Yazar |
Konu Ara Konu seçenekleri
|
FEA1965
Usta Yazar
Furkan
Yaş: -
Katılım: 09/Nis/2009
Yer: Eskişehir
Online Durum: Offline
Mesajlar: 1821
|
Alıntı Cevapla
Tarih: 10/Kas/2009 saat 19:51 |
İlla ki bu millete bir hastalıklar bulacaklar...
|
Özgürlüğün en büyük düşmanı halinden memnun kölelerdir.PESİNDEYİZ
|
|
hüsnü
Usta Yazar
Hüsnü
Yaş: 67
Katılım: 31/Tem/2007
Yer: YHT hattı
Online Durum: Offline
Mesajlar: 23747
|
Alıntı Cevapla
Tarih: 10/Kas/2009 saat 19:51 |
Bu GDO nereden çıktı ? 16Bursa1963 ün kulakları çınlasın..
Üç26 abi amarikanın arka bahçesinde vukuat var mı ? Amman haa...
|
# Direnmüdavim....
|
|
26_26_26
Usta Yazar
A.Yurtsever
Yaş: 62
Katılım: 31/Tem/2007
Yer: Eskişehir mrk.
Online Durum: Offline
Mesajlar: 5583
|
Alıntı Cevapla
Tarih: 10/Kas/2009 saat 19:43 |
Bu işin liderliğini yapan ülke malumunuz üzere başta ABD, değilmi...
Bu GDO'nun her şekilde kullanırmını sözde dünyanın jandarmalığını yapan ABD bu genlerle, dost ve kendine düşman olan ülkeler yada başını ağrıtabileceği bölge ülkelerde oynayabilirmi oynar,uzun vadedede kesinlikle neticeleri görülecektir.
Atilla, bende GDO ya bu yönden bakıyorum.
|
Söz Eskişehir'le başlarsa,EsEs'le biter
|
|
yankee2222
Usta Yazar
atilla
Yaş: 46
Katılım: 12/Nis/2009
Yer: Habur-Silopi
Online Durum: Offline
Mesajlar: 1352
|
Alıntı Cevapla
Tarih: 10/Kas/2009 saat 19:11 |
GDO insanlığın kurtuluşudur, hızla artan nüfusu beslemek için yetiştirilen gıdalara insan müdahalesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Hindistan'da buğdayın genetiği ile oynanarak saplarının kısa olması sağlanarak yetiştirilen cüce buğdaylar sayesinde 1 milyar insan açlıktan şimdilik kurtulmuştur. Ne kadar yemeyiz, almayız desek bile hayatın gerçekleri karşımıza çıkarıyor GDO yu o yüzden sevsekte yiyeceğiz veya yiyiyoruz, sevmesekte.
|
KIZILCIKLI
Sınırın Kırmızı Şimşeği
|
|
26_26_26
Usta Yazar
A.Yurtsever
Yaş: 62
Katılım: 31/Tem/2007
Yer: Eskişehir mrk.
Online Durum: Offline
Mesajlar: 5583
|
Alıntı Cevapla
Tarih: 10/Kas/2009 saat 18:31 |
Nasıl anlarız? Genetiği değiştirilmiş organizma yemekten nasıl kurtuluruz!
Annaneniz öpülesi elleri parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken, siz, “Aman annane be, boş versene” deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya... Annane rahmetli oldu ve siz, o tarhananın tarifini annaneden alıp, bir kenara yazmadınız ya... İşte o nedenle, siz, genetiği değiştirilmiş organizma yemekten kurtulamazsınız maalesef. Ne verirlerse... Onu yiyeceksiniz. Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz... Piyano çalıyor, İngilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor. Bilmeli... Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor! Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran... İşte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm maalesef... Torunlarınız da.
Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için... İçinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan! Hamur tutmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı bi börek yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu. Tahin-pekmezi “köylü işi”, vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları “modernite” sandığınız için, daha 10 yaşında ayıya döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor. Size zor geliyor ama, zor mu evde yoğurt yapmak? İstanbul’un güneşi müsait değil, anlarım, zor mudur İzmir’de, Antalya’da, Adana’da evde salça yapmak? Şikâyet edip duruyorsun, içine katkı maddesi konuyor, zorla beyazlatılıyor diye... İster tam buğday unundan, ister çavdardan, hakikaten zor mudur evde ekmek yapmak? Bütün ailen kabız... Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet umacağına, niye öğrenmiyorsun kabak tatlısı yapmayı?
