|
Konumuz Sadece Referandum.. |
Cevapla | Sayfa <1 9192939495 183> |
Yazar | ||
scetintas
Usta Yazar Suat ÇETİNTAŞ Yaş: 57 Katılım: 02/Ağu/2007 Yer: Turkey Online Durum: Offline Mesajlar: 2969 |
Tarih: 22/Ağu/2010 saat 14:32 | |
|
||
Kulübe Üye Olalım,Yönetimleri Biz Seçelim
|
||
aritmal
Deneyimli Yazar adem Yaş: 47 Katılım: 31/Tem/2007 Yer: ESTANBUL Online Durum: Offline Mesajlar: 547 |
Tarih: 22/Ağu/2010 saat 14:53 | |
Eğer oy vermek birşeyleri değiştirseydi o da yasaklanırdı..(Emma Goldman)
|
||
SEVDAN BİR ATEŞ
SALDIR ES ES İM SALDIR:) (B)aş(K)aldırı(Ş) |
||
gürcan
Deneyimli Yazar gürcan Yaş: 42 Katılım: 30/Tem/2007 Yer: Gökmeydan Online Durum: Offline Mesajlar: 373 |
Tarih: 22/Ağu/2010 saat 15:01 | |
Eskişehirliler ''HAYIR'' severdir..
|
||
çibörek26
Yazar Tufan Demircan Yaş: 44 Katılım: 08/Tem/2010 Online Durum: Offline Mesajlar: 213 |
Tarih: 22/Ağu/2010 saat 15:15 | |
Liderinin tekerine çomak sokar mısın sen?
|
||
Sadece EsEs...
|
||
scarface_hkna
Usta Yazar hakan Yaş: 35 Katılım: 31/Tem/2007 Yer: esk Online Durum: Offline Mesajlar: 3301 |
Tarih: 22/Ağu/2010 saat 15:59 | |
Rahmetli dedemin babasi ve dedem 50 deki ve 60 taki darbelerden cok cekmisler.Dedem cok anlatirdi o gunleri bize.1980den onceki bolunmenin daha o gunlerde koylerde basladigini soylerdi.Bu ulkede 2 nesil var derdi; ASIMIN nesli ve HALUKUN nesli.Bu iki nesli anlastirmadilar yillarca kavga ettirdiler.Hala da tahrik ediyorlar.
En tepedeki siyasetciden sokaktaki vatandasa kadar cogunlukta siz ve biz dusuncesi hakim.Bilincli bir azinlik disinda kimse anayasanin ne getirdigine ne goturdugune bakmiyor.Kirk yil once siz yaptiniz sira bizde ya da ele geciremediginiz bir tek orasi kaldi mantigi bir anayasa oylamasi icin cok geri kafali bir mantiktir.Cok az kisi haric kimse saglik yasalarindan dogru duzgun bahsetmiyor.Ozellestirmeyle alakali degisiklikten bahsetmiyor.Varsa yoksa yargi.Vatandas olarak asil derdimizin bu tarz yasalar olmasi gerekirken herkes ise bakabildigi kadar siyasi bakiyor.Boyle bir anlayisin hukum surdugu toplumda ne kadar saglikli bir oylama yapilabilir bilemiyorum.Ben sandiga gidersem hayir diyecegim.Kimlerin hayir dedigi ya da dedittirdigi umrumda degil.Kendime gore yorumladim ve hayira karar verdim.Kimin evet dedigi de umrumda degil.
|
||
Takımların karakterlerini yöneticiler ve futbolcular değil,taraftarlar belirler.
