ALEN BURSA'YA SESLENMİŞŞ
Bursa’da oynanan son Beşiktaş karşılaşması, buzların eridiği bir maç olarak hatırlanacak. Maçın ardından hem devlet harekete geçti hem de iki takım yöneticileri…
Herkes çaba harcayacak, Beşiktaş ile Bursaspor taraftarları arasındaki husumet ortamı ortadan kalkacak. BURSA hakimiyet, aklıselim davranan Beşiktaşlı taraftar liderleriyle görüştü.
Arkadaşımız Ersel Peker, Beşiktaş’ın “çarşı” tribün liderleri Alen, Markaryan,Cem Yakışan, Sercan Keserkaya ile İstanbul’da buluştu. Bursa’ya dostluk-centilmenlik mesajları getirdi.
Konu bu akşam AS TV'de yayınlanacak MARKAJ programında da ele alınacak, hem Bursasporlu hem Beşiktaşlı tribün liderlerinin görüşleri aktarılacak. BURSA hakimiyet okurları da bu haberin sonuna yazacakları yorumlarla mesajlarını kamuoyuna iletebilecek.
Ersel PEKER yazıyor
Hikaye epeyce eski aslında…
Yıl 2004… Mayıs ayının ortaları… 2003-2004 sezonunun son maçı da oynanıyor. Bursaspor, Sakarya’da Samsunspor’la oynadığı son karşılaşmayı da 1-0 kazanıyor, puan hanesine 3 puan daha ekliyor ama küme düşmekten kurtulamıyor.. Çünkü Beşiktaş yine Karadeniz takımına yeniliyor, Bursaspor da son maçlarını üst üste kazanmasına rağmen sırf bu nedenle kümede kalmayı başaramıyordu.
Kimileri Bursaspor’daki birkaç sezondur sinyaller veren kötü gidişatın bu sonucu hazırladığı düşüncesindeydi…
Kimileri Beşiktaş’a kabahat buldu, son maçlarını mercek altına aldı…
Kimileri daha sonra ortaya çıkan ‘telekulak’ kasetlerine kulak kabarttı, Beşiktaşlı bazı oyuncuların biçimsiz ilişkileri ortaya dökülünce, işte düşmemizin nedeni Beşiktaş’tır dedi…
Kısacası, Yeşil beyazlı kamuoyu için bir suçlu lazımdı, -etkisi vardı veya yoktu- ama sonunda Beşiktaş günah keçisi ilan edildi…
Bursasporlu taraftarlar 2. Lig’deki maçlar boyunca hep Beşiktaş’ı hedef aldı, “Beşiktaş için Süper Lig’e döneceğiz” pankartları açıldı… Bursaspor sonunda Süper Lig’e döndü… Ama ilişki normalleşme eğilimi göstermedi. Taa ki, geçen hafta Bursa’da oynanan Bursaspor-Beşiktaş maçı milat olana dek…
Gerçekten milat… çünkü bu maçta İstanbullu taraftarların Bursa’ya gelmesi yine yasaklanınca, bu kez medyası, bürokrasisi ve hatta hükümeti, hep bir ağızdan “Bu sorun artık ortadan kalkmalı” ifadesini koro halinde seslendirdi…
Bursa hakimiyet işte bu ortamda hem Bursasporlu hem de Beşiktaşlı tribün liderleriyle buluştu, sorunları konuştu… Amaç yeni tartışmalar yaratmak değil… Herkes eteğindeki taşı döksün, söyleyecek sözü varsa, söylesin… Ama sonuçta, geçmişteki sıkıntıları geride bırakıp, beyaz bir sayfa açılsın…
İLK SİNYAL BAŞKANLARDAN GELDİ
Her iki takımında kulüp başkanlarının barış için ilk adımının geçtiğimiz hafta Bursa’da oynanan Bursaspor-Beşiktaş karşılaşmasının ardından medyanın önünde birlikte barış mesajları vermişlerdi. Bu gelişmenin ardından hemen sonra Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu, Bursaspor Kulüp Başkanı İbrahim Yazıcı ve Beşiktaş Kulüp Başkanı Yıldırım Demirören ile TBMM çatısı altında bir araya getirerek gerginliğe son noktayı koymuştu.
