eskisehirspor.com Giriş Sayfası
Forum Forum > Diğer > Sohbet / Eğlence / Diğer Konular
  Aktif Konular Aktif Konular
  FAQ FAQ  Forum Arama   Takvim   Kayıt Kayıt  Giriş Giriş

Konu KapalıKonumuz Sadece Referandum..

 Cevapla Cevapla Sayfa  <1 8990919293 183>
Yazar
Mesaj Ters sıralama
  Konu Ara Konu Ara  Konu seçenekleri Konu seçenekleri
esesliugur26 Liste gör
Deneyimli Yazar


uğur
Yaş: 33
Katılım: 02/Tem/2010
Yer: Tekirdağ
Online Durum: Offline
Mesajlar: 516
Direct Link To This Post Tarih: 22/Ağu/2010 saat 18:10
Alıntı yapılan eren2616

Anayasa degişikligine sonuna kadar hayır .Akp hükümetinin bu anayasa degişikligi tamamen ilerde rejimi degiştirebilmek için yatırımlarından biridir.

aynen öyle abim akpnin anayasasına hayır.. başkanlık sistemine geçmek istiyor Tayip Erdoğan
ESKİŞEHİRSPOR
Yukarı
eren2616 Liste gör
Deneyimli Yazar


hakkı
Yaş: 47
Katılım: 10/Nis/2009
Yer: bursa
Online Durum: Offline
Mesajlar: 508
Direct Link To This Post Tarih: 22/Ağu/2010 saat 18:03
Anayasa degişikligine sonuna kadar hayır .Akp hükümetinin bu anayasa degişikligi tamamen ilerde rejimi degiştirebilmek için yatırımlarından biridir.
BursaESES
Yukarı
eskisehirsporum Liste gör
Deneyimli Yazar


İsimsiz
Yaş: 60
Katılım: 01/Ağu/2007
Yer: sen
Online Durum: Offline
Mesajlar: 548
Direct Link To This Post Tarih: 22/Ağu/2010 saat 16:52

Sorunu doğru kavramak çözümün ilk adımıdır

Allah devâsız dert yaratmamış…

Olup-biteni doğru kavrayabilmek, çözümün nerede olduğunu görebilmeyi kolaylaştırır.

Günümüzde yaşananlara bakıp, “yine bildik bir senaryoyu yaşamaya itiliyoruz” vs. türünden yorumlar, olayları dar planda ele almanın ve “dünyayı” doğru okuyamamanın sonuçlarıdır; ve de çözümü göstermez! Çözümü görebilmek için oluşumları daha geniş perspektiften ele alıp, uzaktan bir gözlemci gibi “dünya” boyutunda okumayı başarabilmek durumundayız. Bunu yapabilirsek eğer, o zaman yaşananların sadece belli toplumların sorunları olmanın çok ötesine uzadığını, fakat aslında bütün insanlığın önemli bir “süreç”ten geçmekte olduğunu görebiliriz…

Tıpkı mevsimlerin değişiminde doğanın her yanında eşzamanlı oluşumların gözlenmesi gibi, değişik alanlarda eşzamanlı yaşanan bir sürecin hükmü sözkonusu! Zira, “insan için yaptığının neticesinden başka birşey olmadığı” ve “her bir anda bir önceki anın gereğinin yaşandığı” evrensel prensibi ışığında baktığımızda, bugünün öncesinde yaşananların geldiğimiz noktadaki oluşumları
ve yaşanacakları zorunlu kılmış olduğu açıktır…

devamı…

Hazreti İsâ’nın, “sert rüzgârın esmesinden fırtınanın geleceğini anlarsınız; bulutların yaklaşmasından yağmurun geleceğini anlarsınız; nasıl olur da zamanın işaretlerini anlamazsınız?” diye, insanların bu süreçlere dikkatini çektiğini duymuşuzdur çoğumuz.

Günümüz dünyasında, artık eskisi gibi birbirinden tamamen kopuk, bağımsız toplumsal yaşamlar büyük çoğunlukla varlığını neredeyse yitirmiştir. Dolayısıyla, eğer doğru kararlar almak istiyorsak, dar planda, hükmü kısa süreli, kesitsel değerlendirmeler yerine zamanın işaretlerini anlamaya yönelik bir bilinçle dünyayı kavramak zorundayız.