Güya, çoluğunu çocuğunu düşünüyorsun, taze taze yesinler diye, pazara gidiyorsun... Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere ağız burun kıvırıyorsun, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun... Ne işe yaradı senin pazara gitmen? Kocanız da, bu satırları okuyup, size akıl verecek şimdi... Söyleyin ona, ukalalık etmesin, götürün aktara, hatmi çiçeğiyle zencefili birbirinden ayırt etsin, ondan sonra konuşsun! Enginar, börülce, radika, cibes pişirmekten haberin yok; gazetelerin tiraj almak için kıçından uydurduğu kıçımın uzmanlarından fıldır fıldır brokoli tarifleri öğreniyorsun... Brüksel lahanası yiyerek mi AB’ye gireceğini sanıyorsun? Çin’den bal getiriyorlar mesela... Taaa Arjantin’den, Meksika’dan bal getiriyorlar. Neymiş efendim, içinde genetiği değiştirilmiş organizma olabilirmiş falan... İçinde tavuk ibiği, maymun kulağı olmadığına şükredin! Ben iddia ediyorum... Kaşla göz arasında frankeştayn ürünlere kapıları açan arkadaşlarla, Amerikan çiftçilerinin avukatı profesörlerimiz, sırf karakovan balına sahip çıksa, Şemdinli’de, Pervari’de terör bile azalır, terör bile.
Uzatmayayım. Mutfak genetiğimizi kaybettik biz.
Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA’sını değiştirdi!
Hurrraaa diye köyden kente göçerken, dışarda tıkınmayı şehirleşme zannettik. Ambalajlı ürün tüketmeyi, zenginleşme zannettik.
Dolayısıyla, ya kafayı değiştirip, özümüze döneceğiz... Ya da ne verirlerse onu yiyeceğiz.
Yılmaz Özdil
|
Söz Eskişehir'le başlarsa,EsEs'le biter
|
|
26_26_26
Usta Yazar
A.Yurtsever
Yaş: 62
Katılım: 31/Tem/2007
Yer: Eskişehir mrk.
Online Durum: Offline
Mesajlar: 5583
|
Alıntı Cevapla
Tarih: 05/Kas/2009 saat 23:05 |
Sevgili dostlar belki bir şekilde bilinmesine rağmen, millet olarak başa gelmedikçe pek ilgilenmediğimiz bu bilgiyi sizlrle paylaşmak için bu konuyu açmak istedim.
Lütfen okuyunuz....
Okurmusunuz,okumazsmısınız bilmem ama bence duyarlı dostlar mutlaka okur:)
Yazmak gerekmez okuyun yeter.
Satilik Hastaliklar ve Dunya Hakimiyetine Giden Yol Saglik Gida Guvenligi Hareketi Genel Baskani Kemal Ozer ile yapilan bir soylesi Kemal Bey, sivil toplum kuruluslarinda insan haklari uzerine aktivist oldugunuzu Tuketiciler Birligi Baskanligi yaptiginizi ve uzun sureden beri gida politikalari uzerine calistiginizi halen Gida Hareketi Genel Baskani yuruttugunuzu biliyoruz. Gida politikalari ve GDO ile ilgili arastirma ve calismalariniz devam ediyor. Malumunuz Henry Kissinger’in manidar bir cumlesi var: “Petrolu kontrol ederseniz uluslari, yiyecegi kontrol ederseniz insanlari kontrol altina alirsiniz”. Bu sozun tasidigi muhteva ve gida politikalarini nasil etkiliyor? Kemal Ozer: Ifade ettiginiz Kissinger ait cumle 1974 yilinda ABD Baskanina sunulan raporun ozet cumlesidir. Petrolu kontrol etmek insanlari kontrol etmek anlamina gelmiyor. Fakat insanlari kontrol etmeyi basladiginizda petrolu de uluslari da kontrol etmis olursunuz. ABD’nin dolayisiyla dunyanin gida politikasini Rockefeller grubu belirliyor. Rockefeller’in yuruttugu projenin basinda ise Kissinger var. Tum kurgu, gida uzerinden dunyaya hâkim olma. Son zamanlarda Rusya bu rolden pay alma gayretinde. Bu surec Kissinger’in raporu ile degil, 1902 yilinda Afro-Amerikalilarin nufus artisini kontrol altina alma fikri ile baslar. Projenin basarili olmasi uzerine ikinci adim olarak gida bir savas aracina donusturulur. 