|
||
eskisehirsporum
Deneyimli Yazar İsimsiz Yaş: 60 Katılım: 01/Ağu/2007 Yer: sen Online Durum: Offline Mesajlar: 548 |
Tarih: 22/Ağu/2010 saat 16:24 | |
Dünya’yı Türkiye’den ibaret sanmak hayalperestlik ve kendi iç sorunlarıyla koza içinde boğulmuş olmaktır sadece… Algı köyümüzün sınırlarının ötesini düşünmeye çalışalım ve bugünün dünyasını iyi anlamaya çalışalım. Etrafımıza bir bakalım. Bir yanda, Çin’den Hindistan’a, Polonya’dan, İtalya’ya, Kanada’dan Şili’ye dünya’nın her yöresinde, benzermiş gibi görünmesine rağmen çok kere birbirinden nerdeyse tamamen izole olmuş, bazen milyarla ifade edilen, yüz milyonlarla üyeleri olan çeşit çeşit inanç biçimleri, tapınmalar, kutsallıklar, ayinler, dindarlıklar… Diğer yanda modern toplumlarda gün geçtikçe kitaplarla, eğitimlerle, grup aktiviteleriyle, türlü türlü yayım yollarıyla yandaşları artan on miyonlarla ‘new age’ veya başka adlarla tanınan spritüel akımlar, okullar… Kurtarıcı olarak uzaylıları bekleyen veya reenkarnasyonla dünyaya yeniden gelmeyi uman binlerce grup, milyonlarla takipçileri… Gün geçtikçe yandaşları artan Uzak doğu inançları ve onların felsefesiyle harmanlanmış, dünya çapında tarikat, eğitim, merkez adlarıyla faaliyet gösteren binlerce örgütlenmeler, hatta büyüyen imparatorluklar… Dünya hakimiyeti amaçlayan ‘izm’ler, aydınlanma okulları, gizli örgütler ve yürüttükleri güç kavgaları… Liderleri, başkanları, dereceleri, mertebeleri, tapınakları, karargâhları, dünya görüşleri, amaç ve gayeleri, hükümleri, planları… Müslüman toplumlar dışındakileri bir yana koyalım, Müslümanlar arasındaki çeşitliliğe bakalım: Bir yanda dinde reform çabaları; beklentilerine göre İslam modeli(!) geliştirmeye çalışan faaliyetler… Yanısıra, siyasi, ılımlı, radikal gibi sıfatlar yamanarak ‘Hazreti Muhammed orijinli İslâm’ dışında kategorizasyonlarla oluşturulan ayrımlar… Bir yanda, kendini dinde otorite kabul ettirmeye çalışan milyonları arkasına takmış liderler, teologlar, şeyhler, hocalar, dinadamları, kurumlar, teşkilatlar… Bir yanda, dünyadan habersiz, köyünden öteyi bilmeyen, çağlar öncesinde yaşayan, bilgi ve görgü yoksunu, etiketi Müslüman milyonlar… Öte yanda, savaşçı örgütler, idareler, her biri farklı yönetim biçimleri, diktatörlükler… Müslüman imajını ‘terörist’ ile eşleştirmeye çalışan faaliyetler… Halife, gavs, kutup, müçtehit, mehdi iddiaları, buna göre yapılanmalar; içtihatlar, fetvalar, mahkemeler, emirler, yasaklar, cezalar… Evrensel sistemi okuyup bildiren Allah Rasûllüğünü, ancak kendi idealindeki devlet reisliği veya ordu komutanlığı düzeyine indirgemekle muteber bulan ve ona göre toplumlara yönetim biçimi dayatmayı hedeflemiş hükmetme sevdalıları… Müslümanları “hadis ve sünnetten” uzaklaştırmak amacıyla güdülen sinsi politikalar, hadis ve sünneti uyduruk göstererek inkâr eden akımlar… Rasûlullah’ın ve bildirdiği “sünnetullahın” anlaşılması yerine, onu reddeden çeşitli inanç biçimleri ile ortak dinî ambalajlı faaliyetler… Mısır’dan, Endonezya’ya, İngiltere’den, Pakistan’a, dünyanın değişik bölgelerinde irili ufaklı yayılan mezhepler, cemaatler… Çeşitli kişiler veya anlayışların izinde Müslüman grupların ve yandaşlarının binlerce eğitim kurumunda