Dünya üzerindeki Müslüman toplumların genel durumuna ve bu durumun dünyaya yansımasına bakan her insanın şunu sorgulaması kaçınılmazdır: Eksik olan ne?

Bize göre eksik olan, “İslâm” adıyla Hazreti Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği orijin DİN gerçeklerinin Müslüman toplumlara açıklanamamış olmasıdır! Bu sebeple de, yüzyıllar boyunca çeşitli yorumlarla örtülmüş ve örf-âdet denen şartlanmalarla harmanlanmış inanç biçimleri “DİN” diye kabullenilmektedir…

O halde Müslüman toplumlara “İslâm” adıyla Hazreti Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği orijin DİN gerçeklerinin açıklanması, anlatılması ve bu bilgilerin yayılması yegâne çözümdür! Zira, yanlışlara cephe alıp, yanlışlarla savaşarak, yanlışları yok edip asla tamamen ortadan kaldıramazsınız; ancak eğer doğruları yayar ve doğrunun bilindiği alanları genişletebilirseniz, ancak o zaman yanlış bilgi ve yönlendirmelerin yaşam alanını daraltmış olursunuz ve bunu ilerleterek sonuçta ortadan kaldırabilirsiniz.

Kısacası çözüm, “yanlışla mücadelede” değil, “doğrunun yayımında” gizlidir! Doğru bilginin geniş kitlelere yayımında, yansıtılmasında!

“DİN” konusunun gerçeklerinin topluma yansıtılmasında, dolayısıyla yanlış algılama ve yönlendirmelerin bertaraf edimesinde, günümüzün en önemli toplu iletişim aracı olan medyaya bugün büyük görev düşmektedir.

Elinde bu imkân olduğu halde, bunu “gerçeklerin bilinmesi” yolunda kullanmayıp, çatışmaların parçası haline gelerek yanlışları sürdürmeye çalışmak, gerçeklerin örtülmesinden başka bir anlam taşımaz ve vebali büyüktür…

                                                                                                  Alintidir...

Yukarı
eskisehirsporum Liste gör
Deneyimli Yazar


İsimsiz
Yaş: 60
Katılım: 01/Ağu/2007
Yer: sen
Online Durum: Offline
Mesajlar: 548
Direct Link To This Post Tarih: 22/Ağu/2010 saat 16:24

Dünya’yı Türkiye’den ibaret sanmak hayalperestlik ve kendi iç sorunlarıyla koza içinde boğulmuş olmaktır sadece…

Algı köyümüzün sınırlarının ötesini düşünmeye çalışalım ve bugünün dünyasını iyi anlamaya çalışalım. Etrafımıza bir bakalım.

Bir yanda, Çin’den Hindistan’a, Polonya’dan, İtalya’ya, Kanada’dan Şili’ye dünya’nın her yöresinde, benzermiş gibi görünmesine rağmen çok kere birbirinden nerdeyse tamamen izole olmuş, bazen milyarla ifade edilen, yüz milyonlarla üyeleri olan çeşit çeşit inanç biçimleri, tapınmalar, kutsallıklar, ayinler, dindarlıklar… Diğer yanda modern toplumlarda gün geçtikçe kitaplarla, eğitimlerle, grup aktiviteleriyle, türlü türlü yayım yollarıyla yandaşları artan on miyonlarla ‘new age’ veya başka adlarla tanınan spritüel akımlar, okullar… Kurtarıcı olarak uzaylıları bekleyen veya reenkarnasyonla dünyaya yeniden gelmeyi uman binlerce grup, milyonlarla takipçileri… Gün geçtikçe yandaşları artan Uzak doğu inançları ve onların felsefesiyle harmanlanmış, dünya çapında tarikat, eğitim, merkez adlarıyla faaliyet gösteren binlerce örgütlenmeler, hatta büyüyen imparatorluklar… Dünya hakimiyeti amaçlayan ‘izm’ler, aydınlanma okulları, gizli örgütler ve yürüttükleri güç kavgaları… Liderleri, başkanları, dereceleri, mertebeleri, tapınakları, karargâhları, dünya görüşleri, amaç ve gayeleri, hükümleri, planları…