Ancak, bu gelişmenin her iki takımın tribünlerine ne şekilde yansıyacağı henüz bilinmiyordu. Bursa hakimiyet, işte tam bu noktada Beşiktaş takımının amigolarıyla görüştü.
BİZİM ZATEN BİR KAVGAMIZ YOKTU Kİ
“Biz barıştan yana her şeyi yaparız ama önce barışmak isteyenlerin barışçıl olduğunu görmek zorundayız” diyerek sözlerine başlayan Beşiktaş Çarşı tribün lideri Alen Markaryan, barışın da etik kurallar çerçevesinde yapılmasından yana olduklarını söylüyor.
PEKER: Son gelişmelerden sonra barıştan yana olmanıza bir engel mi var?
MARKARYAN: Atılacak adımın barış olması nedeniyle her yerde herkesle otururuz, etik, ahlaki şablonun içinde olması kaydıyla. Biz aklı başında mantıklı, herkesle aynı ölçülerde mesafemiz olan Beşiktaş taraftar grubuyuz. Biz barıştan yana her şeyi yaparız ama önce barışmak isteyenlerin barışçıl olduğunu görmek zorundayız.
-Size göre bu durumda sorun nedir?
MARKARYAN: Bizim anlayamadığımız Bursa şehrinin, Bursaspor camiasının beş yıldır neden böyle bir tutum içinde olduğudur. Bursa tribünlerinin bize küfür etmesinden dolayı sıkıntı başlıyor. Neymiş efendim Bursaspor, Beşiktaş yüzünden küme düşmüş. Bana ne kardeşim başka bir takımın küme düşmesinden. Beni tek ilgilendiren o sezon Beşiktaş’ın 11 puan öndeyken, eksi 15 puanla ligi tamamlaması yüzünden, şampiyonluğu kaptırmasıdır. Bu durumda benim Beşiktaş’tan ve kaçan şampiyonluktan başka bir şeyi düşünmem söz konusu olamaz. Bursaspor takımının çok az sayıdaki bir grup taraftarı diğerlerini de yönlendirerek kendine bir meşgale seçti ve bunun üzerinden prim yapmaya çalışıyor. Bu durumun aritmetiği, matematiği budur.
-Bu ortamı daha da geren unsurlar, aktörler var mı?
MARKARYAN: Tabii ki var. En büyük aktör medyadır. Basının bu olayın üzerine gelmesindeki ve bu kavgaları sıcak tutmasındaki ana sebeplerden bir tanesi de, Beşiktaş’ı Anadolu takımlarıyla eş gibi göstermeye çalışıp, Galatasaray, Fenerbahçe hegemonyasını insanların beyinlerine kazımasıdır. Bu da çok tehlikeli işlerdir medyanın yaptığı. Aslında bizim isyan ettiğimiz konu budur. Burada husumet içinde olması gereken Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray takımlarıdır. Bu takımlar arasında yıllarca tribün mücadeleleri yapıldı. Kaldı ki bu üç takımın taraftarları da 24 saat aynı şehirde, aynı semte, sokakta, cadde de iç içe… Bu üç takımın taraftarı aynı kentteki hayatı, tribün dışında tutarak paylaşabiliyorsa, Bursa taraftarıyla neyin husumeti güdülüyor.
-Bu durumda suçlu aramaya gerek var mı?