1950’lere gelindiginde Rockfeller grubunun unlu ‘Yesil Devrim’i hayata gecirilir. Yesil devrim ise dunya nufusunu kontrol etme, istenmeyen irklari ortadan kaldirma ve ulkeleri birkac sirkete bagimli hale getirme projesi olarak ozetleyebilir. Abdulaziz Tantik: Bu bir arindirma projesi ve guclunun zayifi yok ettigi bir sistem mi? Bu proje su sekilde de ozetlenebilir; ‘kontrol edemedigimizi yok ederiz, kontrol ettiklerimiz de koleligimiz olmaya razi olduklari surece yasamaya devam edebilirler’ fikri yatiyor. Uzun zamandir Turkiyeliler ve Farisiler gibi kontrol edemedikleri kavimler var. Bu kontrol disi kalmanin bir nedeni var mi? Nicin Turkler ve Farisiler kontrol disi kaliyorlar? Kulturel yapi, inanclarinin saglamligi, cografi ozellikleri gibi bircok neden sayilabilir. Bu projenin pilot ulkeleri Turkiye ve Iran’la sinirli degil. Bunlara Hindistan, Nijerya, Meksika, Banglades, Brezilya, Pakistan, Endonezya, Filipinler, Kolombiya, Tayland, Misir, Etiyopya gibi bu isin onemli laboratuar alani ulkeleri de eklemek gerek. Nerede hareketli bir toplum varsa orada onlari kisirlastiracak ve durduracak calismalara imza atmaktan kacinmiyorlar. Eskiden bizim okullarimizda sut tozu, yag vb. yiyecekler dagitilirdi. Herkese su an da oldugu gibi zorla asi yaparlardi. Asilarin menseine baktigimiz zaman ezici cogunlugu domuz urunu olmasidir. Malezya’da, asilari domuz urunlerinden arindirma projesi uygulanmaya calisiliyor. Bu asilarin diger onemli sorunu ise hemen hemen hepsinin kisirlastirici ozellikte olmalari. Yani size grip olmayacaksiniz diye bir asi yapiyorlar ve siz hem grip oluyorsunuz hem de kisirlasiyorsunuz. Asilar bu kadar kisirlastirici ozellige sahip ise bunun istatistiklerce gorulmesi gerekmez mi? Mesela, 1950’li yillarda ve bugun 2009 yilinda kisirlikla ilgili bir veri var mi? Bircok canli turunde olabilecegi uzere insanlarin cok azinin kisir olmasi dogaldir. Bu fitri bir durumdur. Tek cinsten kaynaklanacagi gibi her iki cinsten de kaynaklanabilir. Ulkemizde 1970’lerde yuzde 2 olan kisirlik, 2009’a yuzde 25’e ulasmis durumda. Yani dort kisiden biri kisir. Bu kisirligin tedavisi mumkun mudur? Bir kismi evet. Peki, tedaviyi kim ve hangi ilaclarla yapiyor? Kisirlastirmayi yayginlastiranlarin urun ve yontemleriyle! Cunku nasil kisirlastirdiklarini bildikleri icin nasil tedavi edeceklerini de iyi biliyorlar. Tabiî ki bu yontemle dogan cocuklari neler bekliyor henuz bilmiyoruz. Burada cok yonlu bir ticaret mi var? Elbette. GDO’lu kisir tohumlari; insani, bitkisel ve hayvansal ilaclari; gubre ve tarim makinelerini uretenler ve bunlara finans saglayanlar hatta petrolu kontrol edenler ayni sirketler! Farkli adlarla yapilanmis olsalar