Müslüman toplumlar dışındakileri bir yana koyalım, Müslümanlar arasındaki çeşitliliğe bakalım: Bir yanda dinde reform çabaları; beklentilerine göre İslam modeli(!) geliştirmeye çalışan faaliyetler… Yanısıra, siyasi, ılımlı, radikal gibi sıfatlar yamanarak ‘Hazreti Muhammed orijinli İslâm’ dışında kategorizasyonlarla oluşturulan ayrımlar… Bir yanda, kendini dinde otorite kabul ettirmeye çalışan milyonları arkasına takmış liderler, teologlar, şeyhler, hocalar, dinadamları, kurumlar, teşkilatlar… Bir yanda, dünyadan habersiz, köyünden öteyi bilmeyen, çağlar öncesinde yaşayan, bilgi ve görgü yoksunu, etiketi Müslüman milyonlar… Öte yanda, savaşçı örgütler, idareler, her biri farklı yönetim biçimleri, diktatörlükler… Müslüman imajını ‘terörist’ ile eşleştirmeye çalışan faaliyetler… Halife, gavs, kutup, müçtehit, mehdi iddiaları, buna göre yapılanmalar; içtihatlar, fetvalar, mahkemeler, emirler, yasaklar, cezalar…

Evrensel sistemi okuyup bildiren Allah Rasûllüğünü, ancak kendi idealindeki devlet reisliği veya ordu komutanlığı düzeyine indirgemekle muteber bulan ve ona göre toplumlara yönetim biçimi dayatmayı hedeflemiş hükmetme sevdalıları… Müslümanları “hadis ve sünnetten” uzaklaştırmak amacıyla güdülen sinsi politikalar, hadis ve sünneti uyduruk göstererek inkâr eden akımlar… Rasûlullah’ın ve bildirdiği “sünnetullahın” anlaşılması yerine, onu reddeden çeşitli inanç biçimleri ile ortak dinî ambalajlı faaliyetler… Mısır’dan, Endonezya’ya, İngiltere’den, Pakistan’a, dünyanın değişik bölgelerinde irili ufaklı yayılan mezhepler, cemaatler… Çeşitli kişiler veya anlayışların izinde Müslüman grupların ve yandaşlarının binlerce eğitim kurumunda değişik örgütlenmeleri ve faaliyetleri… Dinî veya mezhep birliği adı altında etraflarına her geçen gün biraz daha üye toplayan mali, siyasi, dünyevî işbirlikleri, örgütlenmeler… Arabistan’dan, Hindistan’a, Afganistan’dan Kuzey Afrika ülkelerine kadar birçok yerde gençleri kendi anlayışları doğrultusunda yetiştiren binlerce merkez, teşkilat, istihbarat ve öğretim faaliyetleri…

Bir diğer tarafta, dünyaya hükmetmeye çalışan diktatörlükler veya benzeri rejimler… Askeri güçler, baskı, işgal altında sömürgecilik ve illegal faaliyetler… Devletlerin kurduğu topluluklar, ortaklıklar, cumhuriyetler, federasyonlar, onlarca ülke arasında şu veya bu siyasi, ekonomik, askeri işbirlikleri… Müdahaleler, şiddet, gerilim ve çatışmalar, savaşa sürülen güçler ve bundan kazanç sağlayan pazarlar… Petrol, doğal gaz, su gibi yeraltı, yerüstü zenginlikleri üzerine dünya çapında büyük projeler… Dünyanın hemen her yerinde yatırımları artan ortaklıklar, şirketler, global sermaye güçleri… Enerji yolu denetimleri, global egemenlik stratejileri, geleceğe dönük planlamalar, yeni bölge haritaları… Yeni teknolojiler, zihin okuma ve kodlamalar ve daha nicesi…

Bunlar sadece bugünün dünya gerçeğinin bir bakışta görünen bileşenleri… Böylesine çeşitli toplumların, grupların, onları oluşturan fertlerin önceliklerini, anlayışlarını, inançlarını, kafa yapılarını, onlara empoze edilen değerleri, yargıları, şartlandırmaları, ellerindeki kaynakları, güçleri ve ona göre şekillenen yaşam amaçlarını gözümüzün önünden geçirmeye çalışalım.

Çeşitliliğin boyutlarını görebiliyor muyuz acaba? Bunlara rağmen, siz ne olmasını bekliyorsunuz ve bir kurtarıcı beklentisini ne kadar gerçekçi buluyorsunuz?

