski yöneticisi, ABD Dışişleri Bakanlığı görevlisi.

Graham FULLER’in “YENİ TÜRKİYE CUMHURİYETİ” isimli bir kitabı yayınlandı. Kitapta, Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye Cumhuriyeti’ni mukayese ediyor ve şu görüşleri belirtiyor:

 

OSMANLI İMPARATORLUĞU:

a. Çok ırklı bir devlet olduğu için ırklara saygılıymış.

b. Hıristiyan, Yahudi ve Müslümanları bir arada barındırdı ğı için her dine hürmetkârmış.

c. Ayni zamanda Ilımlı bir İslam devletiymiş.

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ( KEMALİST DEVLET) İSE:

a. Tek uluslu bir devlet olduğu için bünyesindeki ırkları eritmiş.

b. Laikliği benimsediği için dinden uzaklaşmış.

c. Cumhuriyeti kutsallaştırmış, halkı ve vatandaşı devletin hizmetkârı yapmış.

Ayrıca, Graham Fuller; Atatürk’ü ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini oluşturan Kemalizm’i kötülüyor ve Türklerin Kemalizm’i terk edip ılımlı İslam’ı benimsemesini öneriyor.

Ilımlı İslam, Kemalizm’i silmeye yönelik bir karşı devrim imiş ve bu devrimin karşısındaki tek güç TSK ile ulusalcı aydınlar imiş ve tasfiye edilmeleri gerekiyormuş.

Şimdi, aklımızda tutalım dediğim “ Bir devletin ve ordunun, içeriden nasıl bölünüp parçalanacağını gösteren şablon” ile ABD Devlet görevlisi Graham Fuller’ in söylediklerini karşılaştırırsak, noktasına ve virgülüne kadar %100 birbiriyle örtüştüğünü görürüz. Ayrıca, söylenenler ile Türkiye’de yapılanların tıpa tıp birbirine uyduğunu görürüz. Bu size tuhaf gelmiyor mu?

2. Amerika Birleşik Devletlerinde "Kuzey Amerika Ulusal Kürt Kongresi" isimli, kısa adı KNC olan bir kuruluş var. Bu kuruluşun düzenlendiği 1nci Konferansın açılış oturumunda, ikinci sözü alan ve Türkiye Kürtlerini temsilen katıldığı belirtilen Süleyman KURTİR:

“ Kürtler, Kemalist hareketi yok etmek için bilimsel projeler başlattı. Geçmişte Türkiye’de, Komünist veya dinsiz olarak suçlanan Kürtler şimdi İslam’a geri dönüyor. Çünkü son zamanlarda daha çok İslamcılaşan Türk hükümetine nüfuz edebilmek için Kürtler İslam’a katkıda bulunuyor” diyor.

KNC’nin 1990 yılanda yaptığı 3ncü toplantının açık oturumunda ise;

“Kürtlerin İslami hareketten fayda sağladığı gözden kaçırılmaması gerektiği” vurgulanıyor.

Ayrıca:

a. KNC’nin 4-5 AĞUSTOS 1990 tarihinde yapılan 3ncü yıllık toplantısında; ABD Kongre Üyesi Jim Bates ; “Eylül Ayında Kongre yeniden toplandığı zaman, silah satışı ve diğer yardımların durdurulması için Birleşik Devletlere öneride bulunacağını, ayrıca Birleşmiş Milletler ve diğer kuruluşlarla bir Kürt Devleti Kurulması konusunu görüşeceğini” belirtiyor..&nb sp;

b. KNC’nin 20 EKİM 2007 tarihli toplantı tutanağında ise; “ Bugün Kürdistan Ulusal Kurtuluş mücadelesinin önündeki temel engel gücün, emperyalist sömürgeci ve Kemalist TC Ordusu” olduğu vurgulanıyor ve “Daha fazla kan dökülmesini önlemek ve Kürt sorununu siyasi diyalog yoluyla çözmek için; ABD Hükümetini, Birleşmiş Milletleri ve Avrupa Birliğini, Türkiye’ye baskı yapmaya ” çağırıyorlar.

c.KNC’nin 23-24 MART 2007 tarihinde California’ da yaptığı 19ncu toplantıda ise; “Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşmiş Milletler içinde çok güçlü lobi faaliyetlerinin yürütülerek Kürtlerin kötü durumu hakkında bilgilendirilmeleri ve kendi kaderlerini tayin hakkının verilmesi konusunda konferans düzenlenmesinin sağlanmasını ve ayrıca Amerika ve Kanada’da Kamuoyu oluşturulmasının önemi” vurgulanıyor.