MARKARYAN: Bursa’da rast gele aklı başında bir insana “Bursa taraftarı neden Beşiktaş’a düşman” diye sorun. Kimse Beşiktaş, Bursaspor’u küme düşürdü diye cevap vermez. Böyle bir mantık olamaz zaten. Beşiktaş o sezonun son maçında Çaykur Rizespor ile Rize’de maça çıkıyor. Çok gergin bir maç. Rize berabere kalsa dahi küme düşüyor. Bu yüzden mutlaka kazanmak zorunda. Beşiktaş’ta ise camia olarak haftalar öncesinden şampiyonluğu kaçırmış olmanın rehavetini sürüyor. 90 dakikanın sonunda da Beşiktaş maçı 1-0 kaybediyor. Pek soruyorum bunda Beşiktaş taraftarının ne suçu var. Yeşil-beyazlı camia suçu önce kendilerinde arayacak, eğer bulamazsa o zaman bize saldıracak.
-Suçlu Bursaspor mu?
MARKARYAN: Hatırladığım kadarıyla o sezon Bursaspor Hagi’yi takımın başına getirmiş ve kentin önde gelen işadamlarından oluşan 12 dev adam sloganıyla sezona başlamıştı. Hagi ile sezon öncesi iyi bir hava yakalayan Bursa takımı, hafızam beni yanılmıyorsa oynadıkları ilk 8 maçta 1 ya da iki puan alabilmişti. Neden kendilerini bu nokta da sorgulamıyorlar? Bunda Beşiktaş’ın ne alakası var. Bunlar tamamen bir halüsinasyondur. İnsanlar kafalarında canlandırdıkları hayalleri gerçekmiş gibi senaryolaştırıp ortaya çıkıyor. Bu yüzden de bu husumeti suni olarak algılıyorum.
-Barış için daha önceki dönemlerde araya giren yöneticiler oludu mu? Barış için neden bugüne kadar girişimde bulunmadınız?
MARKARYAN: Ben Bursa ile kavga etmiyorum ki barışayım. Yani Bursa ile aramızda kan davası mı, namus davası mı vardır ne vardır? Ben Beşiktaşlıyım. Ben kimseye paralel, aynı mantıkta olmak zorunda değilim. Ben kendimi Türkiye’de taraftar olarak aşmış biriyim. Haftanın belirli günleri değişik ilköğretim ve lise dengi okullara davet edilerek öğrencilere taraftarın önemini, sorumluluğunu anlatan söyleşilere katılıyorum. Bu yüzden de diyorum ki, benim tribünsel anlamda Bursa’yla, Ahmet’le, Mehmet’le, Fener’le, Galatasaray’la hiç bir işim yok. Beni ilgilendiren tamamen Beşiktaş’a olan tribün desteğidir. Bursa’nın veya bir başka takımın ne yaptığı benim için önemli değildir.
-Her iki kulüp başkanının yaptığı barış girişimleri tribünlere ne derece yansır?
MARKARYAN: Burada kulüp başkanlarımız bir şeyi karıştırıyor. Husumet başkanlar arasında hiçbir zaman yaşanmadı ki. Barış adına devlet nezdinde atılan güzel adımları sonuna kadar destekliyoruz. Her daim de barışın arkasındayız. Ama işin bir tribün jargonu vardır. Bu gözden kaçırılıyor.
-Nedir bu jargon?
MARKARYAN: Beşiktaş taraftarı Bursa’ya gitmeden, Bursa taraftarının İnönü Stadı’na gelmesi etik veya normal değildir.
-Neye göre değildir?
MARKARYAN: Her şeyden önce bir rekabet kavramı var.
-Barışın adımının ille de Bursa’da mı atılması gerekiyor?
MARKARYAN: Savaşı çıkartan biz olmadığımız için, bunun böyle olması şık olur.
-Bu yaşanan olayların adı sizce savaş mı olmalıdır?
MARKARYAN: Savaş ille de fiziksel anlamda olmasına gelmez. Savaşın bin bir çeşidi vardır. Peki size soruyorum, aramız da savaş yok ise Bursa’da yapılan son maçta takımımızı yüzlerce polis ve jandarma neden bu denli yoğun bir şekilde koruyor ve biz taraftar olarak tribündeki yerimizi alamıyoruz. Demek ki Bursa’da korkulan bir şey var. Bu yüzden ben de diyorum ki, olayları başlatan Beşiktaş taraftarı olmadığı halde neden bu kadar olayların içine çekilmek isteniyoruz?