Arkamıza yaslanıp “gelinceye” veya tanınıncaya kadar bir kurtarıcı “beklememiz” gerektiğine dair bir işaret var mı? Hangi kurtarıcı, neyi ve kimi, neden kurtaracak? Afrikalısından, Asyalısına, Amerikalısından, Avrupalısına bu kadar çeşitli dünya nüfusu bir anda yüzyıllardır genlerine kazınmış kendi değerlerinden birden vazgeçip tamamen “gelecek kurtarıcıyı” tanıyıp kabullenecek diye bir hüküm var mı? Geldiği güne kadar, Allah ismiyle işaret edilen hakikate imanlı yaşam sürecine girmemiş olan “taraftar” grubunu bir anda sihirli bir değnekle veya bir mucizeyle, ilim – irfana erdirip, ilmel – aynel – hakkel hakikat yaşam süreçlerini hatmettirip Allah’a erdirecek bir kurtarıcı vaat edilmiş mi insanlara?.. Sünnetullah’ta böyle bir işleyiş sözkonusu mu? Bize açılan ilimden ve o doğrultuda çalışmalarımızdan mı istifade edeceğiz, yoksa biri çıkıp şıp diye özümüzdeki güçlere mi erdirecek bizi?

Değerli dostlarım, gerçeğe ermekse gayemiz, gerçekçi olmakla başlamak zorundayız! Yeryüzüne en muhteşem ilmi ve reformları getirmiş olan Allah Rasûlü Muhammed Mustafa ilmini yaymaya başladığında, uzun yıllar çevresinde ona inanan ne kadarcık bir insan topluluğu olmuş ve onu toplumun ne kadarı kabullenebilmiş, hatırlayın! Kendisinde müşahede ettiği ve müjdelediği muhteşem güçlere rağmen, çevresindeki insanların ne kadarı onu kabul etmiş, anlamış, değerlendirmiş? Ona iman eden insanlar, bildirdiklerini öğrenip, kabul etmeden, özümseyip hazmetmeden, ömürleri boyunca o doğrultuda yaşamadan, gerekli çalışmaları yapmadan kendilerindeki güçlere erebilmişler mi? Onun varlığına rağmen, onunla beraber yaşamalarına rağmen, çevresindeki nice bilgi sahibi, akıllı kişi, kendi bildiklerinden vazgeçmemeleri ve “kurtarıcı beklentileri” yüzünden, Allah ismiyle işaret edilen gerçeğe imanlı yaşamdan yoksun olarak helâk olup gitmemişler mi? Allah Rasûlü Muhammed Mustafa aleyhisselâmın aralarındaki varlığına rağmen ve bizzat onunla aynı toplumda beraber yaşamalarına rağmen…

Belki şimdiye kadar düşünmediğimiz şeyler bunlar… Daha çok şey söylenebilir, sorgulanabilir bu konuda… O halde, artık farkedelim ki, bize ne “gelecekse” kendi özümüzden “gelecek”. Dışarıdan değil! Eğer bulamazsak kendi özümüzde, dışarıda da karşılığını bulamayacağız! Ama “hayal” ve “vehim” perdeleri de elbette işlevlerini yerine getirmeye devam edecek, her zaman olduğu gibi… Bulanlar, kendinde olanı bulacak, bulamayan da kendinde bulamadığını inkâr edecek… Binlerce yıldır yaşananlardan ders almayan ve akıllanmayanlar da, Hazreti İsa ve Mehdi’nin geleceğine iman ettim diye, “kurtarıcı” bekleyerek ömür sermayesini tüketmeye devam edecek…

Sözün özü şu: Kim gelirse gelsin veya gelmesin… İster Mehdi, ister Hazreti İsa… Rasûlullah aleyhisselâmın bildirdiği sistemi değerlendirip ona göre yaşarsak kurtulmuşlardan oluruz! Aksi halde kim gelse bize yararı yok!.. Unutmayalım ki, dünyada, bırakıp gideceğimiz bu “dünya” için değil, ahıretimizin imarı için varız!.. Nice insan ömrünü nice ulvî beklentilerle(!) geçirdi, ama şu anda ahırette, her biri sadece kendi elleri ile götürdükleriyle başbaşa! Sünnetullah gerçekleri böyle!.. Allah bizlere, gerçekleri görebilenlerden ve açığa çıkardıklarını hakkıyla değerlendirebilenlerden olmayı nasibetmiş olsun!

                                                                                                                Alintidir...