“KNC BAŞKANI Dr. Saman SHALİ de; “Türkiye, İran ve Suriye’deki Kürt sorunlarına en iyi çözümün, bu ülkelerdeki Kürtlere kendi kaderlerini tayin (self-determination) hakkını tanımaktır” diyor.< /SPAN>

Şimdi, aklımızda tutalım dediğim “ Bir devletin ve ordunun, içeriden nasıl bölünüp parçalanacağını gösteren şablon” ile ABD’de konuşlu "Kuzey Amerika Ulusal Kürt Kongresi" yetkililerinin söylediklerini karşılaştırırsak, noktasına ve virgülüne kadar %100 birbiriyle örtüştüğünü görürüz.

Ayrıca, söylenenler ile Türkiye’de yapılanların tıpa tıp birbirine uyduğunu görürüz. Bu size tuhaf gelmiyor mu?

3. Hollandalı Hıristiyan Demokrat Parlamenter Arie Oostlander. 2003 yılı Mart ayında Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu’na bir rapor sunuyor . Bu rapor, 19 Mart 2003 tarihinde onaylanıyor. Raporda;

“Türk devletinin temel felsefesi olan Kemalizm, Türk devletinin bütünlüğüne yönelik ölçüsüz endişe kaynağı oluyor.

Devletçilik, ordunun güçlü rolü, dine karşı çok katı bir tavır gibi yaklaşımlara öncelik veren Kemalizm felsefesi, Türkiye’nin AB?ye katılımına köstek oluşturuyor” diyor.

AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, AB Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eş başkanı Joost Lagendijk ve AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn’in de bu yönde konuşmalar yapıyor.

Şimdi, aklımızda tutalım dediğim “ Bir devletin ve ordunun, içeriden nasıl bölünüp parçalanacağını gösteren şablon” ile Avrupa Birliği yetkililerinin söylediklerini karşılaştırırsak, noktasına ve virgülüne kadar %100 birbiriyle örtüştüğünü görürüz. Ayrıca, söylenenler ile Türkiye’de yapılanların tıpa tıp birbirine uyduğunu görürüz. Bu size tuhaf gelmiyor mu?

Diğer taraftan, Türk Ordusuyla ilgili olarak, Türk medyasından derlenen bazı yazıları yorum yapmadan bu milletin aklına, mantığına ve vicdanına sunuyorum.

1. “Asker; Camiye bomba atmak, kendi uçağımızı düşürüp b unu Yunanistan'ın üstüne atarak savaş çıkarmak, PKK'nın çarpışmayı sürdürebilmesi için gene kendi uçağımızı düşürerek engellemek, cephanesi biten PKK militanlarına iki kamyon mermi göndermek gibi SAPIK işlere kalkışmayacak… Vatana ihanet etmeyecek…” (Engin ARDIÇ, 27 Ağustos 2010, Sabah Gazetesi)

 2. Geçmişte bu ülkenin en ileri kurumu orduydu, bugün ise en geri, en ilkel ve en kaba kurumu ordudur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin vatanı ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne karşı, bugüne kadar ortaya çıkartılmış en ciddi tehdidin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin içinden geldiğini gösteriyor… Türkiye'nin birliğini, halkın hukukunu, devletin bekasını koruyabilmek için bu "kurumsal yapı"ya son vermemiz ve yeni bir ordu kurmamız lâzım… Bizim bir Nizam-ı Cedit ordusuna ihtiyacımız var…” (Mümtazer TÜRKÖNE “Vesayet ve Demokrasi” konulu Abant Platformu ve Zaman Gazetesi, 29 Ekim 2009,11 TEMMUZ 2010)

3. “Katilleri yakalamakla yükümlü bir örgütün (yani TSK)içine katiller sızmış… Balyoz İddianamesi’ ne göre “katil doğanlar” devlet içine yuvalanmışlar... ÇAKMA ASKERİ CUMHURİYETİ toptan AB standartlarında demokratik bir cumhuriyet’e dönüştürmeden her şey boş” (Mehmet ALTAN, Star Gazetesi, 17 HAZİRAN 2010 )

4. “PKK, orduyu, eski zaman argosuyla söylersek, KÜLLÜM ediyor. Öyle bir mangayı falan pusuya düşürmüyor… En seçkin birlikler denen komando tugayına saldırıyor… Ordu, PKK’nın peşinde değil, PKK ordunun peşinde gibi bir görüntü var… PKK orduyu hallaç pamuğu gibi atıyor… Bu ordu, ordu değil.” (Ahmet ALTAN, 22 TEMMUZ 2010, Taraf Gazetesi)