değişik örgütlenmeleri ve faaliyetleri… Dinî veya mezhep birliği adı altında etraflarına her geçen gün biraz daha üye toplayan mali, siyasi, dünyevî işbirlikleri, örgütlenmeler… Arabistan’dan, Hindistan’a, Afganistan’dan Kuzey Afrika ülkelerine kadar birçok yerde gençleri kendi anlayışları doğrultusunda yetiştiren binlerce merkez, teşkilat, istihbarat ve öğretim faaliyetleri… Bir diğer tarafta, dünyaya hükmetmeye çalışan diktatörlükler veya benzeri rejimler… Askeri güçler, baskı, işgal altında sömürgecilik ve illegal faaliyetler… Devletlerin kurduğu topluluklar, ortaklıklar, cumhuriyetler, federasyonlar, onlarca ülke arasında şu veya bu siyasi, ekonomik, askeri işbirlikleri… Müdahaleler, şiddet, gerilim ve çatışmalar, savaşa sürülen güçler ve bundan kazanç sağlayan pazarlar… Petrol, doğal gaz, su gibi yeraltı, yerüstü zenginlikleri üzerine dünya çapında büyük projeler… Dünyanın hemen her yerinde yatırımları artan ortaklıklar, şirketler, global sermaye güçleri… Enerji yolu denetimleri, global egemenlik stratejileri, geleceğe dönük planlamalar, yeni bölge haritaları… Yeni teknolojiler, zihin okuma ve kodlamalar ve daha nicesi… Bunlar sadece bugünün dünya gerçeğinin bir bakışta görünen bileşenleri… Böylesine çeşitli toplumların, grupların, onları oluşturan fertlerin önceliklerini, anlayışlarını, inançlarını, kafa yapılarını, onlara empoze edilen değerleri, yargıları, şartlandırmaları, ellerindeki kaynakları, güçleri ve ona göre şekillenen yaşam amaçlarını gözümüzün önünden geçirmeye çalışalım. Çeşitliliğin boyutlarını görebiliyor muyuz acaba? Bunlara rağmen, siz ne olmasını bekliyorsunuz ve bir kurtarıcı beklentisini ne kadar gerçekçi buluyorsunuz? Arkamıza yaslanıp “gelinceye” veya tanınıncaya kadar bir kurtarıcı “beklememiz” gerektiğine dair bir işaret var mı? Hangi kurtarıcı, neyi ve kimi, neden kurtaracak? Afrikalısından, Asyalısına, Amerikalısından, Avrupalısına bu kadar çeşitli dünya nüfusu bir anda yüzyıllardır genlerine kazınmış kendi değerlerinden birden vazgeçip tamamen “gelecek kurtarıcıyı” tanıyıp kabullenecek diye bir hüküm var mı? Geldiği güne kadar, Allah ismiyle işaret edilen hakikate imanlı yaşam sürecine girmemiş olan “taraftar” grubunu bir anda sihirli bir değnekle veya bir mucizeyle, ilim – irfana erdirip, ilmel – aynel – hakkel hakikat yaşam süreçlerini hatmettirip Allah’a erdirecek bir kurtarıcı vaat edilmiş mi insanlara?.. Sünnetullah’ta böyle bir işleyiş sözkonusu mu? Bize açılan ilimden ve o doğrultuda çalışmalarımızdan mı istifade edeceğiz, yoksa biri çıkıp şıp diye özümüzdeki güçlere mi erdirecek bizi? Değerli dostlarım, gerçeğe ermekse gayemiz, gerçekçi olmakla başlamak zorundayız! Yeryüzüne en muhteşem ilmi ve reformları getirmiş olan Allah Rasûlü Muhammed Mustafa ilmini yaymaya başladığında, uzun yıllar çevresinde ona inanan ne kadarcık bir insan topluluğu olmuş ve onu toplumun ne kadarı kabullenebilmiş, hatırlayın! Kendisinde müşahede ettiği ve müjdelediği muhteşem güçlere rağmen, çevresindeki insanların ne kadarı onu kabul etmiş, anlamış, değerlendirmiş? Ona iman eden insanlar, bildirdiklerini öğrenip, kabul etmeden, özümseyip hazmetmeden, ömürleri boyunca o doğrultuda yaşamadan, gerekli