Hayir , hayir , hayir,

bin kere hayir

inanmiyorum sanaaaa.....

                                                                                

Yukarı
scarface_hkna Liste gör
Usta Yazar


hakan
Yaş: 35
Katılım: 31/Tem/2007
Yer: esk
Online Durum: Offline
Mesajlar: 3301
Direct Link To This Post Tarih: 22/Ağu/2010 saat 15:59
Rahmetli dedemin babasi ve dedem 50 deki ve 60 taki darbelerden cok cekmisler.Dedem cok anlatirdi o gunleri bize.1980den onceki bolunmenin daha o gunlerde koylerde basladigini soylerdi.Bu ulkede 2 nesil var derdi; ASIMIN nesli ve HALUKUN nesli.Bu iki nesli anlastirmadilar yillarca kavga ettirdiler.Hala da tahrik ediyorlar.
 
En tepedeki siyasetciden sokaktaki vatandasa kadar cogunlukta siz ve biz dusuncesi hakim.Bilincli bir azinlik disinda kimse anayasanin ne getirdigine ne goturdugune bakmiyor.Kirk yil once siz yaptiniz sira bizde ya da ele geciremediginiz bir tek orasi kaldi mantigi bir anayasa oylamasi icin cok geri kafali bir mantiktir.Cok az kisi haric kimse saglik yasalarindan dogru duzgun bahsetmiyor.Ozellestirmeyle alakali degisiklikten bahsetmiyor.Varsa yoksa yargi.Vatandas olarak asil derdimizin bu tarz yasalar olmasi gerekirken herkes ise bakabildigi kadar siyasi bakiyor.Boyle bir anlayisin hukum surdugu toplumda ne kadar saglikli bir oylama yapilabilir bilemiyorum.Ben sandiga gidersem hayir diyecegim.Kimlerin hayir dedigi ya da dedittirdigi umrumda degil.Kendime gore yorumladim ve hayira karar verdim.Kimin evet dedigi de umrumda degil.
Takımların karakterlerini yöneticiler ve futbolcular değil,taraftarlar belirler.
Yukarı
çibörek26 Liste gör
Yazar


Tufan Demircan
Yaş: 44
Katılım: 08/Tem/2010
Online Durum: Offline
Mesajlar: 213
Direct Link To This Post Tarih: 22/Ağu/2010 saat 15:15
Alıntı yapılan scetintas

Alıntı yapılan yedek_parçacı

gelecek adına en HAYIR lısının referandumda EVET vermek olduğuna karar verdim...

Biz,sizin öyle diyeceğinizi en başından beri biliyorduk Necati bey...Smile
Hayır demeyi bir an bile düşündün mü acaba?
Liderinin tekerine çomak sokar mısın sen?
Sadece EsEs...
Yukarı
gürcan Liste gör
Deneyimli Yazar


gürcan
Yaş: 42
Katılım: 30/Tem/2007
Yer: Gökmeydan
Online Durum: Offline
Mesajlar: 373
Direct Link To This Post Tarih: 22/Ağu/2010 saat 15:01
Eskişehirliler ''HAYIR'' severdir..
Yukarı
aritmal Liste gör
Deneyimli Yazar


adem
Yaş: 47
Katılım: 31/Tem/2007
Yer: ESTANBUL
Online Durum: Offline
Mesajlar: 547
Direct Link To This Post Tarih: 22/Ağu/2010 saat 14:53
Eğer oy vermek birşeyleri değiştirseydi o da yasaklanırdı..(Emma Goldman)
SEVDAN BİR ATEŞ
SALDIR ES ES İM SALDIR:)
(B)aş(K)aldırı(Ş)



Yukarı
scetintas Liste gör
Usta Yazar


Suat ÇETİNTAŞ
Yaş: 57
Katılım: 02/Ağu/2007
Yer: Turkey
Online Durum: Offline
Mesajlar: 2969
Direct Link To This Post Tarih: 22/Ağu/2010 saat 14:32
Alıntı yapılan yedek_parçacı

gelecek adına en HAYIR lısının referandumda EVET vermek olduğuna karar verdim...