5. “Türkiye’de son günlerde bölgesel demokratik özerklik talepleri dile getiriliyor. Darbeci paşalara karşı çok uysal ve anlayışlı savcılarımız demokratik özerklik talepleri karşısında hemen aslan kesiliyorlar…” (Eser KARAKAŞ, Star Gazetesi, “Lozan’ı Herkese Uygulamak” konulu yazısı)

6. “Askeri okullarda Marksist, Leninist, ateist, mason ideoloji ve kültürü egemen kılınmaya çalışılıyor... Bugün TSK’nin en büyük sıkıntısı dinden tecrit edilmiş bir eğitim sistemi… Askeri eğitim doktrini Dinden uzak durmayı öğretiyor… Askerlik yaşam tarzı olarak görülüyor. Bu bir bakıma askerliğin din olarak görüldüğü algısını oluşturuyor… İlk günden itibaren dinden uzak durulması gerektiği telkin ediliyor... Öğrencilik yıllarında alkol kullanımı kesinlikle tavsiye edilen, olmazsa olmaz olarak sunulmaya çalışılan bir konu.” (Haber Vaktim Editörü, 13 TEMMUZ 2010)

7. “ Bu Orduyu 3’e bölüp; bir kısmını Ermenilere, bir kısmını Yunanlılara, bir kısmını Yahudilere verelim. Biz de kurtulalım… Bizim askerim iz dimimize karşı, geleneklerimize karşı, Osmanlıya karşı, tarihimize karşı, milletimize karşı, ne diye besliyoruz bunları” (Abdurrahman DİLİPAK’ın yazısına HABİB rumuzlu okuyucu yorumu)

Bu noktada, öncelikle şunu belirteyim ki; yukarıdaki yazıların sahiplerine tarafımdan gönderilen e-postalarla gerekli cevaplar verilmiş ve ayrıca bu cevaplar internet ortamında ve bazı internet gazetelerinde yayınlanmıştır.

Şimdi, aklımızda tutalım dediğim “ Bir devletin ve ordunun, içeriden nasıl bölünüp parçalanacağını gösteren şablon” ile yukarıdaki yazılarla atılan iftira ve çamurları karşılaştırırsak, noktasına ve virgülüne kadar %100 birbiriyle örtüştüğünü görürüz. Ayrıca, söylenenler ile Türkiye’de yapılanların tıpa tıp birbirine uyduğunu görürüz. Bu size tuhaf gelmiyor mu?

Ayrıca:

a. İmzasız mektuplara ve PKK eskisi gizli tanıklara dayanarak Ordu mensuplarını terör örgütü üyesi olmakla itham eden ve Silahlı Kuvvetlerin en mahrem kozmik odalarında arama yapan hâkim ve savcılarımızın, Silahlı Kuvvetlere ve Cumhuriyete yapılan bu organize saldırıları görememeleri size tuhaf gelmiyor mu?

b. Türk Silâhlı Kuvvetlerinin terörle mücadele eden madalyalı kahramanlarının cep telefonlarına polis tarafından, terör örgütü üyelerinin telefonlarının yüklenmesi, bazı subayların telefon görüşmeleri arasına casus ve fahişe kadın isimlerinin sokuşturulması veya sahte CD’ler üretilmesi size tuhaf gelmiyor mu?

c. Bir generali anında açığa alan İçişleri Bakanı’nın soruşturma sonuçlanıncaya kadar Emniyet Genel Müdürünü ve ilgili birimlerin müdürlerini açığa almayı dahi aklına getirmemesi size tuhaf gelmiyor mu?

d. Sahte delillere dayanarak iddianameler hazırlanmasına sebep olanlara karşı ilgili hâkim ve savcıların sessiz kalmaları size tuhaf gelmiyor mu?

e. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Başkomutanı durumundaki Sayın Cumhur Başkanı’nın bazı olaylara Devlet Denetleme Kurumunu gönderirken, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yapılan organize saldırılara karşı sessiz kalması size tuhaf gelmiyor mu?

f. Sayın Başbakan kendisine, Bakanlarına ve partisine yapılan en ufak bir eleştiriye şiddetle tepki gösterirken, Türk Ordusuna kar şı yapılan en aşağılık saldırılara sessiz kalması size tuhaf gelmiyor mu?

Sonuç olarak: 1. “ Bir devletin ve ordunun, içeriden nasıl bölünüp parçalanacağını gösteren yöntem” kullanılarak Yugoslavya, Irak, Afgan ve Lübnan ordularının ve devletlerinin işte böyle parçalandığını unutmayalım. Türkiye’de de benzer oyunların tezgâhlandığını artık görelim.

2. Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü öngören Kemalist kuruluş felsefesinin, Cumhuriyet Ordusunun ve Kemalist aydınlar ın, bazı ABD yetkilileri ve Avrupa Birliği sorumluları ile etnik bölücüler tarafından; adeta ortak düşman ilan edildiğini, noktasına ve virgülüne kadar %100 birbirleriyle örtüştüklerini artık anlayalım. Bu işbirliğinin, Türkiye’nin hayrına olmadığını görelim.

3. Gazeteci, akademisyen, sözde aydın takımı ve bazı bürokratların “iktidara, şeyhine, şıhına, hocasına , hoca efendisine, ağasına, aşiret reisine veya para babasına” kendisini, kalemini ve vicdanını sattığı zaman yalan söylediğini, topluma ve kendisine saygısını yitirdiğini ve böylece Allah korkusunu ve utanma duygusunu kaybettiğini unutmayalım. Ağızlarını açtıkları andan itibaren demokrat veya dindar maskesi arkasına gizlenerek Türkiye Cumhuriyeti’ne, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk’e ve Türk Ordusuna saldıranlara dikkat edelim, onların programlarını boykot edelim ve pirim yaptırmayalım.

4. Birilerinin Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında organize uğursuz bir kampanya başlattığını, aslında Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü hedef aldıklarını unutmayalım. Bu şer odaklarının boş durmadığını ve kararlı adımlarla, sahte delil ve asılsız iddialarla Ordu aleyhine bir kitlesel algı oluşturmaya çalıştıklarını anlayalım. Bunun bir sonraki aşamasının Yugoslavya, Afganistan, Irak ve Lübnan’da olduğu gibi ülkeye uluslar arası barış gücünün davet edilmesi ve ülkenin bölünüp parçalanması olacağını artık görelim.

5. Ülke yöneticilerinin söylemleriyle eylemlerine dikkat edelim. Söylemleri ve eylemleri “ Bir devletin ve ordunun, içeriden nasıl bölünüp parçalanacağını gösteren şablonla ” örtüşen siyasi partilere, evlatlarımızın ve torunlarımızın geleceğini düşünerek oy vermeyelim.

Selam ve saygılarımla.

M. Bahaddin DOĞAN-ANTALYA

Yukarı
Barbaros Liste gör
Usta Yazar


Halil Yaz
Yaş: 77
Katılım: 16/Eyl/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 1582
  Alıntı Barbaros Alıntı  CevaplaCevapla Direct Link To This Post Tarih: 07/Ağu/2011 saat 12:02
‎" Bir ulus kendi içindeki aptal ve hatta muhteris olanlarla baş edebilir. Fakat... içerisindeki satılmış ve hainlerle yaşayabilmesi olanaksızdır. Sınırları zorlayan düşman, silah ve alametlerini açıkta taşıdığı için daha az tehlikelidir. Fakat bir hain, hain gibi görünmez, kurbanları ile aynı aksanda konuşur, onların çehresine bürünür ve onların argümanlarını kullanarak ulusun politik yapısına nüfuz eder, bütün kapılardan serbestçe geçer, sesi en üst düzey yönetim koridorlarında duyulur, ulusun ruhunu çürütür, politik yapıya her türlü hastalık bulaştırarak ulusun yaşam gücünü elinden alır. Bir katil daha az korkulasıdır."

Marcus Tullius Cicero

(M.Ö 106-M.Ö.43)
Yukarı
Barbaros Liste gör
Usta Yazar


Halil Yaz
Yaş: 77
Katılım: 16/Eyl/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 1582
  Alıntı Barbaros Alıntı  CevaplaCevapla Direct Link To This Post Tarih: 07/Ağu/2011 saat 14:10
‎genel durum
1998 yılında öcalanın imralı hapis cezası başladı.
1999 yılında pkk kendini fesh etme kararı aldı.
2000 yılında 0 sehit
2001 yılında 0 şehit

AKP ÇIRAKLIK DÖNEMİ:
2002 de 13 şehit 2003 de 21 şehit, 2004 de 73 şehit, 2005 de 92 şehit, 2006 de 121 şehit.

AKP KALFALIK DÖNEMİ:
2007 de 118 şehit 2008 de 150 şeh

it, 2009 da 135 şehit, 2010 da 141 şehit.
AKP USTALIK DÖNEMİ:
   1 HAFTADA 26 ŞEHİT!
Yukarı
askavesevgiyedair Liste gör
Yazar


recep
Yaş: 39
Katılım: 01/Ağu/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 212
  Alıntı askavesevgiyedair Alıntı  CevaplaCevapla Direct Link To This Post Tarih: 07/Ağu/2011 saat 15:19
Yunan To Vima gazetesi, Başbakan Erdoğan'ı "Türkiye'yi iflas noktasında teslim alarak, dünyanın en büyük güçleri arasında paylaşılamayan bir ülke haline getirmiş uluslararası ölçülerde tarihi bir lider" olarak tanımladı.