-Bursaspor tribün amigoları ile görüşüyor musunuz?
MARKARYAN: Hepsinden Allah razı olsun. Bizim tribünden arkadaşımız Oktay cenazesine gelip acımızı paylaştılar. Hepsine bir kez daha sizin aracılığınızla teşekkür ve selamlarımı gönderiyorum.
-Kimler geldi?
MARKARYAN: Tribün liderlerinizden Selim ve üç arkadaşı birlikte geldiler.
-Bu görüşmede sorun yaşandı mı?
MARKARYAN: Hiç öyle bir şey olabilir mi? Bakın ben anlatmakta bazen güçlük çekiyorum. Bizim fertler arasında, şahıs olarak, bire birde kimseyle bir sorunumuz olamaz. Çünkü ben kimseye bir şey demedim. Kimse bana bir şey demedi. Burada önemli Türk spor kamuoyuna basın tarafından pompalanarak ortada bırakılmış bir olayın, kişiler tarafından çözülmesi mümkün değildir. Bunu herkes böyle bilsin ve olaya bu açıdan baksın. Biz de bu yüzden son oynanan Bursa-Beşiktaş maçı öncesi araya giren camiamızdan bir büyüğümüz, Bursaspor’un eski yöneticisi Ayhan Barışıcı aracılığıyla görüşme yapılmış. Biz kendisine dedik ki, candan samimi bir şekilde barış için adım atılmak isteniyorsa Bursa-Beşiktaş maçı bunun için bir fırsat. Biz Beşiktaş taraftarları olarak 3 ya da 4 otobüs Bursa’ya gelelim, tribündeki yerimizi alalım. Küfür olmadan, kavga olmadan herkes takımını desteklesin, maç sonunda da karşılıklı tezahürat yaparak helalleşelim, bitsin bu sorun. Ama Bursa cephesinden böyle bir girişim nedense yapılmadı. Şimdi size soruyorum, bu durumda barışın adının konuşulması etik midir.
-Bu durumda sizce ne yapılması gerekir?
MARKARYAN: Öncelikli olarak Beşiktaş taraftarı Bursa’ya mutlaka gitmelidir. Nedeni de şu, biz Bursa’daki maça gidemiyorsak ikinci yarıda da İstanbul’da oynanacak maçada Bursaspor taraftarının gelmesini kesinlikle istemeyeceğiz. Çünkü, Bursa maçından bir sonraki hafta kendi sahamızda Fenerbahçe ile karşılaşacağız. Diyelim ki Bursa taraftarı Beşiktaş maçına geldi. Bu durumda kim garanti verebilir Bursa maçında küfür ve kavga olmayacağını. Olur ya Bursaspor 1-0 aldı maçı. İşte o zaman çıkacak olaylar nedeniyle Beşiktaş’ın sahası kapatılır da bir sonraki hafta içeride oynayacağımız Fenerbahçe maçını başka bir şehirde oynamak zorunda kalırsak ve ben şampiyonluğa gidiyorsam bunun hesabını kim verecek? Bursaspor olarak sen milyonlara hitap eden camiayı hiçe sayıp taraftarını Bursa’ya almıyorsan o zaman Bursa taraftarının da İnönü’ye gelmemesi gerekir.
-Barıştan yana olduğunuz yönündeki söylemlerinizle bu öne sürdüğünüz son durum etik olmuyor ki!
MARKARYAN: Tamam ben sonuna kadar barıştan yanayım. Ben bir merhabaya yedi göbek düşmanım olsa gönlümü açarım. Bir adım atana da 10 adım atarım. Ama dediğim gibi eşitlik ilkelerine saygı gösterilmesi lazım. Ben 30 yıldır bu tribünün içindeysem, bu alemi de biliyorsam, eşitlik ilkeleri içerisinde barış için her şeyi yaparız. Ama buna, bilmenizi isterim ki basın izin vermez.