Biz,sizin öyle diyeceğinizi en başından beri biliyorduk Necati bey...Smile
Kulübe Üye Olalım,Yönetimleri Biz Seçelim
Yukarı
ESESiM026 Liste gör
Deneyimli Yazar


nafız
Yaş: 41
Katılım: 28/Haz/2009
Online Durum: Offline
Mesajlar: 469
Direct Link To This Post Tarih: 22/Ağu/2010 saat 13:30
Referandumda ‘evet’e karşı çıktı
Kıtalararası Sanayici ve İş adamları Derneği Genel Başkanı Kaya Kanpolat, Milli Dergah’a yaptığı açıklamada, referandumda “evet’e karşı çıktı. AKP’nin Türkiyeyi çıkmaza sürüklediğini savunan Kanpolat, “İktidar, sıkıştığı anlarda mazlum rolü oynayarak gemisinin yol almasını sağladı  Referandum çıkışıyla, yine iki kutuplu bir ortamın oluşmasını başaran AKP, bu durumu lehine kullanarak karlı çıkmayı amaçlamaktadır” dedi

Ülkücüleri tuzağına düşürdü
AKP’nin, referandum politikasıyla ülkücüler arasına nifak sokmayı da başardığını kaydeden Kanpolat, “Bu fitnenin farkına varamayan Ülkücü Hareket’in mensupları AKP’nin tuzağına düşerek, birbirlerine hakaretler etmekte, hatta hainlikle suçlamaktadırlar” diye konuştu. Şu anda ülkemizdeki tek sorunun Türklük sorunu olduğunu belirten Kanpolat, “Toplum her geçen gün kaos ortamına sürüklenirken, çözüm üretilememektedir” diye konuştu.
 
‘Evet’ demem imkansız
Kürt açılımı sürecinde AKP’den istifa eden eski bakanlardan Murat Başesgioğlu, Anayasa değişiklik paketine hayır diyeceğini belirterek, “Korkakların çoğunlukta olduğu bir ülkede demokrasi gelişmez” dedi
 
Haber: Fatih ERBOZ
AKP’den istifa eden eski bakanlardan Murat Başesgioğlu, referandumda “evet” demesinin mümkün olmadığını söyledi.  Kürt açılımı sürecinde AKP’den kopan Murat Başesgioğlu istifasının ardından ilk kez Akşam gazetesine konuştu. İstifasının gerekçelerini ve referandum sürecinde terörle mücadele eden Türkiye’ye ilişkin kaygılarını anlatan Başesgioğlu, “Referandum, demokrasinin araçlarından biri. Ancak zamanlama açısından uygun bir zamana denk gelmedi. Şu anda Türkiye’nin en sıcak konusu etnik ayrımcılığın geldiği nokta. Ama siyaset kurumumuz tüm enerjisini referanduma seferber etmiş durumda” dedi.

‘Sen çöz’ demek kolaycılık
Referandumun genel seçimle  birlikte yapılabileceğini kaydeden Başesgioğlu, şöyle devam etti: “Bugünden yarına kaçan bir şey yok. Neticede HSYK ile Anayasa Mahkemesi’nin yapısı değişecek. Diğer konular herkesin üzerinde mutabık olduğu konular. Vatandaşın bir sürü hayat sıkıntısı varken ’hadi ben siyaset kurumu olarak bunun içinden çıkamadım, sen çöz’demek kolaycılıktır. Bu konuları vatandaşa havale etmemek lazım. Bunca itirazdan sonra bu referanduma evet demem mümkün değil. Her ne kadar içindeki birçok maddeyi kabul etsem bile tümü itibarıyla evet demem mümkün değil.”

Hukuk ilkesi zedelenecek
Çok az farkla evet çıksa bile, Anayasa Mahkemesi ve HSYK gibi anayasal kurumların meşruiyetinin, tarafsızlığının ve idarenin bunlar üzerindeki baskısının sürekli sorgulanacağını kaydeden Başesgioğlu, “Hukuk devleti ilkesi zedelenecek” dedi.  Anayasa değişikliklerinin, toplumun temel sözleşmesi olduğunu vurgulayan Başesgioğlu, sözlerini söyle sürdürdü: “Geniş bir mutabakat gerekir. Bu yapılamadı. Onun için çekişmeli bir propaganda süreci yaşanıyor. Uzun süredir Türkiye gerçek gündemini yaşamıyor, gerçek gündemiyle yüzleşmiyor. Toplumun geleceği açısından endişe verici. Terör Anadolu’nun iç merkezlerine yayılmış durumda. Doğu ve Güneydoğu’da yaşananlar iç savaş manzarası gibi. Hep diyorduk bu siyasallaşacak, kitleselleşecek ve etnik ayrımcılık Türkiye’nin gündemine gelecek. Son zamanlardaki beyanlar da bunu gösteriyor. Demokratik özerklik ve Türk bayrağının yanına ikinci bir bayrak deniyor. Uluslararası ipotekler girerse meseleyi bizim çözmemiz mümkün olmaz. Türk ve Kürt kökenli vatandaşlar dış dinamiklerden arınmış şekilde, diz dize oturup bu sorunu çözmemiz lazım.”