Yunanistan'ın haftalık To Vima gazetesinin internet sitesinde, "Bizim de bir Erdoğanımız olsaydı" başlığı altında Yorgos Maluhos imzasıyla yayımlanan yorumda, "Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ülkesi için, Yunanistan'ı iki nesil yöneten Karamanlis ve Papandreu kuşağının Yunanistan için yaptıklarından çok daha fazlasını yaptığı" belirtildi.

Yorumda, "Her biri kendi yöntemine sahip olan ve ikisi birbirini tamamlayarak son dönem Yunan trajedisinin merkezinde olan bir Karamanlis veya bir Papandreu, geçmişte veya bugün, Erdoğan'a ne söyleyebilir ki? Ve Yunanistan, bu yönetimlerle, iki ülke arasında onca açık cephe karşısında ayakta durabilecek mi? Bunu zaten kimse düşünmek dahi istemiyor" ifadeleri kullanıldı.

Başbakan Erdoğan'ın, "Türkiye'de kurulu eski düzenin kökten değiştirilmesi için de mücadele başlattığı ve uzun yıllar sonra Yüksek Askeri Şura'nın başında ilk defa tek başına ortaya çıktığı" ifade edilen yorumda, "Tüm bunlar, Türkiye'yi göz önüne alınması gerekli bölgesel bir askeri güç yaptığı için oldu. Belki de hepsinden en şaşırtıcı olanı budur. Ancak, son savaşı Erdoğan'ın kazanıp kazanmayacağı bilinmiyor. Şu ana kadar görünen muhtemelen bunu başaracağıdır. Başaramamış olsa bile, sonunda onu devirmiş olsalar bile, hiç şüphesiz o, sadece Türk ölçülerine göre değil, uluslararası ölçülere göre tarihi bir liderdir. Eğer bunu da başarırsa, tarih, kıyaslama yapmak için, büyük bir ülkeyi bugünkü uluslararası düzende bu kadar kısa süre içerisinde sonuç verici şekilde değiştirebilen başka bir lideri çok zor bulacaktır" görüşüne yer verildi.
Yukarı
eskisehirsporum Liste gör
Deneyimli Yazar


İsimsiz
Yaş: 60
Katılım: 01/Ağu/2007
Yer: sen
Online Durum: Offline
Mesajlar: 548
  Alıntı eskisehirsporum Alıntı  CevaplaCevapla Direct Link To This Post Tarih: 07/Ağu/2011 saat 17:58
Türk'ün Türkten başka dostu yoktur! Lütfen aşağıda yazmış olduğum makaleyi başka mecralara çekmeden okuyunuz. Amacım "ırkçılık" yapmak değil, sadece gerçekleri yansıtmaya çalışmaktan ibarettir. Bazı dış güçlerin ülkemiz üzerindeki emelleri açıktır ve bilmeyen yoktur. Doğu ve Güney Doğuda oynan oyunlar açıktır. Ama bizim anlamakta zorlandığımız, kardeşimiz dediklerimizin bu oyunlara gelmesidir. Tarih boyunca yönetilen değil, yöneten olmayı benimsemiş bir milletin yönetilen olması çok acı vericidir. "Bir Türk Dünyaya Bedeldir" sözünün altında yatan gerçekleri anlayamamış bir avuç zavallının oyuna gelmesi ve bu oyuna "Cahil"leri alet etmesi güzel ülkemizi yaşanılmaz bir hale getirmeye çalışması yabancı olmadığımız bir durumdur. Oyuna gelmekte ısrar edenler yazımızı sonuna kadar okuyup ibret alsınlar..

 

Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’ta ‘’Arz-u Mevüd’’ olarak bilinen, “mısır ırmağından büyük ırmağa kadar bu diyarı senin zürriyetine verdim.” şeklinde bir ifade geçmektedir. (Tekvin suresi 15–18 nci ayetler)
Buradaki ifadeden hareket eden eski İsrailli bir devlet adamı olan Moche dayan, bir toplantıda 'Bizler Tevrat’a sahipsek, bizler kendimizi Tevrat’ın halkı olarak görüyorsak, Tevrat’ta vaat edilen bütün topraklara sahip olmak zorundayız.' ifadelerini kullanmıştır.
Aynı şekilde bir açıklama yapan İsrail eski devlet başkanı Ariel Sharon’da 'stratejik çıkarlarımızı ilgilendiren bölgeler, 80'li yıllarda artık Arap ülkelerinden öte, Akdeniz kıyılarını, Türkiye’yi kapsamaktadır.' ifadelerini kullanmıştır.
Günümüzde İsrail ile herhangi bir anlaşmazlığımız yok gibi görünse de İsrail’in özellikle Gap bölgesine duyduğu ilgiyi hiçbir zaman göz ardı edemeyiz. İsrail’in Şanlıurfa’da konsolosluk açma girişimleri ve şirketler vasıtasıyla bölgede toprak alma çalışmaları yaptığı bilinmektedir.
Bölücü Unsurların Türkiye’ye Yönelik Faaliyetleri:
Etnik bölücülük yaparak ülkemizi bölmeye çalışan PKK Kongra-Gel terör örgütü ülkemiz aleyhine faaliyetler yürüten ülkelerden aldığı destek ve yönlendirmelerle terör eylemleri ve içerde ve dışarıda bölge üzerindeki emellerini gerçekleştirmeye yönelik propagandalarına devam etmektedir. Örgüt uydu üzerinden yayın yapan televizyon kanalları, kendi görüşlerini savunan yayınlar ile son zamanlarda faaliyetlerinin ağırlık noktasını siyasallaşma çabaları içine yöneltmiştir.
Büyük Ortadoğu projesi olarak açıklanan projelerle örgütün hedef ve yayılma felsefelerinin paralellik gösterdiği, kuzey ırak’ta bulunan Kürt oluşumlardan da farklı söylemlerin aksine destek gördüğü göze çarpmaktadır.

Patrik Gregorius'un, Rus Çarı Aleksandr'a yazdığı mektuba hâtırâlarında şöyle yer veriyor:

- "Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak gayr-ı mümkündür. Çünkü Türk'ler, çok sabırlı ve mukavemetli insanlardır. Gayet mağrurdurlar ve izzet-i nefis sahibidirler. Bu hasletleri de, dinlerine bağlılıklarından ve kadere rıza göstermelerinden, an'anelerinin kuvvetinden, padişahlarına, kumandanlarına, büyüklerine itaat duygularından gelmektedir. Türk'ler zekidirler ve kendilerini müspet yolda sevk ü idare edecek reislere sahip oldukları müddetçe de çalışkandırlar. Gayet kanaatkârdırlar. Onların bütün meziyetleri, hatta kahramanlık ve şecaat duyguları da an'anelerine olan merbutiyetten (bağlılıktan), ahlaklarının salâbetinden (kuvvetinden) gelmektedir. Türk'ler'de evvela itaat duygusunu kırmak ve manevî rabıtalarını (bağlarını) kesretmek (parçalamak), dinî metanetlerini zaafa uğratmak icap eder. Bunun da en kısa yolu, an'ânât-ı milliye ve mâneviyelerine uymayan haricî fikirler ve hareketlere onları alıştırmaktır. Türk'ler, haricî muaveneti (dış yardımı) reddederler, haysiyet hisleri buna manidir. Velev ki, muvakkat bir zaman için zahirî kuvvet ve kudret verse de, Türk'ler'i harici muavenete alıştırmalıdır. Maneviyatları sarsıldığı gün, Türk'ler'i kendilerinden şeklen çok kuvvetli, kalabalık ve zahiren hâkim kuvvetler önünde zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve maddî vasıtaların üstünlüğü ile yıkmak mümkün olabilecektir. Bu sebeple, Osmanlı Devleti'ni tasfiye için, mücerred olarak harp meydanındaki zaferler kâfi değildir. Ve hatta sadece bu yolda yürümek Türk'ler'in haysiyet ve vakarını tahrik edeceğinden, hakikatlere nüfuz edebilmelerine sebep olabilir. Yapılacak olan, Türk'ler'e bir şey hissettirmeden bünyelerindeki bu tahribi tamamlamaktır!"[1]

Yazının Günümüz Türkçesine Çevrilmiş Hali:

Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak mümkün değildir. Türkler, Müslüman oldukları için çok sabırlı ve mukavemetlidir. Gayet mağrurdurlar ve izzet-i iman sahibidirler. Bu hasletleri, dinlerine bağlılıklarından, kadere rıza göstermelerinden, ananelerinin kuvvetinden, padişahlarına (devlet adamlarına, kumandanlarına, büyüklerine) olan itaat duygularından gelmektedir.

Türkler zekidirler ve kendilerini müsbet yolda sevk ve idare edecek liderlere sahip oldukları müddetçe de çalışkandırlar. Onların bütün meziyetleri, hatta kahramanlık ve şecaat duyguları da ananelerine olan bağlılıklarından ahlaklarının sağlamlığından gelmektedir.