bile cati orgut ayni. Yani bu firmalar gida ve sagligin butun alanlarini kontrol ediyorlar. Bunun arkasinda evrene hâkim olma ve kontrol arzusu var. Cunku evren; bitki, hayvan, insan, iklim hepsi bir butunun parcalari. Organik uretimden inorganik uretime gecisi bu baglamda mi degerlendirmeli? Kuskusuz! William Engdahl’in tabiriyle kisir tohumlarin sahipleri ‘mahserin dort atlisi’ insanligin ortak mali tohumlarin patentini alarak kendi mulklerine gecirmekte. Ardindan urettikleri ilac ve gubrelerle organik hayati sona erdirerek inorganiklestirmeye calisiyorlar. Bu gun buyuk ilac firmalarinin sahipleri bu tohum devleri. Su soruyu sormak kacinilmaz oluyor: Bu firmalar tam olarak ne yapmak istiyor? Amaclarinda basarililar mi? Istenmeyen irklarin ortadan kaldirilmasi gibi vahsi bir planin yani sira cok amacli ve cok yonlu bir projeden soz ediyoruz. Bir milyar ac insandan bahis acarak diyorlar ki; dunya bu kadar nufusu barindiramaz. Dogum kontrolu yapmaliyiz. Yani kendilerini rab yerine koyuyorlar. Biraz dusundugumuzde bu projeye baslattiklarinda yuz milyon ac insan oldugu halde GDO sayesinde ac insan sayisi 1 milyar 20 milyona yukselir. Ekonomik refahin artacagi iddiasinin da buyuk bir yalan oldugunu son bes yilda 250 bin Hintli ciftcinin intihari ortaya cikardi. Uretim artacak maliyet dusecekti. Uretim artti fakat uretim maliyetleri birkac kat artti. GDO’lu tohumlarin ekildigi topraklari kaybettik. Dunya artik en az 30 ulkede organik tarim alani tumuyle bitti. Dunyanin 300 milyar hektarlik tarim alaninin en az yarisinda GDO’lu tarim yapiliyor ve en az 1 milyon ciftci bu sirketlere borclarini odeyemedikleri icin karin tokluguna calisan koleler halinde. Kisaca dunyayi kendilerine kole yapmak istemislerdi bunu da basardilar. Ben Cukurovaliyim, bizim oralarda bembeyaz pamuk tarlalari vardi. Yillarca ayni topraklara pamuk ekilirdi verim cok iyiydi. Artik goremiyoruz. Sorumlusu GDO’mu? Hic kuskusuz. Cukurova’da pamuk uretimini yuzde 50 azaldi. Pamukta kendi kendine yeten Turkiye, artik pamuk ithalatcisi. GDO konusunda yeterli bilgisi olmayanlar icin biraz acar misiniz? Genetik modifikasyon yani genetik degisikligi Genetigi Degistirilmis Organizmalar ifadesinin kisaltilmis haline GDO diyoruz. Ingilizce kisaltmasi GM veya GMO’dur. Bir canlinin fitri yani dogal haline mudahale edilerek laboratuar sartlarinda genlerinin degistirilmesi islemidir GDO. Kur’an tabiriyle ‘seytani bir eylem.’ Dogali tumuyle ortadan kalkmis GDO’lu urunler var mi? Dunyada Soya, Pamuk, Misir gibi bazi urunlerin tumu artik GDO’lu. Mesela son yillarda her yerde gormeye basladigimiz alkol gibi bagimlilik yapan misirlar, Epicyte’in gelistirdigi sperm oldurucu GDO’lu urunler olup, degisiklik ABD Tarim Bakanligi tarafindan finanse edildi. Bu urun su anda Monsanto’nun tekelinde. Kolza diye bilinen yagli bitki zaten yuzde 100 genetigi degistirilmis ve adi da artik Kanola olarak bilinen tehlikeli bir bitki. Bunlarin yani sira kesmece denilen karpuzlardan, sayisiz sebze ve bitki artik onemli oranda GDO’lu.