Cesur aydına ihtiyaç var
Türkiye’ni son dönemde bir korku imparatorluğuna dönüştüğünü kaydeden eski AKP’li Murat Başesgioğlu, “Korkakların çoğunlukta olduğu bir ülkede demokrasi gelişmez. En başta aydınların daha cesur olması lazım. Üniversitelerin sesini yükseltmesi lazım. Herkes siyasetin arka bahçesinde kendine biçilen rolü oynamaya çalışıyor.  Evrensel aydın bu değil. Aydın, muhalif olan ve ülkedeki hak ve özgürlüklerin gelişmesi konusunda mücadele veren insan demektir. Türkiye’nin tam da bu noktada cesur aydınlara ihtiyacı var” şeklinde konuştu.

500 kişilik konvoy karşılamıştı
AKP’den istifa eden eski bakanlardan Murat Başesgioğlu, 6 Ağustos’ta memleketi Kastamonu’da, AKP, DP ve MHP’li 2 bin kişi tarafından karşılanmıştı. “Murat Bey nerede biz oradayız”, “Kastamonu ve Türkiye seninle gurur duyuyor” pankartları taşıyan kalabalık nedeniyle Kastamonu Ankara yolunun şehre giriş bölümü bir süre trafiğe kapanmıştı. Kendisini karşılamaya gelen hemşehrileriyle tek tek tokalaşan Başesgioğlu  “Ben de AKP’den ayrılmak zorunda kaldım. Bu asla şahsi sebeplerden değildir. Biz, ülkemizin temel meseleleri konusunda görüş ayrılığına düştük” diye konuşmuştu.
 
İktidar da felakete sürüklenecek
Vatan gazetesi yazarı Güngör Mengi, 1 Ağustos tarihli “Büyük düşünün” başlıklı yazısında okuyucularını şöyle uyarıyor:  “Gerçek liderler toplumlarına daima ” büyük düşünün “ öğüdü veriyorlar. Keşke bu disipline milletçe sahip olabilseydik. Çünkü o zaman 12 Eylül’de referanduma sunulacak hukuki düzenlemelerin, yazılı metinleri çok aşan sonuçlara kapı aralayacağını görebilirdik.Bilinçle kendimizi korurduk.Yargıyı bağımsız bir erk olmaktan çıkarıp siyasi iktidarın iradesine teslim etme kastı güden Anayasa değişikliklerine bir çok ” tuhaf eylem ve beyan “ eşlik ediyor. AKP geldiği günden beri yaşam biçimi empoze ediyor. Bu dayatma referansını genellikle dinden alıyor. Artık siyasetçilerin tesettürlü eşlerine alıştık. Kamuda yüksek mevkilere erişmenin ön şartı türbanlı bir eşe sahip olmaktır.

Sadece eksen mi kayar?
Geçenlerde Ortadoğu tarihçilerinin en saygını olan Bernard Lewis, on yıl içinde Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin İran’a dönüşebileceğinden söz etmiş, bu değerlendirmeyi Wall Street Journal gazetesindeki köşesine koyan yazar şöyle bir yorum yapmıştı: ” Erdoğan tarzı İslamcılık acaba ılımlı bir sosyal ve siyasi çerçevede mi kalacak yoksa agresif ve radikal bir tutum mu izleyecek? “

Endişelenmemek hata olur
Amerikalı yazara göre şimdiden tahminde bulunmak zor olur ama olasılıklar konusunda endişelenmemek de hata olur! Türkiye’de rejimin güvenliği maalesef pamuk ipliğine bağlı durumdadır. Kuşatılan yargı, 12 Eylül’de düşürülecek olursa Cumhuriyetin kendini savunma kabiliyeti iyice zayıflayacaktır. Yargı iktidarın niyetlerine karşı korunmalıdır. Çünkü EVET çıkarsa ülkeyle beraber iktidar da felâkete sürüklenecektir. Ne yazık ki referandumun propaganda günleri ilgisiz tartışmalarla ziyan ediliyor. Muhalefet saygın hukukçulardan yardım istemeli, bir yandan da hile ihtimaline karşı sandıkları güven altına alacak örgütlenmeyi tamamlamalıdır. ” Oylar çalındı “ şikâyeti dinlemek istemiyoruz!
 