çalışmaları yapmadan kendilerindeki güçlere erebilmişler mi? Onun varlığına rağmen, onunla beraber yaşamalarına rağmen, çevresindeki nice bilgi sahibi, akıllı kişi, kendi bildiklerinden vazgeçmemeleri ve “kurtarıcı beklentileri” yüzünden, Allah ismiyle işaret edilen gerçeğe imanlı yaşamdan yoksun olarak helâk olup gitmemişler mi? Allah Rasûlü Muhammed Mustafa aleyhisselâmın aralarındaki varlığına rağmen ve bizzat onunla aynı toplumda beraber yaşamalarına rağmen… Belki şimdiye kadar düşünmediğimiz şeyler bunlar… Daha çok şey söylenebilir, sorgulanabilir bu konuda… O halde, artık farkedelim ki, bize ne “gelecekse” kendi özümüzden “gelecek”. Dışarıdan değil! Eğer bulamazsak kendi özümüzde, dışarıda da karşılığını bulamayacağız! Ama “hayal” ve “vehim” perdeleri de elbette işlevlerini yerine getirmeye devam edecek, her zaman olduğu gibi… Bulanlar, kendinde olanı bulacak, bulamayan da kendinde bulamadığını inkâr edecek… Binlerce yıldır yaşananlardan ders almayan ve akıllanmayanlar da, Hazreti İsa ve Mehdi’nin geleceğine iman ettim diye, “kurtarıcı” bekleyerek ömür sermayesini tüketmeye devam edecek… Sözün özü şu: Kim gelirse gelsin veya gelmesin… İster Mehdi, ister Hazreti İsa… Rasûlullah aleyhisselâmın bildirdiği sistemi değerlendirip ona göre yaşarsak kurtulmuşlardan oluruz! Aksi halde kim gelse bize yararı yok!.. Unutmayalım ki, dünyada, bırakıp gideceğimiz bu “dünya” için değil, ahıretimizin imarı için varız!.. Nice insan ömrünü nice ulvî beklentilerle(!) geçirdi, ama şu anda ahırette, her biri sadece kendi elleri ile götürdükleriyle başbaşa! Sünnetullah gerçekleri böyle!.. Allah bizlere, gerçekleri görebilenlerden ve açığa çıkardıklarını hakkıyla değerlendirebilenlerden olmayı nasibetmiş olsun! Alintidir... Hayir , hayir , hayir, bin kere hayir inanmiyorum sanaaaa..... |
||
eskisehirsporum
Deneyimli Yazar İsimsiz Yaş: 60 Katılım: 01/Ağu/2007 Yer: sen Online Durum: Offline Mesajlar: 548 |
Tarih: 22/Ağu/2010 saat 16:52 | |
Sorunu doğru kavramak çözümün ilk adımıdırAllah devâsız dert yaratmamış… Olup-biteni doğru kavrayabilmek, çözümün nerede olduğunu görebilmeyi kolaylaştırır. Günümüzde yaşananlara bakıp, “yine bildik bir senaryoyu yaşamaya itiliyoruz” vs. türünden yorumlar, olayları dar planda ele almanın ve “dünyayı” doğru okuyamamanın sonuçlarıdır; ve de çözümü göstermez! Çözümü görebilmek için oluşumları daha geniş perspektiften ele alıp, uzaktan bir gözlemci gibi “dünya” boyutunda okumayı başarabilmek durumundayız. Bunu yapabilirsek eğer, o zaman yaşananların sadece belli toplumların sorunları olmanın çok ötesine uzadığını, fakat aslında bütün insanlığın önemli bir “süreç”ten geçmekte olduğunu görebiliriz… Tıpkı mevsimlerin değişiminde doğanın her yanında
eşzamanlı oluşumların gözlenmesi gibi, değişik alanlarda
eşzamanlı yaşanan bir sürecin hükmü sözkonusu! Zira, “insan için
yaptığının neticesinden başka birşey olmadığı” ve “her bir anda
bir önceki anın gereğinin yaşandığı” evrensel prensibi ışığında
baktığımızda, bugünün öncesinde yaşananların geldiğimiz noktadaki
