Türkiye"ye dışardan bakınca başka içerden bakınca bambaşka bir görüntü ortaya çıkabiliyor. Sevgili Duygu Asena"nın hastalığı sırasında iki yıl ona sağlık ve bakım hizmeti veren Madam Karina, Ermenistan"dan gelmişti.
Karina"ya “Türkiye"yi nasıl buluyorsun?" diye sormuştum. Bütün gün evde açık duran dev ekrana bir baktıktan sonra bana dönmüştü:
-Televizyonlardaki Türkiye, çok neşeli, eğlenceli ve renkli. İnsanların hiçbir derdi yok. Sadece şarkılar söyleyen, gülen eğlenenlerin ülkesi gibi görünüyor. Ama sokağa çıkınca başka bir ülke görüyorsun.
Sadece yabancılar konuklar için değil burada yaşayanlar için de aynı şey geçerli olabiliyor. Televizyonlardaki, gazete manşetlerindeki Türkiye tam anlamıyla, cehennemin ortasındaki bir tımarhaneye benziyor. İnsanların akıllarını peynir ekmekle yedikleri, bu yüzden de ipe-sapa gelmez herşeyin “normal" sayıldığı, 2000'li yıllar ile yaşanan gündelik hayat arasında asırlarca mesafelerin bulunduğu gerçeküstü bir kabus ülkesi görüntüsü arzediyor.
Sahiden gerçek Türkiye bu mu?
***
Geçen yıl sömestr tatilinde Prag"a giden bir grup öğretmen karar alıyorlar:
-Bu yıl Eskişehir"e gidelim!
Avrupa"nın kültür ve sanat merkezi Prag ile Eskişehir “tatil yapılacak kent” bakımından aynı çizgide olabilir mi?
Medyaya yansıyan ülke gündemi açısından bakılırsa bu son derece uçuk bir değerlendirme kabul edilebilir.
Eskişehir"e gelince anlıyorsunuz ki, bu sorunun kalın harflerle yazılabilen bir yanıtı var:
-Evet, Eskişehir kış tatili için Prag ile bir tercih yarışına girebilir!
Eskişehir"de cuma ve cumartesi günleri iki temsil veren İzmir Devlet Opera ve Balesi, Giuseppe Verdi"nin “Üç Silahşörler” balesini sergiledi. Alexandre Dumas"nın ünlü eserini tadına doyulmaz bir güzellikte sahneleyen ağırlığını genç dansçıların oluşturduğu sanatçı topluluğu gösteri sonunda ayakta alkışlandı. Ayaktaki alkışların en önünde bu kenti -rektör olduğu dönemde- bir öğrenci ve gençlik cenneti haline sonra da sanat ve kültür vadisi haline getiren Eskişehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen ve eşi Seyhan Hanım vardı.
Yılmaz Hoca"nın Eskişehir"e armağan ettiği yeni hayat için ileri yaşlı bir hemşerisi gösteri çıkışında şöyle diyordu:
-Eh, bize baleyi de sevdirdin ya, pes valla!
***
İzmir ekibinin iki gösterisi de kapalı gişe sahnelendi. Tıpkı Pazar akşamı Eskişehir Belediyesi Şehir Tiyatroları"nın “Kantocu” oyunu gibi. Büyük usta sanatçı Haldun Dormen"in sahneye koyduğu “Kontocu” ikinci sezonunda hâlâ kapalı gişe oynayabiliyorsa bu, sanatçıların yüksek performansı kadar organizasyonun halkçı niteliğiyle de ilgili olsa gerek. Bu Yılmaz Hoca"nın, hiçbir şeyden yılmayan sanat mücadelesinin bir zaferidir. Sanat ve Kültür Sarayı"ndaki olağanüstü gösterileri izlemek için öğrenciler 1 YTL, yetişkinler ise 2 YTL ödeyerek bilet alabiliyorlar.
Peki Yılmaz Büyükerşen oluşturduğu bu sanat ortamının içinde çok mutlu mu? Cumartesi akşamı Üç Silahşörler gösterisinden sonra kulise gidip sanatçıları tebrik ettikten sonra çıkışta yanındaki dostlarına şöyle diyordu:
-Bu çocukların adlarını bile bilmiyoruz. Gazete sayfaları, televizyon ekranları "sanatçı" sıfatı ile kimlere açılıyor?
Üç Silahşörler balesinde, dansıyla ve oyun gücüyle izleyicileri büyüleyen “kötü kız” Milady"i oynayan Burcu Olguner"in dikkat çekici sevimliliği kadar güzelliği üzerine böyle konuşuyordu, Yılmaz Hoca…
Eskişehir"in yeni hayatı, Türkiye"nin cehennemi portresinin ne kadar uzağındaysa çağdaş yaşamın da o kadar ortasında yer alıyor.
Prag'a gitmeye bütçesi yetmeyenler, rahatlıkla Eskişehir'i ziyaret edebilirler
...........Görüldüğü gibi Eskişehirimiz adından hakkıyla söz ettiriyor.
Çok yakında süper lig dede ES-ES imiz tüm Türkiyede konuşulacak.