Karpuz ornegini biraz acsaniz? Gen yapisi degistirilen karpuz tohumu hizli buyuyen, gec bozulan, olgunlasmadan kirmizilasan, daha kalin kabuk az cekirdekli ve karpuz tadi icermeyen bir urune donusturuldu. Eskiden karpuzun bir kismi bembeyaz olurdu. Artik hepsi kipkirmizi ve ‘kesmece’ olarak satiliyor. Ciftci daha hizli buyudugu, hepsi kirmizi oldugu, gec curudugu, daha agir oldugu icin bu tohumlari tercih ediyor. Toplum sagliginin bozulmasi, tohumcunun isine yariyor. Cunku ilac satacak. Toplum sagligi da egitimsiz her seye kazanc gozuyle bakan ciftcilerin umurunda degil. Bu nasil saglaniyor? Karpuza buyume geni, hizli buyuyen bir bitki veya hayvandan; kirmizi rengi, kirmizi bir bocekten; dayaniklilik geni sert kabuklu bir hayvan veya canlidan transfer ediliyor. Isin ticari tarafini guzel izah ettiniz. Bu olayin siyasi ve sosyal tarafi da vardir herhalde. Elbette ki bu isin siyasi, sosyal ve toplumsal taraflari da var. Burada insanliga ait tohumlarin birkac sirketin ozel mulkiyetine gecirildiginin altini kalinca cizmek gerekiyor. Bu kuresel gucler ya da bu kuresel guclerin yonettigi BM Tarim Orgutu, BM Saglik Orgutu ve ozellikle de Dunya Ticaret Orgutu araciligiyla sizinle masaya oturduklarinda ya bunlarin isteklerini yerine getirmek ya da acliga razi olmak zorunda kalirsiniz. Ote yandan insan genleri uzerinde yapilan tum calismalar da bu guclerin kontrolunde olan calismalardir. Insanin fizyolojisinde bu yiyeceklerin neler yapacaklarini laboratuar calismalarinda tespit ettiklerinden dolayi, tedaviyi de tekellerine almislar. Boylece piyasaya ‘satilik hastaliklar’ denilen gercekte olmayan hastaliklar ya da gercekte regl ve ergenlik gibi fitri olaylar hastalik gibi gosterip ilac pazarlamaktalar. Bunlari somutlastirarak soylersek eger; kus gribi, domuz gribi vb. bu guclerin yonettigi DTO gibi orgutlerin isimi diyorsunuz? Kesinlikle boyle diyorum. 1974’de tohum firmalarinin onerisiyle kurulan Dunya Ticaret Orgutu, tipki BM Guvenlik Konseyi gibi 5 daimi uyesi olan ve kararlari 133 uye devleti baglayan son derece tehlikeli bir orgut. Tarim, Saglik ve Ticaret orgutunun hepsi bu guclerin kontrolunde ve bunlarin cikarlari dogrultusunda karar alirlar. Kus gribi, domuz gribi gibi bu tur sanal hastaliklar bunlarin baskisi ile yayginlastiriliyor. Bizim Saglik Bakani’nin kâhinlik meslegine soyunup su zamana kadar kisinin hastalanacagi su kadar kisinin de olecegini soyledigi ifadeler DTO’nun bakanin okumasi icin onune koydugu dayatmadir. Domuz gribine geri donelim ancak once kim bu kuresel gucler? Bunlar temelde dunyanin derin devleti demekte hicbir beis olmayan organik ya da inorganik olarak Rockefeller’e bagli Monsanto, Pioneer, DowAgroSciences, Sygmenta adli firmalar. Bunlara Bayer gibi batili ilac ve gida firmalarini da eklemek lazim. Tarim Bakani ‘tohumumuzun onemli kismini kendimiz uretiyoruz’ diyor. Sermaye, lisans, mulkiyet yabancinin oldugu halde ‘ben uretiyorum’ diyorsunuz. Basina bizden birini koyunca bu bizim olmuyor! Bu sirketler Turkiye’nin her tarafini orumcek agi gibi sarmis durumdalar. Anlattiklariniz bu guclerin ayni zamanda kiyamet senaryolari olarak bilinen bir projenin de mimarlari duygusuna itiyor. Armageddon ve benzeri eskatolojiler buna dâhil mi? Insanligin sonu senaryolari vb. Butun bunlar birbirini tamamlayan projeler. Bu tamamen fitratin degisimi. Nisa Suresi 118-119’da Allah c.c. bunun ‘seytani bir eylem’ oldugunu soyluyor. Fitratin bu degisimi bir taraftan da bir kiyamet projesi. Tohumlari depoluyorlar ve isim olarak ta ‘Nuh’un Gemisi veya Kiyamet Deposu’ koyuyorlar. Bu calismalarin Armageddon savasi ile bir iliskisi var midir? Birbirini besleyen, butunleyen ve destekleyen projeler. Mesela Irak isgalini butun uzmanlar petrol ve enerji kaynaklarina sahip olmaya baglayacaklar. Irak savasi asla bir enerji savasi degil. Enerji, olsa olsa seceneklerin en sonlarinda yer alir. Ebu Gurayb cezaevi olarak meshur olan o yer, Irak tarafindan yapilmis dunyanin en degerli tohumlarinin saklandigi tohum deposu idi. Savasta ilk yagmalanan yer burasiydi. Buradaki tohumlar Norvec’teki Svalbord tohum deposuna tasindi. Buradaki iskenceler buyuk mesajlar iceren bir eylemdi.