Türklerde evvela itaat duygusunu kırmak ve manevi bağlarını parçalamak, dini sağlamlığını zayıflatmak icap eder. Bunun da en kısa yolu, milli geleneklerine ve maneviyatlarına uymayan harici fikirler ve hareketlere alıştırmaktır.

Maneviyatları sarsıldığı gün, Türklerin kendilerinden şeklen çok güçlü, kalabalık kuvvetler önünde zafere götüren asıl kudretleri sarsılacak ve maddi vasıtaların üstünlüğü ile yıkmak mümkün olabilecektir. Bu sebeple, Osmanlı Devleti’ni tasfiye için mücerret olarak harp meydanlarındaki zaferler kâfi değildir.

Yapılacak olan, Türklere bir şey hissettirmeden, bünyelerindeki tahribi tamamlamaktır…

Fener Rum Patrikhanesi'nin açtığı okullardan birisi olan İkonomos akademisinin 1884 yılı ders müfredatında olan Ada belediye başkanı tarafından ele geçirilen ders müfredatında şunlar yer alıyordu:

1) Türk'ler ezeli bir düşman olarak Rumlara tanıtılacak.

2) Türklerin en küçük hataları büyütülerek Avrupa'ya duyurulacak ve uygar dünya Türklere düşman edilecek.

3) Türk'ler ekonomik bakımdan çökertilecek. Bu amaçla zengin Türk'ler sakat ticaret yollarına götürülecek, bol faizli krediler açılacak, ağır şartlarla rehin kabul edilecek.

4) Türklerin ahlak, milliyet, din ve gelenekleri dejenere edilecek. Bu amaçla küfürler öğretilecek ve bu küfürlerin Türk'ler arasında yayılmasına çalışılacak. Türk'ler zinaya ve diğer ahlaksızlıklara teşvik edilecek. Türk gençleri arasında kabadayılık ruhu aşılanarak sevgi ve saygı bağlılıkları kırılacak. Aralarına ikilik sokulacak. Argoya benzer bir küfür dili Türk'ler Arasında yayılarak milli dil ve duyguları bozulacak. Zengin Rum tüccar ve esnafı Türk hocalara bol hediye ve veresiye vererek onları elde edecek. Hocalar içkiye alıştırılacak. Her türlü uydurma inanışlarla dini inançları saptırılacak. Onlara yalan yanlış olaylar anlatılıp, Türk halkı ile hocaların arası açılacak.

5) Türk hükümranlığı baltalanacak. Bu iş yavaş yavaş geliştirilip, Bizans yeniden kurulacak.

6) Türk halkı arasında sürekli olarak anlaşmazlık tohumları ekilecek.Ayaklanmalar düzenlenip zamanında aradan çekilerek Türk'ler arasında kardeş kanı akıtılacak. Komiteler kurulup Türk köyleri basılacak.

7) Bir savaş sırasında Türk halkını sefalete götürecek her yola başvurulacak. Türk topraklarındaki en önemli gıda maddeleri, halkın elinden hızla ve gizlice toplanıp adalara gönderilecek. Buradan komşu ülkelere satılacak. Rum tüccarların uğradığı zarar milli bankalar tarafından para olarak ödenecek.

8) Doktor ve eczacı Rumlar, hastaları özellikle kimsesiz hastaları gizlice zehirleyip öldürecek. Kör, sağır, sakat edecek. Saf dışı bırakmaya çalışacak.

9) Tarım politikasında Türk çiftçisi ağır faizlerle toprağından mahrumedilecek. Borçların kolayca çoğalması sağlanacak. Böylece Türk'ler ellerindeki toprakları Rum tüccarlara satmak zorunda kalacaklar.

10) Yüksek rütbeli devlet memurları rüşvet, ziyafet ve hatta kadın ikramları ile Etniki Eterya'nın emrine alınacak. Ancak bu işler tamamen okuldan yetişmiş papazların talimatına ve okulun tayin edeceğikişilerle bunların vereceği direktiflere göre uygulanacak.

11) Fırsat çıktıkça özellikle resmi binalarda yangın çıkarılacak.,ölümlü kazalar yaratılacak, savaş gemilerine yangın ve yaralar açılacak.

12) Bir ileri karakol ve gözetleme yeri olan manastırlardaki istekleri hemen yapılacak, verecekleri mektuplar kendi işlerinden önce yerine götürülüp teslim edilecek.

13)
Bütün Rum ustaları kesinlikle Türk çırakları kullanmayacaktır.Politik düşüncelerle bir Türk çırak almak gerekirse Rum usta, Türk çırağı bir hizmetçi gibi kullanacaktır.