VATANDAŞ 
SEN DE KONUŞ

 
12 Eylül’de yapılacak Anayasa referandumuna niçin HAYIR dememiz gerektiğini ifade eden görüşlerinizi
 
referandum@yenicaggazetesi.com.tr
adresine gönderirseniz bu sütunlarda
yayınlanacaktır.

 
Hayır diyorum ÇÜNKÜ
Halk hiç kimsenin
oyuncağı değildir
Cemal Lüleci (Emlak Müşaviri):
Ülkeyi sansasyonlarla çatışmaya sürüklemek istedikleri şu günlerde gerçekten milleti galeyana getirmek için güzel bir yöntem bulmuşlar sayın kabine üyeleri. Türkiye tek bir bütündür. Devlet ve bu devletin toprakları üzerinde yaşayan halk da hiç kimsenin oyuncağı değildir. İşte bu yüzdendir ki 12 Eylül tarihinde yapılacak referandumda bizim kararımız sandık başında hayır olacaktır. Tüm duyarlı vatandaşların da bizim gibi AKP’nin dayattığı bu Anayasa değişiklik paketine hayır diyeceğini umuyorum.

 
Hayır diyorum ÇÜNKÜ
Türk insanını
uyutmaya çalışıyorlar
Ergün Küçükoğlu:
Yıllardır Türk analarının dökmüş olduğu gözyaşlarının, feryatlarının dinmesini beklerken, bitsin bu isyan, bitsin bu karmaşa derken, ne oldu da birden bire adamlar inlerinden çıktı. Kucak açıldı ve bu zamana kadar yaptıkları neredeyse madalya ile ödüllendirildi. Şimdi ise vakit kazanmak için silah bırakma oyunları ile Türk insanını uyutmaya çalışıyorlar. Artık yeter. Bu oyunun son bulmasını istiyorum. Onun için sandık başında kocaman bir hayır diyeceğim.

 
Hayır diyorum ÇÜNKÜ
Sivil darbeye
imkan sağlanıyor
Ergün Küçükoğlu:
Yıllardır Türk analarının dökmüş olduğu gözyaşlarının, feryatlarının dinmesini beklerken, bitsin bu isyan, bitsin bu karmaşa derken, ne oldu da birden bire adamlar inlerinden çıktı. Kucak açıldı ve bu zamana kadar yaptıkları neredeyse madalya ile ödüllendirildi. Şimdi ise vakit kazanmak için silah bırakma oyunları ile Türk insanını uyutmaya çalışıyorlar. Artık yeter. Bu oyunun son bulmasını istiyorum. Onun için sandık başında kocaman bir hayır diyeceğim. 

 
Hayır diyorum ÇÜNKÜ
Kürdistan girişimine
ses çıkarmıyorlar
Sehri Doğruöz (Emekli öğretmen):
Aklı başında ve kendini bu ülkenin vatandaşı hisseden kişiler, hiç üniter devletin olmazsa olmazı ve bağımsızlığın simgesi olan bayrağın yakıldığı bir yerde “demokratik özerklik” adı altında bir Kürdistan kurma girişimine ses çıkarmayan bir hükümetin hazırladığı anayasa değişikliğine “hayır” demez misiniz? Doğu ve Güneydoğu yangın yerine dönerken, Diyarbakır Belediye Başkanı’nın demokratik özerklik adıyla andığı ayrılma istemlerine sessiz kalan bir iktidarın hazırlattığı anayasa değişikliğine elbette hayır.
ESESIM SADECE SEN VARSIN
Yukarı
 Cevapla Cevapla Sayfa  <1 8990919293 183>


Forum Kısayol Forum İzinleri Liste gör

Bulletin Board Software by Web Wiz Forums® version 9.50
Copyright ©2001-2008 Web Wiz

Bu sayfa 0,516 saniyede hazırlanmıştır