oluşumları Hazreti İsâ’nın, “sert rüzgârın esmesinden fırtınanın geleceğini anlarsınız; bulutların yaklaşmasından yağmurun geleceğini anlarsınız; nasıl olur da zamanın işaretlerini anlamazsınız?” diye, insanların bu süreçlere dikkatini çektiğini duymuşuzdur çoğumuz. Günümüz dünyasında, artık eskisi gibi birbirinden tamamen kopuk, bağımsız toplumsal yaşamlar büyük çoğunlukla varlığını neredeyse yitirmiştir. Dolayısıyla, eğer doğru kararlar almak istiyorsak, dar planda, hükmü kısa süreli, kesitsel değerlendirmeler yerine zamanın işaretlerini anlamaya yönelik bir bilinçle dünyayı kavramak zorundayız. Dünya üzerindeki Müslüman toplumların genel durumuna ve bu durumun dünyaya yansımasına bakan her insanın şunu sorgulaması kaçınılmazdır: Eksik olan ne? Bize göre eksik olan, “İslâm” adıyla Hazreti Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği orijin DİN gerçeklerinin Müslüman toplumlara açıklanamamış olmasıdır! Bu sebeple de, yüzyıllar boyunca çeşitli yorumlarla örtülmüş ve örf-âdet denen şartlanmalarla harmanlanmış inanç biçimleri “DİN” diye kabullenilmektedir… O halde Müslüman toplumlara “İslâm” adıyla Hazreti Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği orijin DİN gerçeklerinin açıklanması, anlatılması ve bu bilgilerin yayılması yegâne çözümdür! Zira, yanlışlara cephe alıp, yanlışlarla savaşarak, yanlışları yok edip asla tamamen ortadan kaldıramazsınız; ancak eğer doğruları yayar ve doğrunun bilindiği alanları genişletebilirseniz, ancak o zaman yanlış bilgi ve yönlendirmelerin yaşam alanını daraltmış olursunuz ve bunu ilerleterek sonuçta ortadan kaldırabilirsiniz. Kısacası çözüm, “yanlışla mücadelede” değil, “doğrunun yayımında” gizlidir! Doğru bilginin geniş kitlelere yayımında, yansıtılmasında! “DİN” konusunun gerçeklerinin topluma yansıtılmasında, dolayısıyla yanlış algılama ve yönlendirmelerin bertaraf edimesinde, günümüzün en önemli toplu iletişim aracı olan medyaya bugün büyük görev düşmektedir. Elinde bu imkân olduğu halde, bunu “gerçeklerin bilinmesi” yolunda kullanmayıp, çatışmaların parçası haline gelerek yanlışları sürdürmeye çalışmak, gerçeklerin örtülmesinden başka bir anlam taşımaz ve vebali büyüktür… Alintidir... |
||
eren2616
Deneyimli Yazar hakkı Yaş: 47 Katılım: 10/Nis/2009 Yer: bursa Online Durum: Offline Mesajlar: 508 |
Tarih: 22/Ağu/2010 saat 18:03 | |
Anayasa degişikligine sonuna kadar hayır .Akp hükümetinin bu anayasa degişikligi tamamen ilerde rejimi degiştirebilmek için yatırımlarından biridir.
|
||
BursaESES
|
||
esesliugur26
Deneyimli Yazar uğur Yaş: 33 Katılım: 02/Tem/2010 Yer: Tekirdağ Online Durum: Offline Mesajlar: 516 |
Tarih: 22/Ağu/2010 saat 18:10 | |
aynen öyle abim akpnin anayasasına hayır.. başkanlık sistemine geçmek istiyor Tayip Erdoğan |
||
ESKİŞEHİRSPOR
|
||
eren2616
Deneyimli Yazar hakkı Yaş: 47 Katılım: 10/Nis/2009 Yer: bursa Online Durum: Offline Mesajlar: 508 |
Tarih: 22/Ağu/2010 saat 18:29 | |
SONUNA KADAR HAYIR MEMLEKETİN AYDINLIK GELECEGİ İÇİN HAYIR. |
||
BursaESES
|
||
Cevapla | Sayfa <1 9192939495 183> |
|
Forum Kısayol | Forum İzinleri You cannot post new topics in this forum You cannot reply to topics in this forum You cannot delete your posts in this forum You cannot edit your posts in this forum You cannot create polls in this forum You cannot vote in polls in this forum |