14) Bütün bu kurallar gizli olarak yapılacak, kurallara uymayanlar hemen aforoz edilecek, kredileri kesilecek ve Rum toplumu arasından kovulacaktır.[1]

[1] Makalede kullanılan yazının bir bölümünün kaynağı: http://www.ilerigazetesi.com.tr

Yukarı
Barbaros Liste gör
Usta Yazar


Halil Yaz
Yaş: 77
Katılım: 16/Eyl/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 1582
  Alıntı Barbaros Alıntı  CevaplaCevapla Direct Link To This Post Tarih: 08/Ağu/2011 saat 00:21
Arkadaşlar yazdıklarınıza teşekkür ederim.Benim size sunduğum yazıların aksini ssöyleyebilecekseniz saygı ile ddinlerim,okurum.Burada yarışta değiliz.Öncelkle lütfen yarış değilde ,bu sunduğunuz yazı yanlıştır diyorsanızz tebrik ederim.Sunduğum bilgiler hayali değil,gerçektir. Yazılarınız için teşekkür ederim.
Yukarı
eskisehirsporum Liste gör
Deneyimli Yazar


İsimsiz
Yaş: 60
Katılım: 01/Ağu/2007
Yer: sen
Online Durum: Offline
Mesajlar: 548
  Alıntı eskisehirsporum Alıntı  CevaplaCevapla Direct Link To This Post Tarih: 08/Ağu/2011 saat 02:11
Celiski iceren bir sitem olmus. Gercek oldugu savunulan bir sunumun aksi yalan olur.
Sahsim adina alintiladigim sunumlarin gercekligini kanitlayamasamda amacim sizin sunumlarinizin
tasdiki mahiyetini tasir genelde.Bu da bazilarimizin sadece okuyucu degil ayni zamanda
sorgulayicida olduklarini gösterir...Ama bu cogunlugun okuyucu oldugu gercegini degistirmiyor.
Malesef...Ya kacarken yada sicarken...

Yukarı
Barbaros Liste gör
Usta Yazar


Halil Yaz
Yaş: 77
Katılım: 16/Eyl/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 1582
  Alıntı Barbaros Alıntı  CevaplaCevapla Direct Link To This Post Tarih: 08/Ağu/2011 saat 15:37
ÇADIRDAKİ MEMLEKET!

''Ramazan çadırlarına iyi bakın. O çadırlar size bir milletin... ne halde olduğunu anlatır.''

''Türkiye'nin en zengin kenti İstanbul'da 26 ilçe belediyesinin 50 çadırında her gün 180 bin kişi karnını doyuruyor. Ülkenin başkenti Ankara'da 30 ayrı yerde, belediyeye muhtaç 18 bin kişi her gün iftarını açıyor. İzmir'de günde 6 bin kişi.''

''Muhtaç ailelere, belediyeler ile kurumların paket olarak dağıttığı iftarlıklar bunun dışındadır. Ulaşılıp da bilgi alınabilen sadece on ilde (Vatan Gazetesi'nin araştırmasıdır) yardıma muhtaçların toplam sayısı 11 milyondur. Tüm yurtta ise bir tahmine göre 20 milyonun üzerinde.''

''İktidar, çoğalan çadır sayısını iyi bir şeymiş gibi başarı sayarken, aslında o çadırlar bize Türkiye'nin halini anlatır. 20 milyon muhtaç. Holdingler büyürken, yabancı sermaye gelip kárını katlayıp giderken, iktidar şürekası zenginleşirken ve iktidar ile yalakaları ekonominin iyi olduğunu papağan gibi tekrarlayıp dururken, gerçek ramazan çadırlarındadır.

''O çadırların önünde kuyruğa girenlerin ya da yardım alanların sayısı, AKP'yi iktidar yapan 16 milyon oydan en az 5 milyon daha fazladır. En büyük partidir o.''

''O yoksul-muhtaç insanların gözü görüp de bir an için yoksulluklarını sorgulayabilselerdi... Bir an için "Madem Türkiye iyi yönetiliyor ve işler yolunda, o zaman ben niçin bu çadıra muhtacım?" diye sorabilselerdi. "En büyük parti" çoktan kendi iktidarını kurmuştu. Ama olmuyor işte. O çadırlar o insanlara yoksul ve açlıklarını hatırlatıp gerçeği anlatacağına, onlar çadırları iktidarın başarısı sayıyorlar.

Bekir Çoşkun'nun 4 Eylül 2008 günlü Hürriyet'deki yazısı.
Devamını Gör
Yukarı
 Cevapla Cevapla Sayfa  <1 3637383940 43>


Forum Kısayol Forum İzinleri Liste gör

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums® version 9.50
Copyright ©2001-2008 Web Wiz

Bu sayfa 0,546 saniyede hazırlanmıştır