Bunun kanitlari var mi, cunku bunlar cok onemli iddialar. Kanitlanmasi gerekmez mi? Tabii ki! Bunun kanitlari ‘Olum Tohumlari’ isimli eserde yer aliyor. Ayrica su an Suriye ve Iran uzerindeki baskinin en onemli nedeni oradaki tohum depolaridir. Bu ulkeler tohumlarindan vazgecerse bati onlarla dost olmaya hazir. Bunlarin bizim medyada yer almamis olmasi yoklugunu gostermez. Yeter ki batinin bize dayattigi bakisi terk edebilecek cesareti gosterelim. Ornegin, Iraklilar Ebu Gureyb’deki tohumlar nerede diye bagiriyorlar fakat herkes kor ve sagir. Niye insan haklari savunuculari, sivil toplum kuruluslari veya herhangi bir stratejik kurum bunu arastirmiyor? Irak isgalinin ilk gunlerinde yagma olaylarini biliyorsunuz, biz o yagma goruntuleri ile mesgulken onlar tohum depolari bosaltiliyordu. Bu domuz gribi hikâyesine donelim. Sizde kismen temas ettiniz Saglik Bakanligi her uc kisiden birinin domuz gribi olacagi kehaneti, okullarin tatil edilmesi, hac ibadetinin dondurulmasi gibi iddialari. Nedir bu meselenin asli? Bakanin icine dustugu durum son derece traji komik. Kuresel guclerin oyuncagi olmus durumda. Meksika ormanlarindaki bir laboratuarda gelistirilen bu virusun ABD’nin tezgahi oldugunu gormemek icin kor olmak yetmez. Ayni zamanda kukla olmak gerek. Kus gribinden ders almayan bir ulkenin icine dustugu durum incitici. Bu gribin var oldugunu dusunsek bile asi bulunmadan siparis vermek mantikli bir izah olabilir mi? Bulundugunu on gorsek insan uzerinde nasil bir etki yapacagi arastirilmadan 48 milyon adet asi siparis etmek, kuresel guclerin oyuncagi olmak degil midir? Ya su kadar insan olecek demek bir Saglik Bakanina yakisir mi? Yoksa bakan Azrail’inden haber mi aliyor? Bizim ne zaman olecegimizi de biliyor mu acaba? Sonuc olarak sunu soyleyebiliriz. Bu oyun tumuyle ABD’nin cok derin projesidir. Kimileri meseleyi para ile izah etmeye calisabilir. Meseleyi para meselesi olarak gormek gercegin butununu gorememektir. Peki, gazete ve televizyonlarda yayinlanan domuz gribinden oldu haberlerini nasil yorumluyorsunuz? Bu immun sistemi zayif ya da baska hastalik tasiyan bazi kimselere bilgisi disinda bulastirilmis ve cesitli projelerin icinde farkli ulkelere gonderilerek farkli ulkelerde virus ulasti dedirtmek icin gonderilen bir oyun. Bu olumlerin domuz gribinden oldugu konusunda hicbir belge yok. Onlar boyle dediler bizde oyle saniyoruz. Bunu soyleyen guclerin baska dediklerine guvenmeyip grip palavralarina guvenmek bir tenakus degil mi? Dunya Saglik Orgutu, bu hastaliktan bir bucuk milyon insanin olumunu ongoruyordu. Alti ay gecti ve olen sayisi son derece sinirli. Bunlarin da bu virusten oldugu kesin degil. Bu tutmadi. Simdi bizim bakana sormak lazim bu bilgilerin verilerine nasil ulastin? Bu kadar kisiye virus bulasmaz ise hakli cikmak icin sen mi bulastiracaksin? Ya da hakli cikmak icin oldurecek misin? Bu kadar asiyi kac liraya aldin ve ne zaman ihale yaptin? Cok tesekkur ederiz Bende tesekkur ederim ve yayin hayatina yeni baslayan Ozgun Durus Gazetesi’ne basarilar dilerim.
(Abdulaziz Tantik, Ozgun Durus, 10.2009) |
|
Söz Eskişehir'le başlarsa,EsEs'le biter
|
|