-Medyanın ortamı germesinin amacı ne olabilir ki?
MARKARYAN: Hep birlikte göreceğiz basın, Beşiktaş-Bursa maçı öncesi kılıçlarını çekerek bu maçta mutlaka olay olsun diye bir sürü asparagas haberler çıkartıp insanların önüne koyacak. İstanbul basını eğer Beşiktaş-Bursa barışından yana olsaydı, öyle bir kamuoyu yaratırdı ki, Bursa’da oynanan son Beşiktaş maçına siyah-beyazlı taraftarların gitmesi için bugün sizin yapmak istediğinizi çok rahat yapabilirdi. Ama özellikle yapmadı.
-Neden yapmamış olabilir?
MARKARYAN: Bu sorunuzun cevabını kamu vicdanı, günün birinde Türkiye’ye en iyi şekilde verecektir.
-Bu husumete son verilmesi için ne yapılması gerekir?
MARKARYAN: Biraz önce dediğim gibi barış çubuğu Bursa’da yakılmalı. Bunun için de duruma el koyan devlet bakanlarımız, federasyonumuz, iki güzide takımımızın yöneticileri el ele verir, barış adına Bursa’da özel bir maç yapılır buna da Beşiktaş taraftarı davet edilirse, bu husumetin tamamen biteceği kanısındayım.
YARIN BURSA HAKİMİYET'TE: BURSASPORLU TARAFTAR LİDERLERİ NE DİYOR?
Çarşı tribün lideri Cem Yakışkan da barıştan yana
”Biz Çarşı tribün topluluğu olarak düşmanımıza düşman, dostumuza dost davranmasını iyi biliriz. Dolayısıyla da Bursaspor taraftarının beş yıldan bu yana her oynadığı maçında bize etmediği küfür kalmıyor. Bu küfürleri televizyon başındaki milyonlarca insan duyuyor, görüyor, şahit oluyor. Bunu da yapan 10-15 kişiden oluşan ve kendini sözde Bursaspor’un üzerinde görmeye çalışan insanlar. Biz yıllardır Bursa’ya maçlara geliriz. En güzel ve en kalabalık taraftar grubumuz Bursa’ya bizimle gelirdi. Çünkü Bursa’da maç öncesi gezip dolaşır yiyip içer, maçını izler aynı gün sorunsuz bir şekilde İstanbul’a dönerdik. Şimdi ne oldu da biz Bursa’ya sokmuyorlar. Bursa taraftarı küme düşmelerinin faturasını Beşiktaş’a değil, Ankaragücü’ne çıkarsın. Çünkü o sezonun son maçını Akçabat ile oynayan ve ilk yarıyı 2-0 önde tamamlayan Ankaragücü maçı 3-2 kaybederek Akçabat’ın kümeda kalmasını sağladı. Eğer Ankaragücü maçı 2-0’dan vermeseydi bu durumda Akçabat küme düşecek ve de Çaykur Rize, Beşiktaş’ı yenmesine rağmen Bursaspor kümede kalabilecekti. Beşiktaş’a kabahat bulunuyor ama Ankaragücü’ne bulunmuyor. Bu durum neden dikkate alınmıyor da Beşiktaş üzerinden prim yapılmaya çalışılıyor
2008-2009 Sezonu Bursaspor
Konu seçenekleri
Yan toplardan gelen gollerden yakınan Bursaspor Teknik Direktörü Güvenç Kurtar kaybettikleri Denizlispor maçından sonra şu değerlendirmeyi yaptı:
Denizli maçının 4. dakikasında adalesinden sakatlanan kaptanın 4-5 hafta sahalardan uzak kalacağı öğrenildi.
2-0 yenilgiye rağmen takımını hiç durmadan destekleyen 500 kadar Bursaspor taraftarı, beraberlik ve galibiyet golleri sonrasında büyük mutluluk yaşadı.
Dünkü Bjk-Eskişehirspor maçında Bursaspor için edilen küfürlere neden yazında değinmedin sayın Toroğlu?